Cuma Namazı ile İlgili Bilgiler

İslâm’da cuma namazının önemi nedir? Zuhr-i âhir namazı kılmanın anlamı ve İslâm’daki yeri nedir? Cuma namazında sünnet namazların hükmü nedir? Cuma namazı ile ilgili bazı meseleler.

Birçok köylerde cuma namazı kılınmasına öteden beri izin verilmiştir. Bir köylü cuma günü bir şehre gidip, cuma namazı vaktine kadar orada kalmak niyetinde bulunsa kendisine cuma namazı farz olur. Fakat cuma namazı vaktinden önce oradan çıkmaya niyet ederse farz olmaz. Cuma namazı vaktinin girmesinden sonra şehirden çıkmaya niyet etse tercih edilen görüşe göre yine cuma farz olmaz. Köye gidecek aracın erken hareket etmesi, ikinci bir yolcu aracının bulunmaması gibi sebeplerle cumayı beklemeden geri dönmek caizdir. Böyle bir durumda öğle namazını kılmakla yetinilir.

Cuma günü sabahtan yola çıkmak caizdir. Ancak zeval vaktinden sonra cuma namazını kılmadan yola çıkmak mekruhtur.

Özürlü veya hapiste olanların cuma günü şehirde öğle namazını cuma namazından önce veya sonra cemaatle kılmaları mekruhtur. Bunların cuma namazı kılındıktan sonra öğleyi kılmaları müstehaptır.

Bir kimse cuma günü özürsüz olarak, cuma namazını kılmadan önce evde öğle namazını kılsa, bu namazı sahih olursa da cuma namazını terkettiği için günahkâr olur. Fakat bu kimse daha sonra cuma namazını kılmak için mescide yönelse, Ebû Hanife’ye göre, cuma namazına yetişmese bile önceki namazı nâfileye dönüşür. O günün cuma namazına yetişemezse öğleyi yeniden kılması gerekir. Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre ise, gidip cuma namazına başlamadıkça kılmış olduğu öğle namazı batıl olmaz. Ancak Ebû Hanife ve bu iki imam, imam cuma namazını tamamladıktan sonra cumaya koşmanın öğle namazını batıl kılmayacağı hususunda aynı görüştedirler.

Cuma günü tekbir almak, yıkanmak, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve güzel elbiseler giyinmek müstehaptır. Minarede ezan okununca da özrü bulunmayan ve cuma namazı ile yükümlü bulunanların, başka bir şeyle uğraşmayı bırakarak hemen camiye gitmeleri vâciptir.

Cuma günü camiye erken gitmek, iki rekât tahıyyetü’l-mescit namazı kılmak, Kehf sûresini okumak veya dinlemek menduptur.

Cuma günü camiye giden kimse başkasına sıkıntı ve eza vermeksizin, hutbeye başlanmamışsa hatibe yakın bir yere kadar gidebilir. Aksi halde boş bulduğu bir yere oturur. Fakat yer bulamaz ve ön saflarda boş yer olursa zaruri olarak oraya kadar geçebilir.

Hatip minbere çıkınca cemaatin susması, selâm alıp-vermemesi ve nâfile namaz kılmaması gerekir. Cumanın ilk sünnetine başlanmışsa, uzatılmaksızın vâciplerine riâyet edilerek acele tamamlanır. Hanefîlere göre hutbe başladıktan sonra içeri giren kimse hemen oturur ve namaz kılmaz. Şâfi ve Ahmed İbn Hanbel’e göre ise iki rekât kılar. Çünkü Câbir İbn Abdillâh ve Ebû Saîd el-Hudrî (r. anhümâ)’dan rivâyete göre, Nebî (s.a.s) Cuma hutbesi okurken içeri giren kişiye namaz kılıp kılmadığını sormuş ve kalkıp kılmasını bildirmiştir. Bu kişi de iki rekât namaz kılmıştır.[1] Hatta hutbede Rasûlullah (s.a.s)’in mübarek isimleri geçince salat ve selam getirilmeyip yalnız dinlemekle yetinilmesi daha faziletlidir. Ancak Ebû Yusuf’tan bir görüşe göre, bu durumda gizlice salat-ü selam okunur.

