Fayda Vermeyen Pişmanlık

Vakitlerimizin kıymetini bilelim, âhiret hazırlığı için geç kalmayalım, elimizi çabuk tutalım. Aksi hâlde son nefesteki pişmanlık fayda vermez!..

Hüdâyî Hazretleri buyurur:

Ömür eser yeldir yahut akar su,
Sakın yele suya dayanmağı ko!
Fırsat elde iken saʻy[9] eyle yâhû!
Bugünler geçer, bu devrân eğlenmez!..

Ömür takvimimizden her gün bir yaprak daha kopuyor. Hayat ırmağımız hiç durmadan akıp gidiyor. Bir imtihan âlemi olan bu dünyaya bir defalığına geldik. Hayat nîmetinin ne tekrarı var, ne de telâfîsi. Bir kez elden kaçtı mı, bir daha aslâ geri gelmiyor. İnsan bütün servetini verse, Cenâb-ı Hakk’ın takdir ettiği ecel vaktini bir saniye bile erteleyemiyor. Bu itibarla en büyük israf, zamanın israfıdır.

Dolayısıyla vakitlerimizin kıymetini bilelim, âhiret hazırlığı için geç kalmayalım, elimizi çabuk tutalım. Aksi hâlde son nefesteki pişmanlık fayda vermez!..

Nasıl ki namazın fazîleti ilk vaktinde kılınmasında ise, diğer sâlih amellerin ve hayır-hasenâtın şeref ve kıymeti de, geciktirilmeden, bir an önce ve ilk fırsatta edâ edilmesindedir.

İBRETLİK MİSAL

Hasan-ı Basrî Hazretleri’nin şu kıssası, bu hakîkatin pek ibretli bir misâlidir:

Bir derviş, Hasan-ı Basrî Hazretleri’nden bir şey ister. O da hemen ayağa kalkıp gömleğini çıkarır ve dervişe verir. Oradakiler:

“–Ey Hasan, evine gidip oradan bir şeyler verseydin ya!” derler.

Hasan-ı Basrî Hazretleri şöyle cevap verir:

“–Bir defasında bir muhtaç mescide geldi ve; «Açım!» dedi. Biz gaflet edip hemen yiyecek getirmedik. Onu mescitte bırakıp evlerimize gittik. Sonra da unuttuk. Sabah namazına geldiğimizde bir de baktık ki, zavallı ölmüş. Kefenleyip defnettik.

Ertesi gün, yakaza hâlinde mânevî bir zuhurat olarak, o garibe sardığımız kefenin mihrapta durduğunu ve üzerinde; «Kefeninizi alın, Allah kabul etmedi!» yazısını gördüm.

İşte o gün; «Bundan sonra bir ihtiyaç sahibini gördüğümde onu aslâ bekletmeyeceğim, hemen ihtiyacını göreceğim.» diye yemin ettim.”[10]

HAYIRDA ACELE EDİN

Şüphesiz ki Hak dostlarındaki bu gönül ufkunun menbaı da Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼdir. Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hayırda acele etmenin ehemmiyetini, kendi örnek hayatında sergilediği sayısız fazîletlerle bizzat tebliğ buyurmuşlardır. Bunlardan birini, Ukbe bin Hâris -radıyallâhu anh- şöyle nakleder:

Bir keresinde Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in arkasında ikindi namazı kılmıştım. Allah Rasûlü selâm verip namazı bitirdi ve sür’atle yerinden kalktı. Aceleyle hanımlarından birinin odasına gitti. Cemaat, O’nun bu telâşından endişe ettiler. Fahr-i Kâinât Efendimiz kısa bir süre sonra döndü. Bu davranışı sebebiyle ashâbının meraklanmış olduğunu gördü ve şöyle buyurdu:

“Odamızda biraz altın (veya gümüş) olduğunu hatırladım. Beni hayırda acele etmekten alıkoymasın diye, hemen dağıtılmasını emrettim.” (Buhârî, Ezân 158, el-Amel fi’s-Salât 18; Nesâî, Sehv, 104)

Yine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Faydalı işler görmekte acele ediniz. Zira yakın bir gelecekte karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplayacaktır…” (Müslim, Îman, 186; Tirmizî, Fiten 30, Zühd 3)

Bizler de bu ve benzeri hakîkatlerden ibret alarak hayırda acele edelim:

‒Bilhassa namazlarımızı ezan okunur okunmaz, ilk vaktinde ve cemaatle edâ edelim.

‒Zekât, infak ve hayır-hasenâtı, maddî bakımdan daha müreffeh olmayı ümit ettiğimiz yarınlara bırakmayalım. Hiç imkânımız yoksa -yarım hurmayla da olsa- bugünden infâk etmeye başlayalım.

‒Mükellef olduğumuz hâlde bugüne kadar gidemediysek, hacca derhâl mürâcaat edelim. O büyük ibadeti, emekliliğe, ihtiyarlığa, âcizlik günlerine ertelemeyelim.

