Cenaze Namazı ile İlgili Bilgiler

Cenaze namazı hakkında neler biliyorsunuz? Cenaze namazı ile ilgili kavramlar ve hükümler.

Cenaze namazı, rukû ve secdesi olmayan, tekbirle başlayıp selâmla sona eren, kıbleye doğru ayakta ve abdestli olarak, güneşin doğması ve batması dışında her zaman kılınabilen bir namazdır. Yıkanıp kefenlenen mü’min bir ölüye, son duayı yapmak üzere cenaze namazı kılmak, cenazenin bulunduğu beldede yaşayan müslümanların üzerine farz-ı kifâyedir. Yani bir beldede bir kısım müslümanların bu namazı kılmalarıyla, diğerlerinin üzerinden yükümlülük kalkar. Cenaze namazı hiç kılınmazsa, o beldedeki bütün müslümanlar sorumlu ve günahkâr olur.

CENAZE NAMAZINDA NASIL NİYET EDİLİR?

Cenâze namazının şartı niyettir. Bu niyette, ölünün erkek veya kadın, küçük yaşta erkek veya kız çocuğu olduğu belirtilir. İmam olan kimse, Allah Teâlâ’nın rızası için hazır olan cenazenin namazını kılmaya ve o cenaze için dua etmeye niyet ederek, namaza başlar. Ayrıca imamlığa niyet etmesi gerekmez. Cemaatten her biri de Allah rızası için o cenaze namazını kılmaya ve onun için duaya ve imama uymaya niyet eder. Ölü, erkek ise: “şu hazır erkek için”, kadın ise “şu hazır kadın için” diye niyet edilir. Çocuklar için de bu şekilde niyet edilir. Cemaatten biri, cenazenin erkek mi, kadın mı olduğunu bilmezse, “üzerine imamın namaz kılacağı ölüye, imam ile birlikte namaz kılmaya ve dua etmeye” niyet eder.

Cenaze namazının rüknü, tekbirler ve ayakta durmaktan (kıyam) ibarettir. Bu namazda rükû’ ve secdeler bulunmadığı gibi Kur’an okumak ve teşehhüt de yoktur. Şartları altıdır: Ölünün müslüman olması, kendisinin ve konulduğu yerin temiz olması, cemaatin önünde bulunması, vücud azalarının çoğunun veya başıyla birlikte yarısının mevcut olması, arz üzerine konulmuş olması, namaz kılacak kimsenin binit üzerinde değil, yerde ve ayakta olması gerekir.

CENAZE NAMAZINDA CEMAAT ŞART MI?

Cenaze namazında kalabalık bir cemaatin bulunması şart değildir. Yalnız bir erkeğin veya yalnız bir kadının bu namazı kılmasıyla farz yerine getirilmiş olur. Yalnız kadınlar cemaati kılsa, bu da yeterli olur. Cenazede kifâî farza kadınlar da girdiği için, erkekler gibi cemaate katılma hakları vardır. Nitekim Hz. Osman, İbn Ömer ve Ebû Hüreyre’nin Medine’de cenaze namazlarını erkek ve kadın cemaatle kıldıkları nakledilmiştir.[1] Böyle bir durumda kadınların arka safta yer tutmaları sünnete uygun olur. Ancak safların geriye doğru uzayıp gitmesi durumunda, kadınların en arka safa geçmesi, cenazede güçlük doğurmaktadır. Böyle bir durumda, arada bir boşluk bırakılarak kadınların sağ veya sol yan tarafta yer alması da caiz olur. Nitekim Kâ’be-i Muazzama’da kılınan namazlarda, kadınlar ayrı gruplar halinde, erkeklerin önünde veya yan taraflarında, arada bir boşluk bırakılarak cemaatle namazlarını kılmaktadırlar.

Cenaze namazında cemaat sayısı ne kadar çok olursa, sevap da çoğalır. Hz. Âişe, Rasûlullah (s.a.s)’ın şöyle dediğini nakletmiştir: “Bir cenazenin namazını yüz Müslüman kılarak hepsi ona şefaat dilerse, kendilerine o kimse hakkında şefaate izin verilir.” [2]

İbn Abbas (r.a), Rasûlullah’ın şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: “Bir Müslüman öldüğü zaman, cenazesini, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayan kırk kişi tutup kaparsa, Allah kendilerine o kimse hakkında şefaate izin verir.” [3]

