Fussilet Suresi 43. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Fussilet Suresi 43. ayeti ne anlatıyor? Fussilet Suresi 43. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Fussilet Suresi 43. Ayetinin Arapçası:

مَا يُقَالُ لَكَ اِلَّا مَا قَدْ ق۪يلَ لِلرُّسُلِ مِنْ قَبْلِكَۜ اِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ اَل۪يمٍ

Fussilet Suresi 43. Ayetinin Meali (Anlamı):

Rasûlüm! Sana kâfirler tarafından söylenen bu incitici sözlerin aynısı, senden önceki peygamberlere de söylenmişti. Öyleyse onların sabrettiği gibi sen de eziyetlere sabret! Şüphe yok ki Rabbinin hem bağışlaması bol, hem de cezası pek acıdır.

Fussilet Suresi 43. Ayetinin Tefsiri:

Kur’ân-ı Kerîm, “azîz”dir; asla mağlup edilemeyecek, devamlı üstün gelecek, çok değerli ve şerefli büyük bir kitaptır. İhtiva ettiği faydalar pek çoktur. Gerek Peygamber (s.a.s.)’e indiği sıralarda, gerekse nâzil olup bütün hükümleri yerleştikten sonra, hükümlerini, emir ve yasaklarını ihlal edecek; kıymet ve şerefini alçaltmak ve hükümlerini değiştirmek gibi şanına noksanlık getirecek hiçbir şey ona yaklaşamaz. Hiçbir bâtıl inanç ve yanlış bir düşünce ona sızamaz. Çünkü Kur’ân, her işi hikmete dayalı ve her türlü övgüye lâyık Allah Te’âlâ tarafından indirilmiştir.

“Bâtıl”; hakkın, doğrunun ve gerçeğin zıddı olup, incelemeye tabi tutulduğunda sebatı olmadığı ortaya çıkan şeydir. Kur’an, gerçeğin ta kendisi olduğu için herhangi bir yönden bâtılın ona yaklaşması ve onu iptal etmesi mümkün değildir. Önceki ilâhî kitaplar onu yalanlamadığı gibi, ondan sonra da onu yalanlayacak, iptal edip neshedecek bir kitap gelmeyecektir. Kur’ân’ın doğru dediği şey daima doğrudur, bunun bâtıl olma ihtimali yoktur. Bâtıl olduğunu açıkladığı şey de daima bâtıldır, bunun gerçek olma ihtimali yoktur. Kur’an hem noksanlıktan, hem de kendisine bir şey ilâve olunmaktan korunmuştur. “…onu muhafaza edecek olan da elbette biziz” (Hicr 15/9) âyeti bunu haber verir.

Gerçekten de Kur’ân-ı Kerîm geleli on beş asrı bulduğu halde bir âyeti şöyle dursun bir kelimesini bile değiştirecek bir hâdise meydana gelmemiş olması buna şâhittir. Kıyâmete kadar da böyle bir şey zuhur etmeyecektir. Bunun gibi Kur’an’ın hükümleri de koruma altına alınmıştır. Bazı hükümlerine, nefsânî arzularına uyan cahiller tarafından itiraz vuku bulursa da, o hükümleri değiştirmek şöyle dursun, belki onun itirazı akıl, hikmet ve insaf ehli nazarında o hükümlerin kıymetinin büyümesine vesile olur. Bunlar üzerinde düşündükçe Kur’an’ın getirdiği ebedî hükümlerin büyüklük, yücelik ve öneminin artmasına sebep olur. Hâsılı Kur’ân’ın şerefini alçaltmak için çalışanların bu çalışmaları, aksine onun şerefinin yükselmesine hizmet ettiği ve bu uğurda çalışanların kendilerinin de her defasında hakir ve zelil oldukları sürekli görülen bir durumdur.

Ayrıca bu âyetler, Resûlullah (s.a.s.)’i önceki peygamberlerin halleriyle teselli ederek, düşmanların gizli ve açık hiçbir hilesinin işlerine yaramayacağı ve onların tüm düşmanlığına rağmen İslâm’ın yayılmaya devam edeceği müjdesini de içerir.

Kur’ân-ı Kerîm’in Arapça olarak indiirlmesinin hikmetine gelince:

Fussilet Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Fussilet Suresi 43. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.