Dünya mı Ahiret mi?

Peygamberimiz (s.a.s.) dünya ve ahiret dengesini sağlamak için nelere dikkat ederdi? Peygamberimizin (s.a.s.) hayatında önemli olan dünya mı ahiret miydi, tercih ettiği hayat hangisiydi? Dünya ve ahiret arasında tercih...

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz; muvaffakıyette de mahrûmiyette de sevinçte de ıztırapta da saâdette de felâkette de dâimâ;

“Allâh’ım! Esas hayat, âhiret hayatıdır.”[1] niyâzında bulunurdu.

Böylece ümmetini, zor zamanlarda bedbinlik ve isyana düşmekten, rahatlık zamanlarında ise gaflet ve rehâvete kapılmaktan îkaz buyururdu. Dünyevî safâların da cefâların da geçici olduğunu hatırlatıp bunlara aldanmamak gerektiğini telkin ederdi.

AHİRETİ DÜNYAYA TERCİH ETMEK

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in duygularına, dâimâ âhireti dünyaya tercih etme ölçüsü hâkimdi. Dolayısıyla O’na göre;

“Esas üzülecek şey, âhiret hüsrânıdır.”

“Esas sevinilecek şey, âhiretteki kurtuluştur.”

Ashâbında da O’nun hüzün ve sevinç kıstasları, yegâne ölçü olmuştu. Onların en büyük endişesi; dünyada tattıkları Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’le beraber olma lezzetini, âhirette kaybetmekti.

“ÂHİRETTE EFENDİMİZ’LE BERABER OLABİLECEK MİYİM?”

Peygamber terbiyesiyle yetişen ve bizlere örnek nesil olan sahâbe toplumu öyle bir ufka sahip olmuştu ki dünyevî menfaat düşünceleri onlarda ehemmiyetini yitirmişti. Bu itibarla onların hiçbiri dünyevî hâlinden şikâyet etmezdi.

Onların bütün derdi; “Acaba Allah benden râzı mı? Âhirette Rasûlullah Efendimiz’le beraber olabilecek miyim?” şeklindeki uhrevî endişelerden ibâretti.

Dipnot:

[1] Buhârî, Rikāk, 1.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Müslümanın Gönül Dünyası, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

DÜNYA HAYATINI EN GÜZEL ANLATAN KISSA

Dünya Hayatını En Güzel Anlatan Kıssa

SURET VE HAYAL PEŞİNDE KOŞAN GAFİL İNSANIN HALİ

Suret ve Hayal Peşinde Koşan Gafil İnsanın Hali

DÜNYA HAYATI İLE İLGİLİ HADİSLER

Dünya Hayatı ile İlgili Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.