Din mi Bilim mi?

Din ve bilim ilişkisi nasıldır? Genç nesillerin zihin ve kalp dünyalarına atılan fitne tohumları nelerdir? Ateist ve deistler ne gibi soru ve sloganlarla beyinleri ve gönülleri bulandırmak istemektedirler? Bu soruların cevapları nelerdir?

Ateistler ve deistler, bugünlerde “din mi bilim mi” sloganıyla genç nesillerin zihin ve kalp dünyalarına yeni bir fitne tohumu ekmeye çalışmaktadırlar.

Bunun cevabı gayet basittir:

Evvelâ, din ve bilim birbirinin alternatifi değildir. Bilim dediğimiz şey, Cenâb-ı Hakk’ın kâinata koyduğu kâidelerin tespitinden ibarettir. Nasıl ki Kur’ân-ı Kerîm, Cenâb-ı Hakk’ın kavlî âyetlerinden oluşuyorsa, kâinat da onu yaratan Rabbimiz’in kevnî âyetlerinden oluşan diğer bir kitaptır.

Kur’ân-ı Kerîm, kâinat kitabındaki kevnî âyetler üzerinde düşünmeyi teşvik etmektedir. Böylece kulun eserden Müessir’e, sanattan Sanatkâr’a intikâl ederek mârifetullah’ta mesafe almasını murâd etmektedir. Kulun gördüğü her varlıkta Cenâb-ı Hakk’ın kudret ve azamet tecellîlerini hatırlamasını telkin etmektedir.

Cenâb-ı Hak, kâinâta bu kâideleri koymasa, bunları keşfedecek idrâk kâbiliyetlerini insana vermese, insan nasıl “bilim” diye bir şey ortaya koyacaktı?! Nitekim Cenâb-ı Hak, kulluk mes’ûliyeti yüklemediği diğer mahlûkâta ilimle iştigâl edebilecek kâbiliyetleri vermiyor. Bunu yalnız insana bahşediyor. Âyet-i kerîmede de “…size ilimden ancak az bir şey verdik.” buyuruyor. (Bkz. el-İsrâ, 85)

Dolayısıyla bu kırıntı bilgilerle, sonsuz ve mutlak bilginin sahibi olan Cenâb-ı Hakk’a karşı bilimi putlaştırmak; ancak bunu yapan ateist ve deistlerin ne derin bir gaflet ve hamâkat çukurunda bulunduklarının bir göstergesidir.

İnsanlığa dîni vaz eden de Cenâb-ı Hak’tır, bilimi ihsân eden de. İkisi birbirinden ayrı değildir. İslâm, tarih boyunca bilimi teşvik etmiş, Batı dünyası cehâlet ve hurâfelerin karanlıkları içindeyken İslâm âlemi, ilim ve medeniyette göz kamaştıran bir seviyeye ulaşmıştır. Zira Kur’ân âyetleri ilme ışık tutmuştur. Yapılan ilmî keşifler, hiçbir Kur’ân âyetini tekzip edememiş, bilâkis te’yid etmiştir.

Dolayısıyla yegâne hak dîn olan İslâm’ın bilimle hiçbir problemi yoktur. Bilâkis Kur’ân-ı Kerîm önden gitmekte, bilim ise onu tasdik ederek ardından gelmektedir.

Nitekim insanın yaratılışı, anne sütü, daktiloskopi, dermatoloji, genetik, hıfz-ı sıhha (koruyucu hekimlik), botanik, astronomi, jeoloji, fizik, coğrafya, tarih ve benzeri ilimlere dair Kur’ân-ı Kerîm’de 14 asır evvelden bildirilen gerçekler, ancak yakın zamanda bilim çevrelerince tespit edilebilmiş ve günümüzde Kur’ân’ın yegâne hak kitap olduğu, tekrar tekrar ispat edilmiştir.

Batı’da ise din tahrif edilmiş olduğu için ilmî keşiflerle tenâkuza düşmüş, topluma ve yönetime hâkim olan kilise otoritesi bu durumu örtbas edebilmek için, bilime köstek olmuştur. Dolayısıyla bilimi savunarak dîne cephe almak, Batı’da revaç bulan ve oradan dünyaya yayılan bir tavırdır. Fakat İslâm dünyasında bu tavrın mâkes bulacağı doğru bir zemin mevcut değildir.

Dolayısıyla “din mi bilim mi” suali; sînesi îman dolu genç nesillerin temiz dimağlarına şüphe ve inkâr tohumları atmak isteyen şer odakların kustuğu zehirlerden biridir. Bu gibi virüslere karşı da son derece dikkatli ve tedbirli olmak, her müslümanın vazifesidir.

Kaynak: osmannuritopbas.com

 

İslam ve İhsan

DEİSTLERİN EN ÇOK SORDUĞU SORULAR VE CEVAPLARI

Deistlerin En Çok Sorduğu Sorular ve Cevapları

DEİZM NEDİR? DEİST KİMDİR?

Deizm Nedir? Deist Kimdir?

GENÇLERİN DEİZM VE ATEİZME KAYMASININ SEBEPLERİ

Gençlerin Deizm ve Ateizme Kaymasının Sebepleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Allah razı olsun kardeşim

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.