Evlilikte Denklik

Kefâet ne demektir? Evlilikte denklik nedir? Evlenecek kişilerin birbirine denk olması gerekir mi? İslam hukukuna göre evlilikte denklik (kefaet)...

Kefâet sözlükte; denk, eşit ve benzeri olma anlamlarına gelir. Bir fıkıh terimi olarak; evlenecek eşler arasında dinî, ekonomik ve sosyal bakımdan yakınlık ve denklik bulunmasını ifade eder.

Evlenmede denklik erkek tarafında aranır. Yani bir erkeğin evleneceği kadına Müslümanlık, nesep, hür olma, meslek ve zenginlik gibi niteliklerde denk durumda bulunması, özellikle kadını korumak için öngörülmüştür. Kefâetin esaslarını Hanefî mezhebi belirlemiş, Şâfiî ve Mâlikî mezhepleri hemen hemen onları izlemişlerdir. İmam Malik ise yalnız Müslümanlık ve ayıplardan salim olmayı denklik için yeterli görmüştür.

İSLAM HUKUKUNA GÖRE EVLİLİKTE DENKLİK (KEFAET)

İslâm müctehitleri arasında kefâetin lehinde ve aleyhinde iki görüş meydana gelmiştir.

A- Denkliğe Karşı Olan Görüş ve Delilleri:

Hasan el-Basrî (ö.110/728), es-Sevrî (ö.161/778) ve Ebû’l-Hasen el-Kerhî (ö.340/952) gibi bazı fakihlere göre evlenecek eşlerin mü’min olması ve bir evlenme engelinin bulunmaması yeterlidir. Bunun dışında, bir denkliğin aranması gerekmez.

Dayandıkları deliller şunlardır. Allahü Teâlâ şöyle buyurur:

اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْ “Sizin Allah katında en şerefliniz, takva bakımından en üstün olanınızdır.” [1] Hz. Peygamber de; “İnsanlar tarak dişleri gibi eşittir. Arabın yabancıya bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır,” buyurmuştur.[2] Yine Veda Haccı sırasında irad ettiği hutbede Allâh’ın elçisi şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Dikkat ediniz. Şüphesiz sizin Rabbiniz bir, babanız birdir. Bir arabın yabancı üzerinde, yabancının bir arap üzerinde, bir kırmızının siyah üzerinde, siyahın da kırmızı üzerinde takva dışında bir üstünlüğü yoktur.” [3]

Yukarıdaki âyet ve hadisler dünyada mü’minlerin mutlak eşit durumda olduklarını gösterir. Ayrılık ancak üstün ahlâk ve fazilet sahibi olmada ortaya çıkar.[4]

Diğer yandan Hz. Peygamber döneminde, evliliklerde denkliğin gözetilmediğine dair çeşitli uygulamalar da bulunmaktadır. Nitekim Bilal el-Habeşî (r.a.) ensardan bir kız istemiş, denklik bulunmadığı için kız tarafı bu isteği geri çevirmişti. Durumu haber alan Allah elçisi şöyle buyurmuştur: “Ey Bilâl! Git, onlara; Allâh’ın Rasûlü size, beni evlendirmenizi emrediyor, de,” Eğer denkilği gözetmek gerekseydi, Allâh’ın elçisi böyle bir emir vermezdi. Yine Ebû Taybe, Beyâde Oğullarından bir kız istemiş, ancak denklik bulunmadığı için kızı vermek istememişlerdi. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Ebû Taybe’yi evlendirin. Eğer bunu yapmazsanız yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat olur.”[5]

Evlilikte denkliğe karşı olanlara göre, eğer böyle bir denklik şart olsaydı, bu kısasta da aranırdı. Halbuki kısasta denklik aranmaz.

