Ekmeğin Faydaları ve Zararları Nelerdir?

Ekmek, Türk mutfağının en mühim temel gıda maddesidir. Öyle ki, ekmeğin türü ne olursa olsun, bir Türk insanı, öncelikle günlük ekmeğini nasıl karşılayacağını düşünür. Bu yüzden de para kazanmanın, çalışmanın karşılığı “ekmek parası” olarak ifade edilmiştir.

Ekmek, sadece doyurucu olma vasfına sahip bulunmayıp, halkın protein ihtiyacının mühim kısmını karşılamakta, aynı zamanda da en ucuz enerji kaynağı olarak tüketilmektedir. Günümüzde mayalı ve mayasız pek çok yöresel ekmek çeşidi olduğu gibi, modern fabrikalarda üretilen onlarca çeşit ekmeği piyasalarda bulmak da artık çok kolaydır. Buğday, çavdar, yulaf gibi farklı unlardan farklı şekillerde üretilmiş her türlü ekmek, market raflarını dolduruyor.

EKMEĞİN ZARARI VAR MI?

Son yıllarda ekmeğin zararları öyle tartışılmıştır ki, halk arasında ekmek deyince artık “şişmanlık” akla gelmeye başlamıştır. Peki niye? Yaygın olarak yediğimiz beyaz ekmeğin üretimine bakacak olursak; buğday, rafine işleminden geçirilerek beyaz un şekline dönüştürülür ve kepek kısmı ayrılır. Bu işlemle buğdayın lif, vitamin ve mineraller açısından zengin olan tohum özü ve kepeği ayrıştırılarak sadece endospermi (nişastalı kısmı) geriye kalır ve o kullanılır. Hâlbuki tohum özü (ruşeym) vitamin ve mineral bakımından en zengin kısmıdır. Yapısında E ve B vitaminleri, demir ve diğer mühim mineraller, uzun zincirli çoklu doymamış yağlar, protein ve lifler bulunmaktadır.

Buğday kepeği ise, buğdayın koruyucu dış kalkanı, lif, vitamin ve mineral (özellikle demir ve çinko) açısından oldukça zengindir. Kepek, aynı zamanda liftir; yani bağırsak hareketlerini düzenleyen gıda maddeleri demektir. İşte buğdayın vücudumuza yararlı olan kısmı böylece atılır; sadece beyaz un kısmı alınarak ekmek yapılırsa, yarardan çok zarar verir hâle gelir. Ayrıca ekmeğin beyaz görünmesi için una benzoil peroksit (E 928), potasyum bromat (E 924) gibi kimyasalların ve hacim artırıcı katkı maddelerinin de katıldığı göz önüne alınırsa, zararın boyutları daha da genişler.

Beyaz unun zikredilen zararlarını önlemek için, piyasaya bu sefer de kepekli ekmekler sürülmüştür. Bilindiği üzere kepekli ekmek satışlarında çoğalma görülmektedir. Ancak kepekli ekmek, beyaz una bir miktar kepek katılmasıyla elde edilmiş undan yapılan ekmek demektir. Yani yine beyaz un söz konusudur. Piyasadaki ambalajlı kepekli ekmeklerin muhtevâsına bakıldığında, beyaz şeker katıldığı bile yazılmıştır. Üstelik kepek ekmek koyu görünsün diye bazı üreticilerin una kakao, kahve ya da kimyasal boya kattığı da söylenmektedir.

TAM BUĞDAY EKMEĞİ SAĞLIKLI MI?

Yapılan araştırmalar ışığında, yenilmesi gereken ekmek, tam buğday unundan yapılan “tam buğday ekmeği” olmalıdır. Ancak iş bu kadarla bitmiş olsaydı çok sevinebilirdik. Ne yazık ki ortaya yine bir karanlık tablo çıkıyor. Evet, tam buğday ekmeği, sıhhatimiz açısından çok yararlı, ama ne tam buğday ekmeğinin, ne beyaz ekmeğin, ne de diğer unlu mâmullerin yapılacağı buğdayın belki de artık hiç kalmadığını söylemek istemezdim.