CENAZE NAMAZININ SÜNNETLERİ

Cenaze namazının sünnetleri dörttür:

a) İmamın, cenazenin göğsü hizasında durması,

b) İlk tekbirden sonra, “ve celle senâüke” ilâvesiyle birlikte “sübhâneke” duasını okumak. İlk tekbirden sonra dua niyetiyle Fâtiha sûresinin okunması da caizdir. Ancak Şâfiî ve Hanbelîler’e göre Fâtiha’nın okunması bir rükündür. Delil, İbn Abbas’ın, cenaze namazında Fâtiha okuması ve “bunun sünnet olduğunu” söylemesidir.[4] Mâlikîler’e göre, Fâtiha’nın okunması tenzîhen mekruh

c) İkinci tekbirden sonra, “salli- bârik” dualarını okumak,

d) Üçüncü tekbirden sonra ölüye, kendisine ve diğer Müslümanlara dua etmek. Duanın âhirete ait olmasından başka bir şart olmamakla birlikte, Hz. Peygamber’in yaptığı dualardan derlenen aşağıdaki duayı yapmak daha güzeldir.

CENAZEDE OKUNACAK DUALAR

“Allâhümme’ğfir li hayyinâ ve meyyitinâ ve şâhidinâ ve gâibinâ ve zekerinâ ve ünsânâ ve sagîrinâ ve kebîrinâ. Allâhümme men ahyeytehû  minnâ fe ahyihî ale’l- İslâm, ve men teveffeytehû minnâ fe teveffehû ale’l-imân. Ve hussa hâza’l-meyyite bi’r-revhi ve’r-râhati ve’l-mağfireti ve’r-rıdvân. Allâhümme in kâne muhsinen fe zid fî ihsânihî, ve in kâne müsîen fe tecâvez anhü, ve lakkıhi’l-emne ve’l-büşrâ ve’l-kerâmete ve’z-zülfâ, bi rahmetike yâ erhame’r-râhımîn.” (Anlamı: Allah’ım!  Dirimizi, ölümüzü, burada olanımızı, olmayanımızı, erkeğimizi, kadınımızı, küçüğümüzü, büyüğümüzü bağışla. Allah’ım! Aramızdan yaşatacaklarını İslâm üzerine yaşat, öldüreceklerini iman üzere öldür. Bu ölüye de kolaylık ve rahatlık ver, onu bağışla. Allah’ım! Bu kişi iyi bir kimse idiyse, sen onun iyiliğini artır; eğer kötülük işleyen birisi idiyse, günahlarını bağışla. Onu güven, müjde, ikram ve rahmetine yaklaştır. Ey merhamet edenlerin en merhametlisi olan Allah’ım!)[5]

Eğer cenaze kadınsa “ve hussa”dan sonraki zamirler müennes okunur. “Hâzihi’l-meyyite.. in kânet muhsineten fe zid fî ihsânihâ ve in kânet musîeten fe tecâvez an seyyiâtihâ ve lakkıha’l-emne...” gibi.

Bu duaları bilmeyenler kolayına gelen başka uygun dualar da okuyabilirler. “Rabbenâ, âtinâ” duası bunlardan biridir. Şöyle de dua edebilir; “Allahümmağfir lî ve lehû ve li’l-mü’minîne ve’l-mü’minât” (Allahım! Beni, bu ölüyü ve bütün mü’minleri bağışla.)

Akıl hastası ve küçük çocuklar için istiğfar edilmez. Çünkü onların günahı yoktur. Onlar için, cenaze duasının “fe teveffehû ale’l-iman”dan sonrası yerine, şu dua ilâve edilir: “Allahümme’c’alhu lenâ feratan, Allahümme’c’alhu lenâ ecran ve zuhran, Allahümme’c’alhu lenâ şâfian müşeffean” (Anlamı: Allahım! Sen onu bizim için önden gönderilmiş bir sevap vesilesi kıl, Allahım! Onu bizim için ecir vesilesi ve âhiret azığı eyle. Allahım! Onu bize âhirette sözü geçen bir şefaatçı eyle)

Bu dualardan sonra imam dördüncü tekbiri alır, sonra önce sağ tarafa, sonra da sol tarafa sesli olarak, cemaat ise gizlice selam vererek namaza son vermiş olurlar. Bu vâcip olan selâm ile ölüye, cemaate ve imama selam verilmesine niyet edilir. Cenaze namazının baş tarafına yetişemeyen kimse, hemen iftitah tekbirini alıp imama uyar ve diğer tekbirleri imamla birlikte almaya devam eder. İmam selam verdikten sonra geçirdiği tekbirleri birbiri ardınca kaza eder, bu tekbirler sırasında herhangi bir dua okunmaz.