B- Kefâeti Kabul Eden Görüş ve Delilleri:

Çoğunluk müctehitlere göre, evlilikte denklik bir sıhhat şartı değil, bağlayıcılık (lüzum) şartıdır. Delil şu hadislerdir. Allâh’ın elçisi, Hz. Ali’ye şöyle buyurmuştur: “Üç şeyi geciktirme: Vakti geldiğinde namazı, hazır olduğunda cenazeyi, dengini bulunca kızı.[6] “Kadınları denkleriyle evlendirin, onları velileri evlendirsin. On dirhemden az mehir yoktur.”[7]

İbnü’l-Hümâm (ö.861/1457), kefâetin lehinde olan hadislerin zayıf olduğunu, ancak bunların çeşitli yollarla desteklenerek “hasen hadis” derecesine yükseldiklerini belirtmiştir.[8]

Hanefîlere göre kefâet altı yerde aranır. Bunlar dindarlık, İslâm, hürriyet, nesep, mal ve meslektir. Şâfiîler; din, hürriyet, nesep ve muhayyerliği gerektiren kusurlardan salim olma konularında denklik ararken, Hanbeliler din, hürriyet, nesep, mal ve meslek konusunda denkliği gerekli görürler. Mâlikîlere göre ise denklik yalnız din ve muhayyerliği gerektiren kusurlardan salim olma konusunda aranır.[9]

C- Eşler Arasında Denklik İçin Aranan Altı Nitelik:

1) Dindarlık: Dini ilkelere bağlı olmayan ve ahlâk bakımından düşkün olan fâsık kişiler, iffetli ve faziletli bir kadına denk sayılmaz. Böyle bir kadın velisinden izinsiz, dindar olmayan fâsık bir erkekle evlense, velisinin bu evliliği feshettirme hakkı bulunur. Çünkü kocanın fâsık oluşu bir İslâm toplumunda utanılacak şeydir. İmam Muhammed’e göre dindarlık ve takvâ sahibi olma âhiretle ilgili olup, denklikte dikkate alınmaz. Ebû Yûsuf ise gizli işlenen günahın denkliği etkilemeyeceğini söylemiştir.[10]

2) İslâm: Burada denklikten maksat, kocanın Müslüman olması değildir. Kadına göre kocanın Müslüman oluşu evliliğin sıhhat şartıdır. Müslüman olmada denklik kocanın babası veya büyük babası bakımından aranır. Meselâ; aile içinde baba ve dede tarafı gayri müslim veya ateist olan bir erkek, baba ve dedesi Müslüman olan bir kıza denk sayılmaz. Bu yüzden izinsiz yapılan böyle bir evliliği velinin feshetme hakkı doğar. Nitekim, kendisine dilediği kızla evlendirme yetkisi verilen vekil, müvekkilini Yahudi veya Hristiyan bir kızla evlendirse, denklik bulunmadığı için bu evliliği fesih hakkı doğar. Çünkü özel yetki verilmedikçe vekâlet kefâetle sınırlıdır.[11]

3) Hürriyet: Çoğunluğa göre köle, hür olana denk değildir.[12]

4) Nesep: Bu konudaki denklik Araplar arasında geçerli sayılmıştır.[13]

Ancak Hz. Peygamber ve sahabenin uygulamasında gerek Arapların kendi arasında ve gerekse yabancılarla evlenmesinde serbest hareket ettikleri görülür. Kureyş’in kendi arasında, diğer Arapların da kendi aralarında denk oldukları öne sürülmüşse de bunun aksini gösteren sahabe evlilikleri vardır. Nitekim Hz. Peygamber iki kızını Hz. Osman’la, Ebû’l-Âs bin Rabî’i ise Zeyneb’le evlendirmişti. Yine Hz. Ali, kızı Ümmü Gülsûm’ü Hz. Ömer’le; Hz. Peygamber, halasının kızı Zeyneb’i Zeyd b. Hârise ile evlendirdi. Zeyd azatlı bir köle olup, Zeyneb’e denk olmadığı açıktır.[14]

5) Mal: Eşlerin mal ve servet sahibi olması da evlilikte önemli bir unsurdur. Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed’e göre malda denklik servetin bütününü kapsar. Erkeğin mehir ve nafaka dışında, evleneceği kadının servetine denk bir mal varlığına sahip olması gerekir. Aksi halde veli, izinsiz akdedilen nikâhı feshettirme hakkına sahip olur.

