Cömertlerin Aynası

Hazret-i Mevlânâ, "Yoksul kişi cömertlerin aynasıdır. Sakın aynaya karşı gönül kırıcı sözler söyleyerek onu buğulandırma. Yâni yoksulun gönlüne karşı hassas ol. Çünkü gönül, nazargâh-ı ilâhîdir." demektedir.

Zekât ve sadakada edeb çok mühimdir. Bilhassa veren, alana teşekkür hissiyâtı içinde olmalıdır. Çünkü onu farz olan bir borçtan kurtarıp ecre nâil eylemektedir. Verilen sadakalar aynı zamanda, veren kişiye hastalık ve musîbetlere karşı  birer siper-i sâikadır.

SADAKA VERİRKEN DİKKAT EDİLECEK EDEPLER

Sadaka verirken dikkat edilecek edebi Kur’ân-ı Kerîm şöyle belirliyor:

“Ey îmân edenler! Allâh’a ve âhıret gününe inanmadığı hâlde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek sûretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın! (Sadakalarınızı imhâ etmeyin!)” (el-Bakara, 264)

Bu âyetlerde hayır ve hasenâtta bulunmak teşvîk edilmekle birlikte, hayır işlerken riâyet edilmesi gereken edeb açık bir şekilde anlatılmaktadır. Yâni kalb kırarak, fakîri küçümseyerek, eziyet ederek ve başa kakarak yapılan bir hayrın Allâh indinde hiçbir değeri yoktur.

KIYAMET GÜNÜ ALLAH'IN KONUŞMAYACAĞI ÜÇ KİŞİ

Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:

“Üç kişi vardır ki, kıyâmet günü Allâh onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır.”

Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in bu sözleri üç defa tekrarladığına şâhit olan Ebû Zer -radıyallâhü anh-:

“Adları batsın, umduklarına ermesinler ve hüsrâna uğrasınlar! Kimlerdir bunlar yâ Rasûlallâh?”

Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:

“Elbisesini (kibir ve gururundan dolayı kurula kurula) sürüyen, verdiğini başa kakan ve yalan yeminle malını pazarlayan!..” buyurdu. (Müslim, îmân, 171)

Bu beyânlar gösteriyor ki başa kakarak ve inciterek yapılan hayırlar, kulu azâba dûçâr eden ağır cürümlerdendir. Çünkü kalbler, nazargâh-ı ilâhîdir. Mevlânâ Hazretleri buyurur:

“Sen, varlığını, malını, mülkünü güzel bir şekilde infâk et de, bir gönül al! Ki o gönlün duâsı, mezarda, o kapkara gecede sana ışık versin, nûr olsun!..”

YOKSUL KİŞİ CÖMERTLERİN AYNASIDIR

Yine Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- hikmet dolu beyitlerinde Cenâb-ı Hakk’a şükür borcunun îfâsına vesîle olması dolayısıyla yoksul ve muhtaç kimselerin cömertler için bir nîmet olduğu, sehâvetin ancak onlarda in’ikâs bulduğu, bu sebeple onların gönüllerini incitmemek gerektiğini şu şekilde anlatır:

“Yoksul kişi cömertlerin aynasıdır. Sakın aynaya karşı gönül kırıcı sözler söyleyerek onu buğulandırma. (Yâni yoksulun gönlüne karşı hassas ol. Çünkü gönül, nazargâh-ı ilâhîdir.)

“Allâh’ın cömertlik tecellîsinin tezâhürü fakîrlerdir. O fakîrler ki kerem sâhiplerine mürâcaat ederler. Dertlerini onlara açarlar. Böylece hamiyyetli zenginler için seâdet yollarını hazırlarlar. Bunun bir başka bereketi olarak da zenginin, yoksulun gönlüne girmesi netîcesinde onda sevgi ve merhamet filizlerinin tomurcuklanmasıdır.”

“Şu hâlde yoksullar Hakk’ın cömertlik aynalarıdır. Varlıklı olanlar, kendi keremliliklerini orada seyrederler. Hakk’ta fânî olan sâlih zenginler, servetlerinin bir emânet olduğunu idrâk ederek Hakk karşısında nefislerini tanımışlar ve ilâhî cömertliğin mâkesi olmuşlardır. Hakk’ın cömertliğinden bir nasîb alarak sehâvette fânîleşmişlerdir.”

MÂNÂ DEĞİL EKMEK DERVİŞLERİ

“Az veyâ çok sâhib olduğu varlığını kalbine sokmayıp gönlünün dışında taşıyanlardan başkaları, bedbahtlar ve âhıret fukarâlarıdır. Bu tip insanlar, Hakk kapısında değildir. Varlıkları izâfîdir. Kapı dışındaki nakış ve sûretten ibârettir.”

“Bunlar, gönülleri Allâh’tan uzak düşen gerçek zavallı ve rûhâniyet fakîrleridir. Zâhirî varlıkları ise bedbahtlıklarının cansız bir nakşı, solgun bir resmidir. Bunlar, hakîkatten habersiz, rûhsuz kişilerdir ki, sen bunlara yakınlık gösterme! Sakın ha köpek resmine kemik atma!..”

“Böyle kişiler menfaat esîridir. Hakk susuzluğundan habersizdirler.”

“Dikkatli ol; bu ölülerin önüne yemek tabağı koyma! Yâni, onlara iltifat edip yakınlık gösterme! Öyle varlıklılar, mahşerin sefil dilencileri olacaklardır.!”

“Böyleleri mânâ değil, ekmek dervişleridir. Toprak balığına benzerler, lâkin şeklen balığa benzeseler de denizden ürker ve kaçarlar.”

“Onlar, sefâletlerini seâdet sanırlar, kendilerine göre güzel yemekler yer, tatlı şerbetler içerler. Gerçekte ise, ilâhî lokmadan nasipsizdirler.”

“Ey bu hüsrâna düşmek istemeyen! Sen mahlûkâtı cömertliğinle kuşat ki, âriflerden olasın!..”

 Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam İman İbadet, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.