‒Allah yolundaki hizmet ve gayretleri, boş vakitlere bırakmayalım. Her zamanı ve zemini, Cenâb-ı Hakkʼın rızâsını kazanmak için bir hizmet imkânı olarak görelim.

BİR İŞİ BİTİRİNCE DİĞERİNE KOYUL

Nitekim Yüce Rabbimiz, ibadet ve hayırlı işlerin birini bitirip hemen diğerine koşalım ve herhangi bir zamanı ibadetten, hayır-hasenattan uzak olarak geçirmeyelim diye;

“Bir (hayırlı) işi bitirince, hemen başka bir (hayırlı) işe giriş! Hep Rabbine yönel!” (el-İnşirâh, 7-8) buyuruyor.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de, ashâbını hayırda yarışmaya teşvik eder, böylece vakitlerini en güzel şekilde değerlendirmelerini isterdi. Onlara;

“(Ashâbım!) Bugün Allah için bir yetim başı okşadınız mı? Bir hasta ziyaretine gittiniz mi? Bir cenâze teşyîinde bulundunuz mu?” diye sorardı. (Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 12)

“Mü’min, sonunda varacağı yer Cennet oluncaya kadar, işittiği hiçbir hayra doymaz.” buyururdu. (Tirmizî, İlim, 19/2686)

Bu nebevî ahlâk ile yetişen ashâb-ı kirâm da son nefese kadar sürekli artan bir kulluk gayretiyle yaşamışlar, insanlık tarihinin bir benzerini görmediği müstesnâ bir fazîletler medeniyeti inşâ etmişlerdir. Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh-ʼın şu sözleri, ashâb-ı kirâmın gönüllerindeki gayret-i dîniyye heyecanını ne güzel ifade etmektedir:

“Bir hayrı kaçırırsan onu yakalamaya çalış, elde edince de onu geçmeye bak, daha güzelini yapmaya gayret et!”

Muaz bin Cebel -radıyallâhu anh-ʼın oğluna yaptığı şu nasihat de çok mânidardır:

“Oğlum! Müʼmin olan bir kimsenin iki hayırlı iş arasında ölmesi lâzımdır. Yani müʼmin, bir hayırlı işi yaptığı zaman, ikinci hayırlı işi yapmak niyetinde ve kararında olmalı, araya kötü bir amel karıştırmamalıdır.”

Gâfil insana hiç bitmeyecekmiş gibi uzun gelen dünya hayatı, hakîkatte kısacık bir mühletten ibârettir. Nitekim Cenâb-ı Hak, bu gerçeği şöyle haber veriyor:

“Kıyâmet gününü gördüklerinde (dünyada) sadece bir akşam vakti ya da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar.” (en-Nâziât, 46)

İşte fânî dünya hayatı, ebedî âhiret hayatı karşısında bir sabun köpüğünden farksızdır. Bu kısacık ömürde de ölümün kapımızı ne zaman çalacağını bilmiyoruz. Ömür, sanki metrajı belli olmayan bir makara gibi; ne zaman biteceği meçhul… Bu sebeple bizler için en selâmetli yol, âhirete her zaman hazır olmaya gayret etmektir.

Şu hâdise ne kadar ibretlidir:

Rivâyete göre İlyas -aleyhisselâm-, Ölüm Meleği’ni görünce dehşete kapılarak ürperir. Azrâil -aleyhisselâm-, bunun sebebini merak ederek:

“−Ey Allâh’ın Peygamberi! Ölümden mi korktun?” diye sorar.

İlyas -aleyhisselâm- cevâben:

“−Hayır! Ölümden korktuğum için değil, dünya hayatına vedâ edeceğim için bu hâldeyim…” der. Sonra da sözlerine şöyle devam eder:

“−Dünya hayatında Rabbime kulluk yapmaya, iyilikleri emredip kötülüklerden men etmeye gayret ediyor, vaktimi ibadet ve amel-i sâlihlerle geçiriyor, güzel ahlâk ile yaşamaya çalışıyordum. Bu hâl benim huzur kaynağım oluyor, gönlüm sürur ve mânevî neşelerle doluyordu. Ölünce bu zevk ve lezzetlerden mahrum olacağım ve kıyâmete kadar mezarda rehin kalacağım için mahzun olmaktayım!”

Velhâsıl Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’ın ifadesiyle:

“Bugün amel işleme günüdür, hesap yoktur. Yarın ise hesap vardır, amel işleme imkânı yoktur.”

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2023 – Mart, Sayı: 445

İslam ve İhsan

İSLAM’DA ZAMANIN ÖNEMİ

İslam’da Zamanın Önemi

ZAMAN EN KIYMETLİ HAZİNEDİR

Zaman En Kıymetli Hazinedir

ZAMAN İLE İLGİLİ HADİSLER

Zaman ile İlgili Hadisler

ÖLÜME HAZIRLANANLARIN KÂRI

Ölüme Hazırlananların Kârı

ÖMÜR SERMAYESİ TÜKENİYOR

Ömür Sermayesi Tükeniyor

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.