Birkaç cenaze varsa hepsine ayrı ayrı namaz kılmak daha iyidir. Önce getirilenin namazı önce kılınır. Hepsi birlikte gelmiş ise halk nazarında daha faziletli olanınki önce kılınır. Hepsine bir tek namaz kılmak da yeterli olur. Bu takdirde cenazeler, geniş bir sıra halinde dizilir ve imam bunlardan birisinin göğsü karşısında durarak namaz kıldırır. Yahut cenazeler tek sıra halinde kıbleye doğru uzunlamasına da konulabilir.

CENAZE NAMAZI HANGİ DURUMLARDA KILINMAZ?

Namaz kılmak mekruh olan üç vakitte, yani güneş doğarken, tam tepedeyken ve batarken cenaze namazı kılınmaz.[6] Ancak bu vakitlerde kılınmışsa kazası da gerekmez. Kabristanda ve cami içinde cenaze namazı kılınmaz, ancak; imam ve cemaatin bir kısmı cami dışında bir kısmı da cami içinde olarak kılmalarında bir sakınca yoktur. Namazı bozan şeyler cenaze namazını da bozar.

Hac veya umre sırasında ihramlı iken vefat eden kimse yıkanır, kefenlenir, kokulanmaz ve cenaze namazı kılınır, ancak başı açık olarak kabre defnedilir. Çünkü, Allah’ın Rasûlü, bu kişinin kıyamet günü telbiye getirerek kabrinden kalkacağını haber vermiştir.[7]

Sağ doğup ölen çocuğun adı konulur, yıkanıp kefenlenir ve namazı kılınır. Ölü doğan çocuğun da adı konulur, yıkanıp bir bezle sarılır ve cenaze namazı kılınmadan defnedilir. Ölen gebe kadının karnındaki çocuk hareket ederse kadının karnı yarılarak çocuk alınır.

KİMLERİN CENAZE NAMAZI KILINMAZ?

Anasını veya babasını kasten öldürenlerin, çatışma sırasında öldürülen eşkiya ve yol kesicilerin cenaze namazları kılınmaz. Fakat şer’î bir cezanın uygulanması sonucunda ölenlerin cenazeleri yıkanır ve namazları kılınır. İrtidat ederek dinden çıkanın cenaze namazı kılınmaz ve müslüman mezarlığına da gömülmez. İntihar edenin namazı kılınır. Ancak Ebû Yûsufâ göre yanlışlıkla veya dayanılmaz bir acıdan dolayı olmadıkça bilerek intihar edenin namazı kılınmaz.[8]

“Namaz kılınıncaya kadar cenazede hazır olan kimseye bir kırat, gömülünceye kadar hazır bulunana da iki kırat sevap vardır.” İki kırat nedir? diye sorulunca, Hz. Peygamber (s.a.s): “İki büyük dağ gibi” diye cevap verir, yani iki büyük dağ kadar sevap verilir.”[9]

“Cenaze defninde acele ediniz. Eğer bu ölü sâlih bir kimse ise, onu bir an önce kabre ulaştırmanız daha hayırlıdır. Eğer bu cenaze iyi bir kişi değilse, bu da bir şerdir. Bir an önce omuzlarınızdan atmış olursunuz” [10] “Cenaze hazırlanıp, erkekler onu omuzlarına alınca, eğer sâlih bir kimse ise, “bir an önce beni götürünüz.” der. Sâlih bir kimse değilse, ailesine şöyle seslenir: Eyvah bana! Bunlar beni nereye götürüyorlar? der. Onun sesini insan dışında her şey işitir. Eğer insan işitseydi, o anda düşer bayılırdı.” [11]

Yukarıda naklettiğimiz hadislerden de anlaşılacağı gibi, cenazeyi bekletmeden en kısa zamanda toprağa vermek gerekir. Ölü hakkında yapılacak iyi veya kötü tanıklığı, Cenâb-ı Hak kabul eder. Bu yüzden ölüleri hayırla anmak sünnettir. Hadiste; “Ölülerinizi iyilikle anınız, onların kötü işlerini örtünüz.”[12] buyurulur. Günümüzde, cenaze namazını kıldıran imam “bu ölüyü nasıl bilirsiniz?” diye sorar, cemaat da “iyi biliriz” diyerek, güzel tanıklık yapar. Bu arada, “ahirete yönelik haklarınızı helal ediniz.” gibi helalleşme istekleri dünya hayatına ait alacak, tazminât, miras gibi maddî hakları kapsamaz, cemaatin “helal ettik” demesiyle bu gibi haklar düşmez.

