Cahiliye İnsanı Nasıl Sahabe Oldu?

Kalb, içinde bulunduğu vasatın rengine, şekline ve âhengine bürünür. Ancak, bu hâl kalbde belli tesirlerin kök salıp yerleşmesindeki başlangıç hâlidir. Sonradan oluşan müsbet veyâ menfî tesirler, evvelkilere benzerlik veyâ zıdlık sebebiyle müsbet de olabilirler, menfî de. Lâkin kalb, başlangıçta iyi tesirlerle yoğrulup belli bir kıvâma getirilmedikçe büyük bir tehlikeye mâruzdur.

Zîrâ bütün tesirler karşısında kalbde mevcûd olan muhabbet, onun tesiri altında kalıcı; nefret ise bu tesirleri reddedici bir rol oynar. İşte bu sebepledir ki insanın mânen yükselip alçalmasında, muhabbet ve husûmetin yerinde kullanılması pek mühim bir müessirdir.

Gerçekten muhabbeti lâyıkına, husûmeti de müstehakkına yöneltebilmek, sahibini âbâd ederken, aksine muhabbeti lâyık olmayanına, husûmeti de müstehak olmayana yöneltmek, bunu yapanı bu yönelişlerdeki şiddet nisbetinde bedbaht kılar.

Bu hakîkat göz önünde tutulduğunda, mânevî terakkî için Allâh’ın sâlih kullarıyla berâber olup onların tesir dâiresi içinde yaşamanın lüzûm ve ehemmiyeti net bir şekilde ortaya çıkar. Ancak bu takdîrde de istifâde, muhâtaba duyulan muhabbet nisbetinde gerçekleşir. Yoksa kuru kuruya bir berâberlik -az çok bir fâide sağlasa da- istenen netîceyi hâsıl etmez.

“SANKİ BAŞIMIZIN ÜZERİNDE BİR KUŞ VAR…”

Ayrıca “sahâbî” ve “sohbet” kelimelerinin aynı kökten geliyor olması da câlib-i dikkattir. Ashâb-ı kirâm, Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’e duydukları muhabbet, hürmet ve edeb hissiyâtı içinde mânevî sohbet ve terbiyeden murâd edilen istifâdenin en müşahhas ve mükemmel bir nümûnesi oldular. Ancak nâil oldukları bu istifâdenin âdetâ şartını ifâde eder mâhiyette de Rasûlullâh’ın sohbetinde büründükleri huzur ve edeb hâlini:

“–Sanki başımızın üzerinde bir kuş var. Kıpırdasak uçacak zannederdik.” şeklinde ifâde ederlerdi.

Ashâb-ı Kirâmın, mâzileri itibâriyle çorak topraklara benzeyen gönül âlemleri, Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in sohbet meclisindeki mânevî iklimin rahmet ve bereket sağanaklarıyla yoğruldu. Bu sâyede vaktiyle üstüne toprak basılmış eşsiz fazîlet ve mânâ tohumları neşv ü nemâ buldu. Sadırdan sadıra in’ikâs eden muhabbet ve rûhâniyet alışverişiyle yıldız şahsiyetler inkişâf etti. Câhiliyye devrinin merhametsiz, vicdansız, kız çocuklarını diri diri gömecek kadar katı, hak ve hukûk tanımaz insanı eridi, kayboldu. Aynı silüet içinde fakat bu defâ gözü gönlü yaş dolu, diğergâm, ince, rakîk, hassas bir insan hüviyeti teşekkül etti.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Muhabbetteki Sır, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.