
Enfâl Suresi 27. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Enfâl Suresi 27. ayeti ne anlatıyor? Enfâl Suresi 27. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Enfâl Suresi 27. Ayetinin Arapçası:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَخُونُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُٓوا اَمَانَاتِكُمْ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ
Enfâl Suresi 27. Ayetinin Meali (Anlamı):
Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamber’e hâinlik etmeyin; yoksa bile bile size emânet edilen şeylere de hâinlik etmiş olursunuz.
Enfâl Suresi 27. Ayetinin Tefsiri:
Hıyânet;
emânete riâyet etmemek, vazifeyi tam olarak yerine getirmemek, haksızlık
yapmak, bir şeyi kötü mânada saklayıp gizlemek gibi anlamlara gelir. Nitekim Allah
Resûlü (s.a.s.):
“Allahım! Açlıktan sana sığınırım; çünkü o kişi ile beraber oturup
kalkanların en kötüsüdür. Hâinlikten de sana sığınırım; çünkü o en kötü
sırdaştır” buyurur. (Ebû Dâvûd, Vitr 32)
Allah’a
ve Rasûlüne hıyânet; Kur’ân-ı Kerîm’in hükümlerine ve Peygamberimiz (s.a.s.)’in
sünnetine riâyet etmemek, saygısızlık yapmak, dinin emir ve yasaklarına sırf
gösteriş için uymak, Allah ve Rasûlü aleyhinde düşmana gizli sırları vermek
gibi durumlardır. Allah ve Rasûlü’ne hıyânet edenler, kendi aralarındaki
emanetlere de hıyânet ederler. Artık birbirlerine olan güvenleri yok olur; mal,
can, ırz ve namus emniyeti kalmaz. Âyet-i kerîmenin iniş sebebiyle ilgili rivayet
bu durumu daha açık bir tarzda ortaya koymaktadır:
Resûlullah
(s.a.s.), Medine’deki yahudi kabîlelerinden biri olan Kureyzaoğulları’nı yirmi
bir gece süreyle kuşatma altına aldı. Onlar, kardeşleri Nadîroğulları gibi Şam
taraflarında Ezreât ve Erîha’da oturan kardeşlerinin yanına gitmek üzere Resûlullah
ile anlaşmak istediler. Resûlullah bu teklifi reddedip Sa‘d b. Muâz’ın
haklarında vereceği karara göre hareket etmelerine müsaade edeceğini bildirdi.
Onlar Sa‘d’in hakemliğini kabul etmeyip kendilerine Ebû Lübâbe b.
Abdülmünzir’in gönderilmesini talep ettiler. Ebû Lübâbe’nin Kurayza oğullarıyla
arası iyiydi. Çünkü çocukları ve malları onların elindeydi. Peygamberimiz Ebû
Lübâbe’yi onlara gönderince onlar: “Ne dersin, Sa‘d’ın hükmüne razı olalım mı?”
diye sordular. O da Sa‘d’ın onlar hakkındaki kararının boyunları vurularak öldürülmeleri olduğuna işaret etmek üzere boğazını
gösterip onun hakemliğine razı olmamalarını îmâ etti. Ebu Lübâbe der ki: “Henüz
ayaklarımı yerinden kıpırdatmadan Allah ve Rasûlü’ne ihânet ettiğimi anladım.”
Çünkü Resûlullah (s.a.s.) onlardan Sa‘d’ın haklarında vereceği hükme razı
olmalarını istemiş, o ise onları bundan vazgeçirmişti. İşte bunun üzerine bu
âyet nâzil oldu.
Ebû
Lübâbe, kendisini mescidin direğine bağlayıp ölünceye ya da Allah tarafından
affedilinceye kadar yiyip içmeyeceğine yemin etti. Yedi gün sonra bayılıp
düştü. Sonra Allah tevbesini kabul etti. Kendisine tevbesinin kabul edildiği,
artık bağlarını çözüp evine gidebileceği söylenince: “Hayır vallahi, Resûlullah
(s.a.s.) gelip bağlarımı çözmedikçe buradan ayrılmam” dedi. Bunun üzerine Resûlullah
(s.a.s.) gelip bağlarını çözdü. Ebû Lübâbe: “Tevbemin tamam olması için, böyle
bir günaha giriftar olduğum kavmimin bulunduğu bu memleketi terk edeceğim ve
malımın tamâmını tasadduk edeceğim” deyince Resûlullah (s.a.v.): “Malının
üçte birini tasadduk etmen yeter” buyurdu. (Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s.
238-239)
Görüldüğü
üzere bu gibi durumlarda insanın ayaklarının kaymasına sebep olan en büyük tehlike
mal ve evlattır. Bunun için buyruluyor ki:
Enfâl Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Enfâl Suresi 27. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...
YORUMLAR