GDO’lu Ürünlerin Üretimi ve Tüketimi Caiz midir?

İslam’a göre üretim ve tüketim açısından GDO’lu ürünlerin hükmü nedir?

Genetik yapısı laboratuvar ortamında değiştirilmiş organizmaları ifade eden GDO teknolojisi, bitkiler ve hayvanlar üzerinde uygulanmaktadır. Bu uygulama ile organizmanın gen dizilimi değiştirilmekte ve kendi doğasında bulunmayan bazı özellikler aktarılmaktadır. Bu teknoloji, tarım başta olmak üzere hayvancılık, gıda, kimya, biyoloji, sağlık gibi pek çok alanda kullanılmaktadır. Söz konusu yöntemle elde edilen ürünlerin çeşitli faydalarının olduğu ifade edilmekle birlikte başta insan sağlığı olmak üzere, çevre ve sosyo-ekonomik yapı üzerinde birtakım riskler taşıdığı da dile getirilmektedir.

Yüce Allah, “Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan maddelerin helâl ve tayyib (temiz) olanlarından yiyin” (Bakara, 2/168) buyurmak suretiyle tüketilecek gıdaların helal olması yanı sıra “tayyib” (temiz, güzel, doğal, özü bozulmamış, iyi ve yararlı olan şeyler) olmasını da istemiştir.

Buna göre içeriğinde domuz geni bulunan GDO’lu ürünlerin hem üretimi hem de tüketimi haramdır. Bunun dışındaki GDO’lu ürünlerin üretimi ve tüketimi hakkında konuya gıda güvenliği ekseninde yaklaşılması daha isabetli gözükmektedir. Bu çerçevede, insan sağlığına, diğer canlılara ve ekolojik dengeye verdiği muhtemel zararlar göz önüne alındığında bu ürünlerin şüpheli olduğunu ve konuya ihtiyatla yaklaşılması gerektiğini söylemek mümkündür.

Tüketim açısından ise, zararları henüz ispatlanmadığından GDO’lu ürünleri tüketmenin haram olduğunu söylemek mümkün değildir. Bununla birlikte tüketicilerin bu ürünlere ihtiyatla yaklaşmaları ve genetiğine müdahale edilmemiş doğal ürünleri tercih etmeleri tavsiye edilir.

Kaynak: Diyanet Fetva Kurulu

İslam ve İhsan

GDO NEDİR? GDO'NUN ETKİLERİ NELERDİR?

Gdo Nedir? Gdo'nun Etkileri Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.