Dırar Bin Ezher (r.a.) Kimdir?

Dırar Bin Ezver (r.a.) kimdir? Bizans'a esir düşen Dırar Bin Ezver'in (r.a.) kısaca hayatı.

Dırar Bin Ezver radıyallahu anh korkusuz kahramanlardan... Cesaret ve şecaatiyle meşhur bir yiğit kumandan... Ünlü atı Muhabber'in sırtında çeşitli savaşlara katılan ve aslanlar gibi düşmana hücum eden bir cengaver... Aynı zamanda her savaş için şiirler söyleyen bir şair...

DIRAR BİN EZHER (R.A.) KİMDİR?

Dırar Bin Ezver, Esedoğullarının zenginlerindendi. Bine yakın devesi ve bunları güden birkaç çobanı vardı. Babası "eğri boyunlu" anlamına gelen Ezver lakabıyla tanındığı için o da Dırar Bin Ezver diye şöhret buldu. Asıl adı Dırar Bin Malik Bin Evs el-Esedî'dir.

Dırar Bin Ezver 630 m. senesinde kabilesinden bir heyetle Medine'ye geldi. Resulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin huzurunda "Lamiyye" kasidesini okudu.

Bu kasidesinde o, içki, kumar, eğlence gibi zevkleri bıraktığını, ailesini ve bütün servetini terk ederek birlikte müşriklere karşı savaşmaya geldiğini ve bu alış-verişte zararlı çıkmayacağını ümit ettiğini ifade etti. Sevgili Peygamberimiz de kasideyi dinledikten sonra ona:

Kârlı bir alışveriş yaptın Ey Dırar!" dedi. O da kelime-i şehadet getirerek İslam'la şereflendi.

Ne güzel teslimiyet ve ne kârlı alışveriş!... Dünya zevklerinden vazgeçip ebedi zevklere ermek... Gönlünü İslam'ın nuruyla aydınlatıp o nurla dünyaya veda etmek... Allah'ım bizlere de böylesi teslimiyet ve kârlı alışveriş nasip et!.. O nura sahip olarak huzuruna kabul et!.. Amin.

Sevgili Peygamberimiz Dırar (r.a.)'daki bu samimi teslimiyeti görünce onu çeşitli kabilelere elçi olarak gönderdi. Kendi kabilesi Esedoğullarında çıkan Tuleyha Bin Huveylid diye birinin dinden dönerek peygamberlik iddiasında bulunması üzerine onu, Beni Esed yöneticilerini yakından gözetlemekle görevlendirdi. Dırar bu yöneticilerin Tuleyha'nın gücünden korktuklarını gördü ve Tuleyha'ya karşı harekete geçerek kabiledeki Müslümanları bir araya topladı. Fakat bu sırada İki Cihan Güneşi (s.a.) Efendimizin dar-i bekaya irtikalleri haberi geldi. Bunun üzerine o, Müslüman yöneticilerle birlikte Medine-i Münevvere'ye döndü.

Dırar (r.a.) çeşitli bölgelerin fethi sırasında Halid Bin Velid (r.a.)'in emrindeki orduda yer aldı. Temimoğulları üzerine gönderilen birliklerden birine kumandanlık yaptı. Zekat toplanmasına karşı çıkan Malik Bin Nüveyre ve adamlarıyla çarpıştı. Hepsini esir alarak Halid Bin Velid (r.a.)'a teslim etti.

KORKUSUZ KAHRAMAN

O, Kadisiye, Hire, Yermük, Şam ve Halep'in fethinde bulundu. Yemâme'de büyük kahramanlıklar gösterdi. Şam civarında devam eden muharebelerde 100 kişilik kesif kolunda düşman kuvvetlerine yakalanarak esir düştü. Fakat arkadaşlarının şiddetli hücumlarıyla kısa müddette kurtuldu. İkinci defa esir düştü. Bu sefer başından çok acıklı sahneler geçti. Türlü işkencelere maruz kaldı. Kılıç darbeleri arasında kan revan içinde baygın olarak yere yıkıldı ama davasından zerre miktar taviz vermedi. Onun esaret altında çektiği işkence tüyler ürpertir. Gösterdiği yiğitlik de göğüs kabartır. O Hirakl'in karşısında eğilmedi. Daha gür imanla İslam'ı savundu. Bu karşılıklı konuşma şöyle gerçekleşti:

"İmparator Hirakl üst üste alınan hezimetlerden dolayı çok üzgündü. Dırar ve arkadaşlarının esir alındığını işitince çok sevindi. Derhal getirilmesini emretti. Karşısına çıkarılınca:

"Arapların fırka kumandanı Dırar sen misin?" dedi. Dırar (r.a.) da:

