Bütün Türk İllerinde Tanınan, Sevilen ve Benimsenen Şâir

Fuzûlî, bütün Türk illerinde tanınan, sevilen ve benimsenen bir şâirdir.

Öyle ki resmî dili Arapça olan Irak’ta dahî birçok yanık gönlün ve mahzun dudağın ilk tattığı aşk meyvesi Fuzûlî’nin eseri olmaktadır. Erbil, Kerkük ve Selâhiye’nin yaşlı başlı ağalarının dîvanhânelerinde, dînî ve ictimâî cemiyetlerde onun akıcı ve muhrik şiirleri hâlâ okunur. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in aşk ve muhabbetinin gönül vecdi ile yazdığı Su Kasîdesi, aynı aşk ve vecd içinde terennüm edilir. Bu kasidenin dört buçuk asırdır gönülden gönüle devam etmesi, Fuzulî’deki Hazret-i Peygamber muhabbetinin ve bu muhabbetteki ihlâsın bir tescîlidir.

HER KESİMİN SEVGİ VE TAKDÎRİNİ KAZANMIŞTIR

Fuzûlî, gerek fiiliyatta gerekse ifâdelerinde, ırkî asabiyet ve mezhep çatışmalarının dışında kalmış ve devrinin bu tür siyâsî çekişmelerinin arasında boğulmamıştır. Bu itibarla o, sünnî-şiî her kesimin sevgi ve takdîrini kazanmıştır. Nüfûz ve tesiri, Türk unsurunun bulunduğu bütün iklimlere yayılmıştır. Fuzûlî hakkında çalışma yapanlardan Prof. Dr. Abdülkadir Karahan şöyle der:

“Fuzûlî’yi özellikle şiîlik-sünnîlik bahsinde mezhep üstü bir şahsiyet olarak mütâlaa etmek ve tarîkat bakımından da tasavvuf şevk ve zevki gâlip, mânen ehl-i tarîk telâkkî eylemek doğru olur...”

Bu ifâde tamamıyla yerindedir. Zira Fuzûlî’yi okuyanlar, ilâhî aşkın vecd ve heyecanını duymuş, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in muhabbetiyle bir sevgi çağlayanına dönmüş, Âl-i Rasûl’ün başına gelenlere ağlamış, dünyanın gelip-geçtiğini derinden sezmiş, hayat ve ölümün mânâsını kavramış ve nice mânevî mertebelere ulaşmak için nefsi ile mücâdeleye azmetmiştir. Bu vesîleyle Fuzûlî, kendi mührünü yüzyıllara aslâ silinmeyecek bir kudretle vurabilmiştir. Yahyâ Kemâl’in şu tespiti, onun şiirini de içine almaktadır:

Sönmez seher-i haşre kadar şi‘r-i kadîm,

Bir meş’aledir devredilir elden ele...

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.