Dost ve Dostluk ile İlgili Ayetler

Dost nedir veyahut ne demektir? Dost ve dostluk kavramları Kur’an’da geçiyor mu? Dost ve dostluk ile ilgili ayet-i kerimeleri yazımızda bulabilirsiniz.

Dost kelimesi sözlükte, “birini riyâsız ve samîmî duygularla seven, her bakımdan kendisine güvenilir kimse, enis” anlamında kullanılır. Dost kelimesinin karşıtı, “düşman” demektir.

DOST NE DEMEKTİR?

Farsça’da “seven, sevgili, yâr” anlamındaki dôst kelimesinden gelen dostluk İslâmî literatürde sadâkat, uhuvvet, meveddet, sohbet gibi değişik kelimelerle ifade edilmiş, ayrıca velî ve refîk kelimeleri başka anlamları yanında “dost” mânasında da kullanılmıştır.

DOST VE DOSTLUK HAKKINDA AYETLER

Onların dinlerine tâbi oluncaya kadar ne yahudiler ne de hıristiyanlar senden asla râzı olmayacaklardır. De ki: “Dosdoğru yol, Allah’ın gösterdiği İslâm yoludur.” Eğer sana gelen ilimden sonra, onların hevâ ve heveslerine uyacak olursan, bilesin ki seni Allah’ın gazabından koruyacak ne bir dostun olur ne de bir yardımcın. (Bakara / 120. Ayet)

***

Ey iman edenler! İçinde hiçbir alışverişin, dostluğun ve şefaatin geçerli olmayacağı bir gün gelmeden önce size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın. Kâfirlere gelince, onlar zâlimlerin ta kendileridir. (Bakara / 254. Ayet)

***

Mü’minler, sakın mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa, artık onun Allah ile irtibatı tamâmen kopmuş olur. Ancak kâfirlerden gelebilecek tehlikelerden korkarsanız ölçülü bir şekilde onlara dostluk gösterebilirsiniz. Yine de Allah sizi azabından sakındırıyor. Çünkü sonunda dönüş, yalnız Allah’adır. (Âl-i İmrân / 28. Ayet)

***

Ey iman edenler! Kendi din kardeşlerinizden başkasını dost ve sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size ellerinden gelen kötülüğü yapmaktan geri durmaz; her zaman sıkıntıya düşmenizi isterler. Baksanıza, size olan şiddetli öfkeleri ağızlarından taşıyor. Kalplerinde gizledikleri kin ve düşmanlık ise daha korkunçtur. Eğer aklınızı kullanıp gereğince davranırsanız, size âyetlerimizi kesin bir şekilde açıklamış bulunuyoruz. (Âl-i İmrân / 118. Ayet)

***

Sizi korkup düşmandan kaçmaya çağıran ancak şeytandır ki, içinize kendi dostlarının korkusunu yerleştirmek istiyor. Şu halde, gerçekten mü’min iseniz onlardan korkmayın, yalnız benden korkun! (Âl-i İmrân / 175. Ayet)

***

İçinizde hür mü’min kadınlarla evlenecek servet ve imkânı bulunmayanları, sahibi olduğunuz mü’min cariyelerle evlendirin. Allah sizi imanlarınızla değerlendirir ve her birinizin imanının keyfiyet ve derecesini çok iyi bilir. Hür olsun, câriye olsun hepiniz aynı kökten birer insan; mü’minler olarak da aynı dinin ve aynı toplumun mensuplarısınız. O halde câriyeleri, iffetli yaşamaları, açıkça veya gizli dostlar tutarak zinâ etmemeleri şartıyla ve sahiplerinin de izniyle nikâhlayın. Mehirlerini de dinin ve örfün gereklerini dikkate alarak güzelce verin. Evlendikten sonra zinâ ederlerse onların cezası hür kadınların cezasının yarısıdır. Câriyelerle evlenme izni, içinizden kötü yola düşmekten korkanlar içindir. Ancak sabredip onlarla evlenmemeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. (Nisâ / 25. Ayet)