Genetiği değiştirilmiş buğdayların, neredeyse 30-40 yıldır kullanılıyor olması, teknolojinin bir kolaylık getirirken daha fazlasını götürmesi neticesini doğurmuştur. Bu durum ne yazık ki, genetiği değiştirilmiş tohum üretiminin sonucudur. Bu modern buğday, genetiği ile en çok oynanmış ürünlerin başında gelir. Böylece daha verimli, hastalıklara karşı daha dirençli buğday üretilmiştir. Ayrıca başaktaki dane sayısı artırılmış ve kuraklığa dayanıklı olması sağlanmıştır. En mühimi de buğdayın ihtivâ ettiği, en mühim protein olan gluten oranını maksada uygun hâle getirmek için buğdayın genleriyle oynanmıştır.

Asıl buğday (organik buğday); 14 kromozomdan meydana gelirken, günümüzde ekmekler için kullanılan buğdayların kromozom sayıları 40 ve daha üstüne çıkmıştır.

GLUTENİN ZARARLARI NELERDİR?

Modern buğdayda bulunan gluten ile asıl (antik) buğdayda bulunan tamamen farklıdır. Şu anda yediğimiz unda bulunan gluten, insan sıhhati için zararlı hâle gelmiştir. Maalesef bu buğdaylar, insan sindirim ve fizyolojisinin kolaylıkla adapte olamayacağı bir duruma gelmiştir.

En mühim yan tesiri, bağışıklık sistemini zayıflatması ve başka birçok hastalığa da sebep olmasıdır. Modern buğdayın yüksek glutenli hâle getirilmesi, üreticiler için en mühim tercih sebebidir. Gluten fazla ise, hamur daha çok kabarır, ürün daha büyük gözükür, daha iyi çiğnenir. Kapitalist bir piyasanın istediği de işte budur.

Aslında bu durum, yine insanoğlunun kendi eliyle kendi sonunu hazırlamasının bir göstergesidir. Özellikle gluteni artırılan ve fıtrata uymayan bir gen yapısına dönüşmüş bu modern buğdaylardaki gluten, büyük moleküler yapısıyla insan sindirim sistemini zorlamıştır. Sindirimin tam olarak yapılamaması, beraberinde farklı hastalıklara sebep olmuştur. İşte onlardan biri de son yıllarda sık görülen “Çölyak Hastalığı”dır.

Çölyak hastalığı (ya da Gluten Enteropatisi), bağırsaklardaki sindirimi sağlayan ve adına “villus” (tüysü oluşumlar) denilen yapıların bozulmasına sebep olan, dolayısıyla da yiyeceklerdeki gıdanın emilmesini engelleyen ve ince bağırsakta hasarlar oluşturan bir alerjik sindirim sistemi hastalığıdır. İşte bu hasara, buğday, arpa, çavdar, yulaf gibi tahılların içerisinde bulunan gluten isimli bir protein sebep olmaktadır.

TÜRK İNSANI NE YİYOR?

Türk insanının % 60’ı tahılla beslenmektedir. Bu oldukça yaygın bir beslenme alışkanlığıdır. Glutenin zararlarından, ancak doğru beslenme tercihi yaparak kurtulabiliriz. Hadi ekmekten vazgeçemiyoruz diyelim, piyasada unlu mâmuller ve hazır gıdalarda kullanılan buğday-mısır kaynaklı sayısız yan ürünler mevcut… Onlardan da mı uzak duramayız?!

Aslında, ne kadar kutuya ve ambalaja girmiş hazır gıda varsa, onları her gün azaltarak kendimizi ve âilemizi ödüllendirebiliriz. İnsan, yediklerine dikkat etmek sûretliyle daha sıhhatli bir hayat sürebilir. Netice itibariyle vücudumuz ve sağlığımız da Rabbimiz tarafından bize emânet edilmiştir.

Kaynak: Nejla Baş, Şebnem Dergisi, Sayı: 130

İslam ve İhsan

EKMEK TARİFİ

Ekmek Tarifi

PATATES YEMEKLERİ

Patates Yemekleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Keşke ne yememiz gerektiğini de yazsaydınız

    Gerçekten harika bir bilgilendirme olmuş. Çok teşekkürler :)

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.