Hz. Peygamber, kimi zaman getirilen cenazelerden, hayırla anılanlar için “Cennet gerekli oldu”, kötülüğü ile anılanlar için “Cehennem gerekli oldu” buyurmuş, sahâbenin bunun nedenini sorması üzerine de, “Melekler gökte Allah’ın tanıkları, sizler de yerde Allah’ın tanıklarısınız.” cevabını vermiştir. Hz. Ömer’in de halifeliği sırasında, cenaze hakkında cemaatin kanaatine göre benzer sözler söylediği ve “dört kişi, ölen kişinin hayırlı olduğuna tanıklık etse, Allah onu cennete sokar” dediği, sahabenin; tanık sayısı üç veya iki kişi olursa, sorusuna “üç veya iki kişi de olsa” yeterli olur.” diye cevap verdiği nakledilmiştir.[13]

GIYABİ CENAZE NAMAZI KILINABİLİR Mİ?

Ebû Hureyre’den rivâyet edildiğine göre, Peygamber (s.a.s), Habeş Necâşîsi’nin vefat ettiğini öldüğü gün haber vermiş, ashabıyla namazgaha çıkarak saf bağlamış ve dört defa tekbir alarak namazını kıldırmıştır.” [14]

Burada Necâşi, Habeş imparatoru Ashama olup, Hicret’in dokuzuncu yılında vefat etmiş ve Allah Rasûlü Medine-i Münevvere’de onun için ashabıyla, gıyabında cenaze namazı kılmıştır. Bu uygulama, zaruret sebebiyle vuku bulmuştur. Hanefî ve Malikîlere göre, hazır olmayan (gâib) cenazenin namazını kılmak caiz değildir.

CENAZEYİ DEFNETTİKTEN SONRA CENAZE NAMAZI KILMAK MÜMKÜN MÜDÜR?

Cenaze namazı kılınmadan defnedilen ölü için, cesedi dağılacak duruma gelmeden önce, kabri yanında cenaze namazı kılınabilir. İbn Abbas’tan rivâyete göre, Hz. Peygamber gece gömülmüş bulunan küçük bir çocuğun kabrinin yanına gelince, niçin kendisine haber verilmediğini sormuş, sahabenin, “onu gecenin karanlığında gömdük, sizi uyandırmak istemedik” demesi üzerine, saf teşkil edilerek cenaze namazını kıldırmıştır.[15] Yine Medine’de mescit temizliğini yapmakta olan siyahî bir kadını göremeyen Allah’ın Rasûlü, öldüğünü öğrenince, “bana haber vermeniz gerekmez miydi?” demiş, kabrine giderek cenaze namazını kıldırmış ve şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bu kabirler, sahipleri için karanlıklarla doludur. Allah benim bu dua ve namazımla kabirlerini aydınlatır.” [16]

Hanefîlere ve bazı fakihlere göre ölüm haberini hısım ve akrabaya, eşe dosta bildirmek caizdir. Günümüzde bu duyuru, müezzinlerin “salâh” okuyuşları ile yapılmaktadır.

Dipnotlar:

[1] Mâlik, Muvatta’, Cenâiz, 24. [2] Müslim, Cenâiz, 59. [3] Müslim, Cenâiz, 52. [4] Buhârî, Cenâiz, 66. [5] Ebû Dâvud, Cenâiz, 54, 56, H. No: 3201; Nesâî, 38, 77; İbn Mâce, Cenâiz, 23. [6] Ebû Dâvud, Cenâiz, 50, 51. [7] Ebû Dâvud, Cenâiz, 78-80, H. No: 3238, 3241. [8] bk. Müslim, Cenâiz, 107. [9] Buhârî, Cenâiz, 52. [10] Buhârî, Cenâiz, 52; Ebû Dâvud, Cenâiz, 45, 46. [11] Buhârî, Cenâiz, 53. [12] Ebû Dâvud, Edeb, 42; Tirmizî, Cenâiz, 34. [13] Müslim, Cenâiz, 60; Nesâî, Cenâiz, 50, H. No: 1930-1932; Tirmizî, Cenâiz, 63, H. No: 1058, 1059. [14] Buhârî, Cenâiz, 55, 57. [15] Buhârî, Cenâiz, 56, 60; Ebû Dâvud, Cenâiz, 52, 54. [16] Müslim, Cenâiz, 71; Ebû Dâvud, Cenâiz, 555, 57, H. No: 3203

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PEYGAMBERİMİZİN CENAZESİNİN YIKANMASI VE KEFENLENMESİ NASIL OLMUŞTUR?

Peygamberimizin Cenazesinin Yıkanması ve Kefenlenmesi Nasıl Olmuştur?

PEYGAMBERİMİZİN CENAZE NAMAZINDA OKUNAN DUA

Peygamberimizin Cenaze Namazında Okunan Dua

CENAZE NAMAZI NEDİR?

Cenaze Namazı Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.