En Büyük Vesîlemiz

Sâlih amellerle tevessül edilebildiği gibi, o amelleri tebliğ ve irşâdı vesîlesiyle öğrendiğimiz Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile tevessül etmek de pek tabiî ki câiz ve hattâ elzemdir. Zira O, Hak katında mahlûkâtın en kıymetlisidir. Allah -celle celâlühû-, Efendimiz’i -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bütün amellerimizden de, mevcut her şeyden de daha çok sevmektedir.

Beşeriyet, Rahmân’ın uç­suz-bu­cak­sız af ve ke­rem ummânına, Rabbimizin, O “Var­lık Nû­ru”na duyduğu muhabbeti hürmetine mazhar olmuştur. Nitekim ha­dîs-i şe­rîfte şöyle buyrulur:

“Âdem -aleyhisselâm- cen­net­ten çı­ka­rıl­ma­sı­na se­bep olan zel­le­yi iş­le­di­ğin­de, ha­tâ­sı­nı an­la­yıp;

«–Yâ Rab­bî! Mu­ham­med hak­kı için Sen’den be­ni ba­ğış­la­ma­nı is­ti­yo­rum.» de­di.

Al­lah Te­âlâ;

«–Ey Âdem! He­nüz ya­rat­ma­dı­ğım hâl­de Mu­ham­med’i sen ne­re­den bil­din?» bu­yur­du.

Âdem -aleyhisselâm-;

«–Yâ Rab­bî! Sen be­ni ya­ra­tıp ba­na rû­hun­dan üf­le­di­ğin­de ba­şı­mı kal­dır­dım, Arşʼın sü­tun­la­rı üze­rin­de; “Lâ ilâ­he il­lâl­lâh, Mu­ham­me­dü’r-Ra­sû­lul­lah” cüm­le­si­nin ya­zı­lı ol­du­ğu­nu gör­düm. Bil­dim ki Sen, Zâtʼının is­mi­ne an­cak ya­ra­tıl­mış­la­rın en se­vim­li­si­ni izâ­fe eder­sin!» dedi.

Bu­nun üze­ri­ne Allah Te­âlâ;

«–Doğru söy­le­din ey Âdem! Ha­kî­ka­ten O, Ba­na gö­re mah­lû­kâ­tın en se­vim­li­si­dir. Oʼnun hak­kı için Ba­na duâ et. (Mâ­demki duâ et­tin), Ben de se­ni ba­ğış­la­dım. Şâ­yet Mu­ham­med ol­ma­say­dı se­ni ya­rat­maz­dım!» bu­yur­du.” (Hâ­kim, Müs­ted­rek, II, 672)

İşte Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-ʼin Hak katındaki kıymeti o kadar yücedir ki, yaratılışın başlangıcı O’nun nûruyla olmuştur. Hâlık-ı Mutlak, Cenâb-ı Hakʼtır; fakat yaratılışın sâikı, Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-ʼdir. O olmasaydı, âlemler ıssız çöllere dönerdi. Nerede bir güzellik varsa, O’ndan bir akis taşır, çünkü O’nun yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından 2, Erkam Yayınları, 2012

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.