Cuma namazını, hutbeyi okuyan kimsenin kıldırması daha uygundur. Cuma namazı henüz bitmeden imama uyan kimse, bu namazı tamamlar. İmama teşehhütte veya sehiv secdesinde yetişse, namaza yetişmiş olur. İmam Muhammed’e göre ise, ikinci rekâtın rükûundan sonra imama yetişen kimse, cuma namazını değil öğle namazını tamamlar.

ZUHR-İ ÂHİR NAMAZI

Zuhr-i âhir namazı, son öğle namazı demektir. Cuma namazı öğle namazının vaktinde kılınıp, onun yerini tuttuğuna göre, ayrıca böyle bir namaz kılmanın anlamı ve İslâm’daki yeri nedir?

Hz. Peygamber’den ve ilk dönemden gelen rivayetler arasında zuhr-i âhir namazı diye bir namazdan söz edilmez. Bu namaz, cumanın sıhhat şartlarının, özellikle Cuma namazının bir yerleşim biriminde bir tek mescidde kılınması şartının, şehir ve kasabaların nüfusunun artması yüzünden gerçekleşmemesi ve bir şehirde birkaç yerde Cuma namazı kılma zorunluluğunun ortaya çıkmasıyla gündeme gelmiş bir namazdır. Fakihlerin bu konudaki görüş ayrılığı yüzünden, Cuma namazı kılındıktan sonra zuhr-i âhir adıyla dört rekatlı bir namazın kılınması bazı fakihlerce müstahsen görülmüştür.

Zuhr-i âhir namazı, Cuma namazının arkasından kılınan dört rekât sünnetten sonra kılınır ve “vaktine yetişip henüz üzerimden düşmeyen son öğle namazına” diye niyet edilip, tam öğle namazının dört rekât farzı veya dört rekât sünneti gibi dört rekât olarak kılınır. Sünnet gibi kılınınca, son iki rekâtında Fâtiha’ya ilave edilen sûre veya bir miktar âyet bunun sıhhatine zarar vermez.

Hanefîlerde fetvaya esas olan mezhep görüşüne göre, güçlüğü ortadan kaldırmak için bir şehirde birden fazla yerde cuma namazı kılınabilir. Çünkü büyük şehirlerde tüm cemaatı tek camide toplama imkânı kalmamıştır. Aksi halde büyük güçlükler doğar ve cumaya geleceklerin yolu çok uzatılmış olur. Ancak ihtiyaç olmayan küçük küçük mescitlerde cuma namazına izin verilmemesi, şehirlerde ihtiyaç kadar bir kaç yerde Cuma namazı kılınması, Hz. Peygamber ve dört halîfe döneminde kılınan Cuma namazı anlayışına daha uygundur.

Yukarıdaki sebeplerden ötürü zuhr-ı âhir namazının kılınması birçok alim tarafından müstahsen görülmüş, hatta Şâfi fakihlerinden pek çokları da bunu uygun bulmuşlardır. Çünkü İmam Şâfi’ye göre bir beldede ilk kılınmaya başlanan cuma namazı muteberdir, diğerleri muteber olmaz. Durum böyle olunca, cuma namazına sonra başlamış olanların öğle namazını kılmaları gerekir. İmam Mâlik ise bu konuda cuma kılınan en eski tarihli mescidi esas almış, diğerlerinin namazını sahih görmemiştir.

Bununla birlikte konu ictihada dayalı olduğu için İmam Şâfiî daha hayatta iken Bağdat’ta çeşitli camilerde cuma namazının kılındığını gördüğü halde buna karşı çıkmamıştır.