***

Allah, düşmanlarınızın kimler olduğunu sizden daha iyi bilir. Gerçek dost olarak Allah yeter, yardımcı olarak da Allah yeter! (Nisâ / 45. Ayet)

***

İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler ise şeytânî güçlerin yolunda savaşırlar. Öyleyse, ey mü’minler, haydi şeytanın taraftarlarıyla savaşın. Bilin ki, şeytanın hîlesi cidden zayıftır. (Nisâ / 76. Ayet)

***

“Onları mutlaka doğru yoldan saptıracağım. Onları boş ümitler ve yalan sevdâlarla oyalayacağım. Onlara emredeceğim, hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığı şekli değiştirecekler.” O halde kim Allah’ı bırakıp şeytanı dost edinirse, elbette o, açıktan açığa büyük bir zarara uğramış olur. (Nisâ / 119. Ayet)

***

Allah’ı görürcesine iyilik yapan bir kimse olarak bütün varlığıyla Allah’a teslim olan ve şirkten uzak dupduru bir tevhid inancıyla İbrâhim’in dînine uyan kimseden daha güzel bir dine kim sahiptir ki? Üstelik Allah, İbrâhim’i dost edinmiştir. (Nisâ / 125. Ayet)

***

Onlar, mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost ve sırdaş ediniyorlar. Yoksa onlar kâfirlerin yanında izzet, şeref ve kuvvet mi arıyorlar? Boşuna aramasınlar. Çünkü izzet, şeref ve kuvvet tamamiyle Allah’a aittir. (Nisâ / 139. Ayet)

***

Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp kâfirleri dost ve sırdaş edinmeyin. Yoksa, böyle bir akılsızlıkta bulunup da aleyhinizde Allah’a apaçık bir delil vermek ve O’nun azabını üzerinize çekmek mi istiyorsunuz? (Nisâ / 144. Ayet)

***

Ama iman edip sâlih ameller işleyenlerin mükâfatını Allah tam olarak verecek, hatta nihâyetsiz lutfundan onlara daha fazlasını ikram edecektir. Kendisine kulluktan kaçınıp büyüklenenleri ise can yakıcı bir azap ile cezalandıracak ve onlar kendilerine Allah’tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı bulabileceklerdir. (Nisâ / 173. Ayet)

***

Bugün size bütün iyi ve temiz şeyler helâl kılındı. Ehl-i kitabın yiyeceği size helâl, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. İffetinizi korumanız, zinâ etmemeniz, gizli dost edinmemeniz şartıyla ve mehirlerini verdiğiniz takdirde hür ve iffetli mü’min kadınlar ile sizden önce kitap verilmiş olanların hür ve iffetli kadınları size helâldir. Her kim inanılması gereken kâideleri inkâr ederse, onun bütün amelleri boşa gider ve o âhirette kesin olarak zarara uğrayanlardan olur. (Mâide / 5. Ayet)

***

Ey iman edenler! Yahudi ve hıristiyanları dost ve sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar birbirinin dostudur. Sizden kim onları dost edinirse, kesinlikle onlardan olur. Şüphesiz ki Allah, zâlimler topluluğunu doğru yola erdirmez. (Mâide / 51. Ayet)

***

Sizin dostunuz ancak Allah, O’nun Peygamberi, bir de Allah’a tam boyun eğerek namazı dosdoğru kılan ve zekâtı veren mü’minlerdir. (Mâide / 55. Ayet)

***

Kim Allah’ı, Peygamberini ve mü’minleri dost edinirse, şüphe yok ki üstün gelecek olanlar, Allah’ın tarafında yer alanlardır. (Mâide / 56. Ayet)

***

Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan dîninizle alay edip eğlenenleri ve kâfirleri dost edinmeyin. Eğer gerçekten mü’min iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının. (Mâide / 57. Ayet)