Ebû Yûsuf’a göre, mehir ve nafakayı sağlayabilen bir erkek, daha fazla mala sahip olan zengin bir kadına denk sayılır. Fetva’ya esas olan bu görüştür. Diğer yandan yalnız nafakayı sağlayabilen, makam ve mevki sahibi kişilerin de mehir borcunu zenginlik zamanında ödemek üzere geri bırakarak, zengin bir kadınla evlenmelerinde de denkliğin varlığı kabul edilmiştir.[15]

6) Meslek: Evlenecek erkekle kadının velilerinin iş ve meslekleri arasında bir denkliğin bulunması gerekir. Mesleklerin toplum içindeki yer ve şerefi devirlere göre değişebildiği için hangi mesleğin hangisine denk sayıldığını belirlemek güçtür. Bu yüzden örf-âdet ve toplumun değer yargıları dikkate alınarak, problem çözümlenir. Meslekte denklik Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’in görüşü olup, bu konuda Ebû Hanîfe’den iki görüş nakledilmiştir. Açık olan görüşüne göre meslekte denklik aranmama­lıdır.[16]

Evlilikte denkliğin sınırlarının geniş tutulması, Hanefî mezhebinde akıllı ve ergen kadının velisinden izin almaksızın evlenme hürriyetinin bulunması ile yakından ilgilidir. Kadın veliden izin almaksızın evlenince, her ne kadar şahitlerin yanında irade beyanında bulunmuşsa da aldatılma ya da korku veya kaçırılma yoluyla böyle bir evliliğe rıza göstermiş olması muhtemeldir. İşte veliden habersiz akdedilen böyle bir nikâhta, koca kadından, yukarıda belirttiğimiz denklik maddelerinde daha üstün durumda ise kadın dengi ile evlenmiş olduğu için nikâh kesinleşir ve velisinin kızını geri alma hakkı bulunmaz. Ancak kocada altı denklik maddesinden herhangi birisi eksik bulunursa kızın velisi bu eksikliği öne sürerek nikâhı feshettirebilir.

Bu duruma göre denklik, temelde kadını korumak için öngörülen bir denge yoludur.

Kadının hamileliği ortaya çıkmışsa artık veli fesih hakkını kullanamaz.

Diğer yandan kadın emsal mehirden az bir mehirle evlenmişse veli, bu nedenle de evliliği feshettirebilir. Ebû Hanîfe’ye göre mehir eksikse kocadan, önce bunu tamamlaması istenir. Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre ise eksik mehirden ötürü velinin evliliği feshettirme hakkı bulunmaz. Çünkü mehrin on dirhemden fazlası kadının hakkı olduğundan, bunun üzerinde dilediği gibi tasarruf edebilir.[17]

Dipnotlar:

[1] Hucurât, 49/13. [2] San’ânî, Sübülü’s-Selâm, Beyrut 1407/1987, III, 274. [3] Ahmed, b. Hanbel, V, 411; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, Beyrut 1967, III, 266. [4] Kâsânî, age, II, 317; İbnü’l-Hûmâm, age, II, 417. [5] Kâsânî, age, II, 317. [6] Tirmizî, Salât, 13; A. b. Hanbel, I, 105. [7] Zeylaî, Nasbu’r-Râye, Riyad 1393/1973, III, 196. [8] bk. İbnü’l-Hûmâm, age, II. 417. [9] bk. Kâsânî, age, II, 317 vd.; İbnü’l-Hûmâm, age, II, 417 vd; Şirbînî,, Muğnîl-Muhtâc, III, 164; İbn Kudâme, el-Muğnî, VI, 480 vd. [10] Kâsânî, age, II, 320; İbnü’l-Hûmâm, age, II, 420 vd. [11] el-Fetâva’l-Hâniye maa’l-Fetâvâ’l-Hindiyye, I, 349. [12] Kâsânî age, II, 319. [13] Kâsânî, age, II, 318, 319. [14] bk. Zühaylî age, VII, 244 vd. [15] Kâsânî, age, II, 319-320; İbnü’l-Hümâm, age, II, 222 vd. [16] Kâsânî, age, II, 320; Bilmen, age, II, 67. [17] bk. Serahsî, el-Mebsut, V, 22, 30; Kâsânî, age, II, 317, 321; İbnü’l-Hûmâm, age, II, 417, 422; Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, s. 259 vd.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

EVLİLİKTE DENKLİK NEDEN ÖNEMLİ?

Evlilikte Denklik Neden Önemli?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.