İbn Rüşd (ö. 520/1126), birden çok yerde cuma namazı kılmaya engel olma konusunda sağlam bir delil bulunmadığını belirttikten sonra, “aksi halde böyle önemli bir konuda Rasûlullah (s.a.s)’ın susmaması, açıklama yapması gerekirdi” der ve şu âyetleri zikreder: “Biz sana Kur’an’ı, insanlara kendilerine indirilen hükümleri açıklaman için indirdik.” [2] “Biz sana Kitab’ı, ancak görüş ayrılığına düştükleri şeyleri kendilerine açıklaman için indirdik.” [3]

CUMA NAMAZINDA SÜNNET NAMAZLAR

Öğle namazında olduğu gibi, cuma namazından önce ve sonra dörder rekât nâfile namaz kılınır. İlk dört rekât, tam öğle namazının sünneti gibi kılınır ve “Cumanın ilk sünnetine” diye niyet edilir. Cami içinde okunan iç ezandan ve hutbeden sonra kâmet getirilerek iki rekâtlı cumanın farzı cemaatle kılınır. Bu farzdan sonra da ilk dört rekât sünneti gibi, cumanın son dört rekât sünneti kılınır. Bundan sonra da yukarıda açıkladığımız, dört rekâtlı “zuhr-i âhir” namazı kılınır. Bunun arkasından da, “vaktin sünneti” niyetiyle, sabah namazının sünneti gibi iki rekât namaz daha kılınır.

Bu nâfile namazların dayandığı deliller şunlardır:

Abdullah İbn Abbas (r.a)’ten rivâyete göre, şöyle demiştir: “Nebî (s.a.s) Cuma namazından önce dört, Cuma namazından sonra dört rekât namaz kılar, rekâtların arasını ayırmazdı.” [4] Buhârî dışında cemaatin, Ebû Hureyre’den rivâyet ettiğine göre, Nebi (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz, cuma namazını kıldığı zaman, bundan sonra dört rekât daha kılsın” [5]

Cuma namazından sonra kılınan namazın en azı iki rekâttır. Abdullah İbn Ömer (r.a), cuma günü cuma namazı kılınan yerde iki rekât namaz kılan birisini gördü, “Sen Cuma namazını dört rekât olarak mı kılıyorsun?” diye sordu. Çünkü İbn Ömer Cuma namazından sonra evinde iki rekât namaz kılar ve Rasûlullah (s.a.s)’in de böyle yaptığını söylerdi.[6] Ancak İbn Ömer’in kimi rivâyetlerinde, Hz. Peygamber’in cuma namazından sonra kıldığı bu iki rekât nâfile namazı, nerede kıldığından söz edilmez.[7] Diğer yandan Cuma namazının farzı ile bu iki rekât nâfile namazın arasının konuşma veya mescitten çıkma gibi bir eylemle ayrılması da istenmiştir.[8] Hz. Peygamber’in ve İbn Ömer’in bu namazı evde kılması bununla açıklanabilir.

Dipnotlar:

[1] Müslim, Cum’a, 54;Tirmizî, Cum’a, 15, H. No: 510. [2] Nahl, 16/44. [3] Nahl, 16/64; bk. İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, I, 154; İbn Âbidîn, age, I, 755 vd; İbn Kudâme, Muğnî, II, 334 vd.; Bilmen, age, s. 164, 165 [4] İbn Mâce, İkâme, 94, H. No: 1129, Zeylâî, Nasb II, 206. Bu hadisin senedinde yer alan dört tane râvî  zayıf olup, senet cidden zayıftır. bk. Zühaylî, age, II, 305. [5] Müslim, Cum’a, 67-69; Ebû Dâvud, Salât, 237; Tirmîzî, Cum’a, 24; Nesâî, Cum’a, 42; İbn Mâce, İkâme, 95, H. No: 1132. [6] Ebû Dâvud, Salât, 236-238, H. No: 1127, 1128; İbn Mâce, İkâme, 95, H. No: 1130, 1131. [7] Müslim, Cum’a, 72; Buhârî, Cum’a, 39; Tirmîzî, Cum’a, 24. Cuma namazının farzı ile bu iki rekât nâfile namazın arasını konuşma ve mescidden çıkma gibi bir eylemle ayrılması hakkında bk. Müslim, Cum’a, 70, 71, 73. [8] Müslim, Cum’a, 70, 71, 73.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

CUMA GÜNÜ VE NAMAZININ ÖNEMİ İLE İLGİLİ HADİSLER

Cuma Günü ve Namazının Önemi ile İlgili Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.