Onların çoğunun kâfirleri dost ve sırdaş edindiklerini görürsün. Nefislerinin bizzat kendilerinin geleceği için işleyip gönderdikleri şey gerçekten ne kötüdür ki, bu yüzden Allah’ın gazabına uğramışlardır. Onlar cehennem azabı içinde ebedî olarak kalacaklardır. (Mâide / 80. Ayet)

***

Şayet Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilene inanıyor olsalardı kâfirleri dost ve sırdaş edinmezlerdi. Ne var ki, onların birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir. (Mâide / 81. Ayet)

***

Yoksa siz, Cenâb-ı Hak içinizden cihâd edenlerle Allah’tan, Rasûlü’nden ve mü’minlerden başkasını dost ve sırdaş edinmeyenleri iyice ortaya çıkarmadıkça öyle kendi hâlinize bırakılacağınızı mı sanıyordunuz? Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdârdır. (Tevbe / 16. Ayet)

***

Şeytanın zorlayıcı gücü, ancak onu dost edinenlerin ve onu Allah’a ortak koşanlar üzerindedir. (Nahl / 100. Ayet)

***

Rasûlüm! Müşrikler akıllarınca seni kandıracak, sana vahyettiğimizi bıraktırıp, onun yerine başka şeyleri bize isnat etmeni sağlayacaklardı. Ancak böyle yaptığın takdirde seni dost edineceklerdi. (İsrâ / 73. Ayet)

***

“Yazıklar olsun bana! Keşke falanı dost edinmeseydim!” (Furkan / 28. Ayet)

***

“Ne de candan bir dostumuz.” (Şuarâ / 101. Ayet)

***

Rasûlüm! Onları yaklaşan o kıyâmet günüyle korkut! O vakit insanlar kederlerini dehşet içinde yutkunurlarken yürekler gırtlaklara dayanır. Artık zâlimler için ne sıcak bir dost bulunur, ne de sözü dinlenir bir şefaatçi. (Mü'min / 18. Ayet)

***

İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel karşılıkla savmaya bak. O zaman göreceksin ki, aranızda düşmanlık bulunan kişi sanki candan, sımsıcak bir dost oluvermiştir. (Fussilet / 34. Ayet)

***

Allah’ın ismi anılmadan kesilen hayvanların etlerini yemeyin; çünkü bu, Allah’ın yolundan çıkmaktır. Muhakkak ki şeytanlar, kendileriyle işbirliği hâlindeki dostlarına sizinle mücâdele etsinler diye sürekli telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız, o zaman siz de hiç şüphesiz müşrik olursunuz. (En'âm / 121. Ayet)

***

Allah bütün insanları ve cinleri huzurunda toplayacağı kıyâmet günü: “Ey cinler topluluğu! Siz insanlardan pek çoğunu yoldan çıkardınız” buyuracak. İnsanlardan cinlere uymuş ve onlarla iyice yakınlık peyda etmiş olanlar da: “Rabbimiz! Doğrusu biz, birbirimizden faydalandık ve böylece bizim için takdir ettiğin sürenin sonuna geldik” diyecekler. Bunun üzerine Allah şöyle buyuracak: “Sizin varacağınız yer ateştir. Allah aksini dilemedikçe, hepiniz orada sonsuza kadar kalacaksıznız.” Şüphesiz senin Rabbin, her işi ve hükmü hikmetli ve sağlam olan, her şeyi hakkiyle bilendir. (En'âm / 128. Ayet)

***

Ey Âdem oğulları! Şeytan nasıl anne-babanızın üzerinden elbiselerini soyup edep yerlerini birbirlerine göstermiş ve onları cennetten çıkarmışsa, sakın aynı şekilde sizi de dünyada tâbi tutulduğunuz imtihanlarda kaybetmenize sebep olarak benzer bir belânın içine atmasın! Çünkü şeytan ve soyu, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz, şeytanları iman etmeyenlere dost ve onların işbirlikçileri yaptık. (A'râf / 27. Ayet)

