Çocuğa Namaz Nasıl Sevdirilir?

Yüce Allah’ın emaneti, dünya hayatının süsü ve imtihan vesilesi evlâtları terbiye etmek ve onlara din eğitimi vermek anne babaların önemli bir vazifesidir. Peki çocuğa verilecek din eğitiminde anne ve babanın dikkat etmesi gereken hususlar nelerdir?

Allah Resûlü’nün “Her doğan fıtrat üzere doğar. Sonra anne-babası onu Yahudi yahut Hristiyan veya Mecûsi yapar”[1] hadisi, dinî inancın, bilgi, tecrübe ve alışkanlıkların eğitim neticesinde şekillendiğini ortaya koymaktadır. Bu ise bize İslâm’da eğitime güçlü bir değer verildiğini ve ebeveyne ciddi bir sorumluluk yüklendiğini göstermektedir.[2]

Çocuğun terbiyesi, sahip olduğu kabiliyet ve kuvvelerin birbiri ile uyumlu olarak insan fıtratının yüksek derecesine ulaştırılma gayretidir.[3] Ebeveynin bu gayreti sayesinde çocuk, hem fıtratına uygun bir yaşam sürdürebilecek hem de sahip olduğu kabiliyetleri kuvveden fiile geçirebilecektir. Bu sebeple çocuğun terbiyesinde onun fıtratı ve sahip olduğu melekeleri dikkate alınmalıdır.

DİN EĞİTİMİNDE ANNE VE BABANIN VAZİFESİ

Fıtrata uygunluk, insanı yaratan, en iyi tanıyan yüce Allah’ın emir ve yasaklarını dikkate almayı gerektirir. Kur’an’ın üzerinde ısrarla durduğu ve Allah Resûlü’nün detaylı şekilde tarif ederek öğrettiği namaz, çocuk terbiyesinde önemli bir emir olarak karşımızda durmaktadır. Bunun yanında Peygamberimizin “gözümün nuru”[4] olarak tavsif ettiği namaz, “göz aydınlığı”[5] çocuklar yetiştirmeye imkân verecek ihmâl edilemez bir terbiye vasıtasıdır. Zira namazın, çocuğun mekân, zaman ve beden tasavvurunun şekillenmesinde önemli etkileri vardır.

Yön (kıble) ile mekânın; vakit ile zamanın ve azalara hükmedilerek de bedenin fark edilmesini sağlayan namaz, ergenlik dönemi öncesi öğretilmelidir.[6] Çocuğun hayata bütünüyle dâhil olmadan namaz ile kazanacağı zihni inşa süreci, onun özdisipline, otokontrole ve kendini ifade gücüne de sahip olmasını sağlayacaktır. Namaz öğreniminde, ebeveyn anahtar rol oynamaktadır. Çocuğu namaz ile tanıştırmak ebeveynin vazifesidir.

Yüce Allah: “(Ey Muhammed) Ailene namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz, sana rızık veren biziz. Sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanındır.” (Tâhâ, 20/132) buyurmaktadır. Ayette, aileye namazı emretmenin hemen arkasından namazda devamlılığın emredilmiş olması, anne-babanın namazı ile çocuğun namaz eğitimi arasındaki ilişkiye bir atıf kabul edilebilir.

NAMAZ EĞİTİMİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

Çocuğun namaz ile tanışmasında namazın sadece formu üzerinde durulmamalıdır. Çünkü namaz, belirli bir formu olduğu gibi deruni yönü de bulunan bir ibadettir. Namazın bu iki yönü ayrılmaz bir bütünlük içinde yansıtılmalı; bu yönler arasındaki bağın kopmamasına, sadece bir yönün öne çıkarılmamasına dikkat edilmelidir. Namaz, dinî bir tecrübedir. Tecrübe kelimesinin sözlük anlamı, denemek, görmek geçirmek, tatmak;[7] uygulama ve pratik becerilerden bilgi kazanmaktır.[8] Söz konusu dinî tecrübe olduğunda, kişide “dünyayı ve hayatı duygusal ve sezgisel bir kavrama”[9] vardır. Çocuğun namaza dair böyle bir kavrayış geliştirebilmesi onu pratikte uygulama imkânı bulabilmesi ile mümkündür.

Nitekim Allah Resûlü’nün namaz öğreniminde de bunu görmek mümkündür. Sahabeden Hz. Enes şöyle anlatıyor: “Ben, annem ve teyzem Ümmü Haram evdeyken, Resûlullah çıkageldi. Bir müddet sonra; ‘Kalkın size namaz kıldırayım’ dedi. Beni sağ tarafına aldı. Öylece bize namaz kıldırdı. Namazdan sonra bize dua etti...”[10] Bir başka rivayette İbn-i Abbas der ki: “Ramazan veya Kurban Bayramı günü Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte bayram namazına gittim. Allah’ın Resulü namaz kıldırdı. Sonra hutbe okudu. Daha sonra kadınların bulunduğu tarafa gelerek onlara vaaz etti ve namaza devam etmelerini söyledi.”[11]

Görüldüğü gibi Resûlullah çocukların namazı kılmalarına imkân oluştuğunda namaza katılmalarına fırsat vermiştir. Çünkü namaza dair tüm anlatımlar, uygulamasının kazandıracağı deruni boyutun yanında yetersiz kalacaktır. Mimarisi ile dikkat çeken, cemaati kalabalık büyük ve tarihî camilerde, sabah namazı gibi günün çocuk için gözlemlenmesi sair zamanda pek mümkün olmayan vakitleriyle Bayram ve Cuma namazlarında cemaate iştirak, böylesi ortamlara ve vakitlere örnek gösterilebilir. Henüz namazın kılınışı tam öğrenilmeden namaza dair kazandırılacak bir ilgi, namaz öğrenimini de kolaylaştıracaktır.

