Dünyevi İşlerde Uyulacak İnsanlar

Efendimiz (s.a.v.); “Allahım, dünyayı sen nasıl görüyorsan, bana da öyle göster.” diye dua eden bir adamı görünce; “Öyle söyleme!” diyerek onu ikaz ediyor ve “ Allahım! Dünyayı bana, salih kullarına gösterdiğin gibi göster.” şeklinde dua etmesini istiyor. Bu günkü soru şu olmalı; “Dünyevî addedilen işlerde yönümüz ne kadar salih kullardan yana? Bakışlarımız, duyuşumuz onlarla ne derece örtüşüyor?”

Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah’ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.”9

Dünya ve ahiret hayatının mukayese edildiği bu âyette, dünyanın aldatıcı yönlerine özellikle dikkat çekilmektedir ki, dünya ve dünyalıkların boş yere yaratılmadıkları başka âyetlerde bildirilmiştir. Çünkü dünya hayatı bizatihi zemmedilmiş değildir. Kötü ve çirkin olan ondaki imkânları Allah’ın emirlerine itaat yönünde kullanmamaktır; ahireti ihmal ederek sırf dünyaya yönelmek ve onun fenalıklarına kapılmaktır.

DÜNYAYI KİM GİBİ GÖRMELİ?

“Bu ve benzeri âyetleri okuduğumuz halde, dünya ve dünyalığa bakışımız nasıl? Hayatımızda dünya ahiret dengesini kurabilmiş miyiz?” sorularına cevap ararken, İhyâu Ulûmi’d-Dîn’de kaydedilen bir rivayet çıkıyor karşımıza. İmam Gazalî, “Dünyanın Zemmi”ni anlatırken, nebevî terazinin şaşmaz ölçüsünü getiriyor önümüze:

Efendimiz (s.a.v.); “Allahım, dünyayı sen nasıl görüyorsan, bana da öyle göster.” diye dua eden bir adamı görünce; “Öyle söyleme!” diyerek onu ikaz ediyor ve “ Allahım! Dünyayı bana, salih kullarına gösterdiğin gibi göster.” şeklinde dua etmesini istiyor.

Bu günkü soru şu olmalı; “Dünyevî addedilen işlerde yönümüz ne kadar salih kullardan yana? Bakışlarımız, duyuşumuz onlarla ne derece örtüşüyor?”


Dipnotlar: 1) Ebû Dâvûd, Ramazan, 10. 2) Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’an 9. 3) Mülk sûresi, 67/14. 4) Bkz; 67/13. 5) 67/16-17. 6) 67/20-21. 7) 67/30. 8) 67/22. 9) Hadîd sûresi, 57/20.

Kaynak: Cafer Durmuş, Altınoluk Dergisi, 363. Sayı, Mayıs 2016

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.