***

Kâfirler de birbirlerinin dost ve yardımcılarıdırlar. Eğer siz aynı şekilde birbirinize arka çıkmaz ve destek olmazsanız, yeryüzünde ne götürüp ne getireceğini kestiremeyeceğiniz büyük bir fitne, kargaşa ve büyük bir bozgunculuk patlak verir. (Enfâl / 73. Ayet)

***

Böylece biz Kur’an’ı Arapça dilinde nihâî bir hüküm ve hikmet kaynağı olarak indirdik. Şâyet, sana İlim’den gelen bu kadar gerçekten sonra onların arzu ve isteklerine uyarsan, seni Allah’ın azabından kurtaracak ne bir dost bulabilirsin, ne de bir koruyucu. (Ra'd / 37. Ayet)

***

Rasûlüm! İman eden kullarıma söyle: İçinde hiçbir alışverişin bulunmadığı, dostluğun fayda vermediği o dehşetli kıyâmet günü gelip çatmadan namazlarını dosdoğru kılsınlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda gizlice ve açıktan harcasınlar! (İbrahim / 31. Ayet)

***

Rasûlüm! Müşrikler akıllarınca seni kandıracak, sana vahyettiğimizi bıraktırıp, onun yerine başka şeyleri bize isnat etmeni sağlayacaklardı. Ancak böyle yaptığın takdirde seni dost edineceklerdi. (İsrâ / 73. Ayet)

***

İşte orada yardım ve dostluk, hakkın tâ kendisi olan Allah’a aittir. En güzel mükâfatı veren de O’dur, en güzel sonucu nasip eden de! (Kehf / 44. Ayet)

***

Âmâ, topal ve hasta gibi özürlülerin, evlerinizde yemek yemelerinde bir sakınca yoktur. Sizin de eş ve çocuklarınızın evlerinden, babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden veya anahtarları size teslim edilmiş olup bakımını üstlendiğiniz yerlerden yahut da arkadaşlarınızın evlerinden izinsiz yiyip içmenizde bir günah yoktur. Toplu halde veya ayrı ayrı yemenizde de bir günah yoktur. Evlere girdiğinizde, Allah tarafından bereketli ve feyizli bir sağlık ve esenlik dileğiyle birbirinize selâm verin. Allah, düşünüp hikmetini anlamanız için size âyetlerini işte böyle açıklamaktadır. (Nûr / 61. Ayet)

***

“Yazıklar olsun bana! Keşke falanı dost edinmeseydim!” (Furkan / 28. Ayet)

***

“Ne de candan bir dostumuz.” (Şuarâ / 101. Ayet)

***

Evlatlıklarınızı öz babalarına nispet ederek çağırın; çünkü Allah katında doğru olan budur. Eğer öz babalarını bilmiyorsanız, onlar zâten sizin din kardeşleriniz ve aranızda karşılıklı haklar ve vazîfeler bulunan yakın dostlarınızdır. Onları çağırırken yanılarak düşeceğiniz hatalardan dolayı size bir vebâl yoktur; fakat bilinçli ve kasten yaptıklarınızdan sorumlusunuz. Allah, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. (Ahzâb / 5. Ayet)

***

O Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha yakındır; onun hanımları da mü’minlerin anneleridir. Şu kadar ki, aralarında kan bağı bulunanlar, Allah’ın kitabına göre miras ve yardımlaşma hususunda birbirlerine diğer mü’minlerden ve muhâcirlerden daha yakın ve karşılıklı daha çok hak sahibidirler. Bununla birlikte, her zaman dostlarınıza iyilikte bulunabilir ve onlara vasiyetle mirasınızdan bir miktar mal ayırabilirsiniz. Bu hükümler, kitapta bu şekilde kaydedilmiştir. (Ahzâb / 6. Ayet)

***

Rasûlüm! Onları yaklaşan o kıyâmet günüyle korkut! O vakit insanlar kederlerini dehşet içinde yutkunurlarken yürekler gırtlaklara dayanır. Artık zâlimler için ne sıcak bir dost bulunur, ne de sözü dinlenir bir şefaatçi. (Mü'min / 18. Ayet)