PEYGAMBER EFENDİMİZİN TORUNLARIYLA OLAN İLİŞKİSİ

Namaz kılan anne-babasının, akrabalarının ve gözlemleyebildikleri kişilerin namaz kıldıktan hemen sonraki olumlu hâlleri, çocuk üzerinde etkilidir. Çocukta, namazın kişiyi değiştirdiği, daha iyi bir insana dönüştürdüğü şuuru oluşturulabilir. Resûlullah’ın namaz esnasında çocuklara karşı müsamahakâr ve şefkatli tavrında bunu görmek mümkündür. Efendimizin mescitteki namazlarında dâhi çocuklar omzunda ve sırtındadır. Hz. Zeynep’ten kız torunu Ümame’yi, namazda omzuna alır, secdeye gittiğinde yere kor, kalktığında tekrar omzuna alırdı. Secdede iken sırtına oturan torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i namaz bitince hiç kızmaksızın alıp dizlerine oturturdu. Resûlullah bir defasında secdede iken sırtına çıkan torunları ininceye kadar secdesini uzatmıştır.

Çocukta namaz sevgisi oluşturmak için çocuğun vazgeçmesi zor istekleri ve ihtiyaçları ile namaz karşı karşıya getirilmemelidir. Henüz öz denetimini kazanamamış çocuklarda böylesi durumlarda namaz vakti oyun öncesine planlanmalı değilse oyun sonrasında gerekli yönlendirme yapılmalıdır. Günlük planlamalarda, parka gitme, yemek yeme, kitap okuma gibi etkinlikler, namaz vakitleri esas alınarak programlanmalı; namazın vakti tanzim eden güçlü yönünden istifade edilmelidir. Bu duyarlılık, çocuğun zihnindeki zaman tasavvurunun şekillenmesine de katkı sağlayacaktır.

Namaz anlatımında kullanılan üslup da namazın sevdirilmesinde tesirlidir. Lokman Aleyhisselam’ın namaza davetinde [12] ve “Allah beni zorluk çıkarıcı ve kusur arayıcı olarak göndermedi. O, beni kolaylaştırıcı bir eğitimci gönderdi”[13] buyuran Allah Resûlü’nün üslubunda bunu görmek mümkündür. Namazın terki durumunda işlenen günah ve karşı karşıya kalınan cezalar yerine bu ibadetin tüm şartları ve rükünleri ile kazandıracağı güzel karşılıkları vurgulamak, namaz sevgisini artıracaktır.

ÇOCUKLARDA NAMAZ EĞİTİMİ

Namaz eğitiminde çocukta namaza karşı ilgi ve sevgi oluşturmak için dikkat edilecek yukarıdaki hususların yanında bir başka husus da çocukta sorumluluk bilincinin geliştirilmesidir. Zira namaz ibadetinde devamlılık gösterilebilmesi sorumluluk bilincine bağlıdır. Günlük hayatta herhangi bir görev üstlenmeyen çocukların namaz ibadetinin sorumluluğunu taşımaları mümkün değildir. Bu sebeple çocuklara, yaşlarına uygun vazifeler verilerek sorumluluk duyguları geliştirilmelidir. Nitekim Resûlullah’ın çocukluğu yanında geçmiş olan Hz. Enes’e bazı görev ve sorumluluklar verdiği bilinmektedir.[14]

Namazı seven, deruni anlamlarını fark eden, sahip olduğu sorumluluk duygusu ile uygulama sahasına koyan çocuklar için hiç şüphesiz eğitimin tamamlayıcı unsuru olarak dua edilmelidir. “Ey Rabbim, beni ve soyumdan gelenleri namaz kılanlardan eyle…”[15]

Dipnotlar: 1. Müslim, “Kader,” 22; Buhari, “Cenaiz”, 79. 2. Tahrim 66/6; Enfal 8/28; Zümer 39/15. 3. Mehmet Ali Ayni, Ahlâk Dersleri, Büyüyen Ay Yayınları, İstanbul, 2013, s.78. 4- Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 285. Bkz. 5. Furkan 25/74. 6. Bkz. Ebu Davud, “Salât”, 25; Tirmizi, “Mevakit”, 182. 7. Abdüllatif Tüzer, Dinî Tecrübe ve Mistisizm Felsefi Bir Yaklaşım, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2000, s. 17. 8. Ahmet Cevizci, “Tecrübe,” Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul, s.1500. 9. Hayati Hökelekli, Din Psikolojisi, Ankara, Diyanet Vakfı Yayınları, 1998, s.123. 10. Müslim, Mesâcid ve Mevziu’s Salât, 268. 11. Buhari, “Ezan”, 161. 12. Lokman 31/17. 13. Müslim, “Talâk”, 29. 14. Bkz. Müslim, “Fedâil”, 54; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 15. İbrahim 14/40.

Kaynak: Din ve Hayat Dergisi, Sayı: 26

 

İslam ve İhsan

ÇOCUĞA NAMAZ NASIL SEVDİRİLİR?

Çocuğa Namaz Nasıl Sevdirilir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.