Evet! Peygamber yolunda sizinle harbeden Dırar benim!" dedi. Hirakl:

Kendini askerlerinin yanında mı sanıyorsun da öyle sert konuşuyorsun." dedi. Dırar:

Her nerede olsam din düşmanlarına karşı göğsümü gere gere cevap vermekten çekinmem. Sen beni korkar mı zannediyorsun?" dedi. Hirakl:

Kime güveniyorsun? Burasının askerlerimin merkezi olduğunu unutuyor musun?" dedi. Dırar:

İslamiyet, güneş gibi adaletiyle her tarafı kaplamaya başladı. Hala sen kendine teselli vermek istiyorsun!" diye cevap verdi. Hirakl:

Bilmiş ol ki, şu anda vücudunu paramparça yapmak benim için zor değil!" dedi. Dırar (r.a.) da:

Huzuru Muhammed'i de bulunmuş bir müslüman yetmiş tane Hirakl olsa hiçe sayar, tehdidine aldırmaz. Senin son yapacağın öldürmek değil mi? Gideceğim yer huzur-ı Resulullah'tır. İslam için terk-i hayat etmek bize her şeyden lezzetlidir." diye karşılık verdi. Dırar (r.a.)'in yiğitçe verdiği bu cevaplar Hirakl'in ümerasını gazablandırdı. Her birisi ellerini kılıçlarına götürdü ve bir ağızdan Hirakl'e:

Bu arabı niçin böyle konuşturuyorsunuz? Hayatının lüzumu var mı?" dediler. Hirakl de:

İcabına bakınız diye emretti. Bir anda otuz-kırk kılıç birden Dırar (r.a.)'in vücuduna inmeğe başladı. Ağır şekilde yaralanarak kan revan içinde kaldı. Kininden kibrinden küplere binen Hirakl:

Sağ bırakmayınız! diye bağırıyordu. Bu dehşetli hal karşısında daha önce İslam'ı kabul eden ancak gizli tutan General Mika ne yapacağını şaşırdı. Gönlü kan ağlıyordu. Din karındaşının helak olmasına engel olamıyordu. Ne çare ki sahiplense kendini de telef edeceklerdi. Bir tedbir olarak Hirakl'e:

Ey Melik! Bunu burada telef etmek ne faide verecek. Onu tedavi edelim ve herkese ibret olsun diye halkın gözü önünde asalım." dedi. Bu teklif Hirakl'in hoşuna gitti ve:

Öyleyse buradan kaldır. Evine götür. İyileşince asalım" dedi. Bu müsaadeden pek sevinen General Mika, Dırar'ı evine götürdü. Orada gözlerini açan Dırar Mika'ya:

Eğer Müslümansan bana yardımını esirgeme. Hıristiyan isen insanı vazifeni yap." dedi. General Mika:

Korkma ya Dırar! Muhammed'in aşkına sana her türlü yardımı yaparım. Yeter ki sen iyileş. Askerinle birlikte firar bile ederiz" dedi. Mika'nın bu hayat bahseden sözlerinden pek memnun olan Dırar bir kaç hafta sonra sağlığına kavuştu. Kız kardeşi Havle binti Ezver'e bir mektup yazdı ve Mika vasıtasıyla gönderdi. Bu sırada Antakya müslümanlar tarafından muhasara altına alındı. Allah Teala her şeye kadirdi. General Mika bir fırsatını buldu ve Dırar Bin Ezver ile arkadaşlarını İslam ordusu tarafına kaçırdı. Bu kahraman yiğit yeniden zırhını giydi ve Rumlara karşı:

Ey ehl-i Salib!.. Evvelce esir tuttuğunuz Dırar benim. Hamran'i Batros'u öldüren benim" diye meydana atıldı. Karşısına çıkan Istafanı şaşırtıp bir kılıçta yere serdi. Oradan Halid Bin Velid (r.a.)'in üzerine yürüyen Vardan'a hücum etti. Onu da yere serdi. Vardan öldürülünce Rumlar Şam'a doğru kaçışmaya başladı.

Dırar İbni Ezver (r.a.) hiçbir zaman hayatini tehlikeye atmaktan çekinmedi. Daima din uğruna feday-ı can etti. Bu savaşta onunla birlikte üç bin Müslüman şehit oldu. Kabri Ürdün'de Dırar köyünde bir mescidin içinde bulunmaktadır. Cenab-ı Hak'tan şefaatlerini niyaz ederiz. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 1997 - Nisan, Sayı: 134

İslam ve İhsan

İLK SAHABİLER KİMLERDİR?

İlk Sahabiler Kimlerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.