***

İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel karşılıkla savmaya bak. O zaman göreceksin ki, aranızda düşmanlık bulunan kişi sanki candan, sımsıcak bir dost oluvermiştir. (Fussilet / 34. Ayet)

***

Kim Rahmân’ı hatırından çıkarıp öğüt ve uyarılarla dolu Kur’an’ı görmezlikten gelirse, biz ona bir şeytan sardırırız da, artık o şeytan onun ayrılmaz yoldaşı olur. (Zuhruf / 36. Ayet)

***

O gün bütün dostlar birbirine düşman kesilecektir. Ancak gönülden Allah’a saygı duyan, O’nun emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınan müttakîler müstesnâ. (Zuhruf / 67. Ayet)

***

O gün hiçbir dostun dostuna bir faydası olmayacak; kimseden yardım da göremeyecekler. (Duhân / 41. Ayet)

***

Eğer o kâfirler, bey‘at sonrası Hudeybiye’de sizinle savaşsalardı, elbette arkalarını dönüp kaçacaklardı; sonra da kendilerine ne bir dost ne de bir yardımcı bulabileceklerdi. (Fetih / 22. Ayet)

***

Allah’a ve âhiret gününe iman eden hiçbir toplumun, Allah’a ve Rasûlü’ne karşı çıkanları sevip dost edindiklerini göremezsin; ister­se onlar babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları olsun! Allah, o topluluk fertlerinin kalplerine imanı nakşetmiştir ve kendi katından bir ruh ile onları desteklemektedir. Onları altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere yerleştirecektir. Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. İşte bunlar Allah’ın taraftarlarıdır. İyi bilin ki, Allah’ın taraftarları, evet onlar, kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir! (Mücâdele / 22. Ayet)

***

Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri yakın dost, sırdaş ve işlerinize vekil edinmeyin! Siz onlara safça sevgi gösterisinde bulunuyorsunuz. Oysa onlar size gelen gerçeği inkâr etmiş ve sırf Rabbiniz olan Allah’a inandığınız için Peygamber’i ve sizi yurdunuzdan çıkarmışlardır. Eğer siz gerçekten benim yolumda cihâd etmek ve rızâmı kazanmak maksadıyla yurdunuzu terk edip çıktıysanız, kâfirlere nasıl sevgi gösterip sır verebilirsiniz? Gerçek şu ki, sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da ben çok iyi bilmekteyim. Bundan böyle içinizden kim onlara sevgi besler ve sır verirse, kesinlikle dümdüz yoldan sapmış olur! (Mümtehine / 1. Ayet)

***

Allah sadece, sizinle sırf dîninizden ötürü savaşan, sizi öz yurtlarınızdan sürüp çıkaran ve çıkarılmanıza destek olan kâfirleri dost edinmekten sizi men eder. Kim onları dost ve sırdaş edinirse, işte böyleleri zâlimlerin tâ kendileridir. (Mümtehine / 9. Ayet)

***

Ey iman edenler! Allah’ın kendilerine gazap edip cezasına müstahak kıldığı bir topluluğu dost, sırdaş ve işlerinize vekil edinmeyin. Çünkü kabirdekilerin tekrar diriltilmesinden kâfirler nasıl ümit kesmişlerse, onlar da âhiretten öylece ümitlerini kesmişlerdir. (Mümtehine / 13. Ayet)

***

Bugün burada onu koruyacak candan bir dostu yoktur. (Hâkka / 35. Ayet)

***

Öyle ki, o günün dehşetinden dost dostun hâlini sormaz. (Meâric / 10. Ayet)

Kaynak: kuranvemeali.com

İslam ve İhsan

GERÇEK DOST NASIL OLUR?

Gerçek Dost Nasıl Olur?

GERÇEK DOSTLUĞUN ÖZELLİKLERİ

Gerçek Dostluğun Özellikleri

GERÇEK DOST NASIL BELLİ OLUR?

Gerçek Dost Nasıl Belli Olur?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.