Ehl-i Beyt Ne Demek? Kısaca Anlamı Nedir?

Ehl-i beyt ne demek? Kısaca anlamı nedir?

Ev halkı anlamına gelen bu terim İslâm tarihinde Hz.Peygamber'in aile fertleri için kullanılmıştır. Ev halkı ya da ehl-i beyt ifâdesiyle aileyi teşkil eden ev sahibi, onun eşi, çocukları ve torunları anlaşılmaktadır. Kur'ân'da ehl-i beyt terkibi, üç yerde geçmektedir. Bunların birinde Hz. İbrahim'in (Hud, 11/73) birinde Hz. Musa'nın (Kasas, 28/12), birinde de Hz. Peygamberin ev halkına işaret edilmiştir. Hz.Peygamberin ehl-i beytini gösteren âyet meali şöyledir: "Evlerinizde oturun, eski cahiliyye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın, namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Rasûlüne itaat edin. Ey ehl-i beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor." (Ahzâb, 33/33)

Hz. Peygamber'in ehl-i beytine kimlerin dahil olduğu hususunda farklı görüşler vardır. Ehl-i sünnet âlimlerinin bir kısmına göre ehl-i beyt kapsamına sadece Hz.Peygamber'in hanımları dahildir. Diğerlerine göre Allah Rasûlü'nün eşleri, çocukları, torunları Hasan ve Hüseyin ile damadı Hz. Ali'dir. Şii âlimlere göre ehl-i beyt kapsamına Hz. Peygamber, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin girer.

Ehl-i beyte mensup olanların vasıfları da tartışma konusu olmuştur. Sünnî alimlere göre ehl-i beyt mensupları, Hz.Peygamber'in neslinden gelme şerefini taşımaktadırlar. Ancak hata ve günah işlemekten korunmuş değildirler. Çünkü ismet sıfatı sadece peygamberlere mahsustur. Gaybı bilmezler. Onlar da diğer insanlar gibi ilâhî emirlere uydukları takdirde, Allah nezdinde değer kazanırlar; aksi halde Hz. Nuh'un oğlu, Hz. Lut'un hanımı ve Hz. Muhammed'in amcası örneklerinde olduğu gibi peygamber soyundan olmaları kendilerine bir üstünlük sağlamaz. Şii âlimlerine göre; ehl-i beyt" mensupları günah işlemekten korunmuştur. Allah, her türlü hatayı onlardan giderip yerine doğruyu ve hakikâtı ikâme etmiştir. Hz. Ali ve onun soyundan gelen onbir imam Hz. Âdem'den itibaren bütün peygamberlere verilen ilme sahiptirler. Ehl-i beyt tabiri, Alevilik ve Bektaşiliğin yanı sıra Mevleviyye, Rufaiyye ve Kâdiriyye gibi Sünnî tarikatlarda da Şia'nın tasvir ettiği mânâda anlaşılmıştır.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.