Bugünün Dervişinin Özellikleri

Bugünün dervişinin niteliğinde nasıl bir değişim oldu? Yaşadığımız çağa nasıl bir derviş donanımı gereklidir? Çağın gereğini kuşanan “gönül erleri...”

Tasavvuf bir kişilik inşa mektebi. İçi ve dışıyla ihsan kalitesinde bir Müslümanlığı yaşama disiplini. Bu çok ulvî bir ufuk. Bu ufku yakalayabilmek öyle kolay değil. Bilmeyi, bulmayı ve olmayı gerektirir. Bu yolculuğa çıkana birçok isimler verilmiştir tarih boyunca… Mürid denilmiş, sâlik denilmiş, derviş denilmiş. İsimler önemlidir ve fakat her şey isimden ibaret değil elbette. O ismin içinin nasıl doldurulduğu çok daha önemli. Her çağ, zaman ve mekanın şartlarına göre kendi dervişini doğurmuş kabiliyeti nispetinde. Kimi zaman zayıf ve hastalıklı, kimi zaman gürbüz ve yüksek nitelikli olmuş bu doğuşlar ve oluşlar… Düne ait olanı sorgulamak değil işimiz. Biz bugünü konuşalım; bugünün dervişini yani Hak erini…

Nakşî terbiye geleneğinde altı çizilen önemli esaslardan birisi de “Vukûf-i zamânî”dir. Bu ifade “zamanı doğru okumak ve gereğini kuşanmak” diye izah edilir. Bu yönüyle derviş, donuk bir kişilik değil, her an yeni olanla belli bir çerçevede buluşan ve o âna uygun en doğru tavrı ve davranışı kuşanan bir kişidir. Diğer bir ifadeyle onun hali, satırlara sığan bir çerçeveden ziyade Rabbiyle beraberlik yaşayan gönlünün ilhamlarıyla oluşur. O, bir ayağını şeriat zeminine sağlamca oturttuktan sonra zaman ve mekânın ihtiyaçlarına ve lüzumuna göre bu temel kaynaktan kopmadan ve asla onunla çatışmadan tam aksine ondan beslene beslene sürekli kendisini yenileyen bir eylem insanıdır. Bu durum “ne yapılacak” ve “nasıl yapılacak” arayışında olan kıvrak bir zihni, halden hale yükselen ve heyecanı pörsümeyen diri bir gönlü ve her an yeni bir cehd/mücahede içinde olan aktif bir bedeni gerekli kılar. Bu çerçevede şu soruya bir cevap arayalım: Yaşadığımız çağa nasıl bir derviş donanımı gereklidir?

SAĞLAM BİR AKİDE…

İnançların alabora olduğu ve saymakta zorlanacağımız nice sapkın görüşlerin serbestçe dolaşıma girdiği çağımızda öncelikle sağlam bir inanç çerçevesi gönle yerleştirilmelidir. Bu gayenin tahakkuku için “Ehl-i sünnet inanç esasları”nın bilgi boyutu taklitten tahkike öğrenilmelidir. Şüpheler giderilmelidir. Derviş insan, bu alandaki bilgi seviyesini önce kendi gönlünü pekleştirecek seviyeye ulaştırmalı sonra da diğer gönüllere taşıyacak kıvama yükseltmelidir.

SÖZDEN HÂLE GEÇİŞ…

İman, sözden kalbe inmelidir. Kalpteki iman; amel, davranış ve ahlak olarak kişiliğe dönüşmelidir. “Ben Müslümanlardan biriyim” sözünün zeminini “sâlih amel ve kâmil ahlak” oluşturmadan İslâm’ı temsil ve hele hele “Hakk’a davet” iddiası, boş bir temenniden ibaret kalacaktır. Derviş, daha çok hâl dili ile konuşan insandır. Çağın söz dili çoğalmış hatta söz gürültüsüne dönüşmüştür. Bugün hâl dili azalmış ve hâller bile neredeyse söze indirgenmiştir. Görsel idrakin arttığı günümüzde göz ve gönüllere nurânî yüzler, davranış ve ahlâkında muhabbet, ihlas ve ihsan enerjisi yayan mücessem ve münevver kişilikler sunulabilse, hiç şüphesiz en etkili bir İslam daveti gerçekleştirilebilecektir.

HALVETİ CELVETTE YAŞAMAK…

Çağın dervişi, Hak’la yaşadığı kıymetli yalnızlığını yani “halvet”i bugün kendi kûşe-i uzletinde değil halk içinde (celvette) yaşayabilmelidir. Toplumun içinde erimeden kalabilmek elbette kolay bir dava değildir. Manevi terbiyenin esaslarından biri olan “Halvet der encümen” ifadesi “topluluk içinde Hak’la beraberlik yaşamak” demektir. Bu ifade kimi zaman “el kârda gönül Yâr’da” şeklinde de söylenegelmiştir. Toplum içinde diri kalmanın yolu gönlü Hakk’a vermekten geçer. Bu yönüyle tasavvufta “zikr-i daimî” diye bilinen “Hakk’ı her an hatırda tutma, O’nu unutmama” hâlini kazanabilmeyi hedef haline getirmek ve bu kıvama ermek zaruridir. Aksi halde erimek mukadderdir. Modern zamanların Hak yolcuları bu konuda da maharet kesbetmek durumundadırlar. Bu kıvam içinde topluma hizmet sunmak, çağın dervişinin cihadlarından biri olmalıdır. Şayet bu yapılamazsa vaktin gereğini kuşanma mesuliyetinden kaçmış olacaklardır ki bunun sorumluluğu da büyük olacaktır. Sâhibu’l-vefa Mûsa Efendi’nin (v. 1999) şu sözleri çağa göre derviş niteliğinde olması gereken değişime dikkat çekmektedir:

“Artık bugün, «bir lokma bir hırka devri» geçti. İnsan kendi nefsinde yaşasa bile, aile hayatı var, cemiyet hayatı var, bunu tatbik edemez. Herkes çalışacak. Dünyaya çalışmak, zâhiren dünya gibi olsa da mânevîyata mâni değildir. Yani para, kasada olursa mâni değil; gönle girerse o zaman mâni olmuş oluyor. Mutlak sûrette hizmet etmek ve faydalı olabilmek kaydıyla hem dünyaya çalışacağız, hem de mânevî dersimizi inkişâf ettireceğiz. Onunla bunun hiçbir tenâkuzu yok. Bazı insan ne onu yapabilir ne de bunu. Muhakkak iş yapmak zarureti var. Zenginlik, hüsn-i istimal edilecek olursa, huzur kaynağı hâline gelir. Bilhassa devrimizde buna pek çok ihtiyaç görülmektedir. Devletimizin, milletimizin, fertlerin buna ihtiyacı vardır. Ama yerinde kazanıp, yerinde sarfetmesini bilmek şartıyla. Yalnız kazanmakla, mal, mülk yığmakla iktifa etmeyip, Allah Teâlâ’nın rızasına uygun hayırlar yapılırsa, o servet ne bereketli bir maldır. Harcadıkça Rabbimiz Teâlâ Hazretleri onun bereketini ziyadesiyle çoğaltır. İnsan zaman gelecek inzivaya çekilecek, hakkıyla ibâdet edecek, zaman gelecek iş görecek”[1].

İHSAN KALİTESİNDE İŞ GÖRMEK…

Yaptığını sağlam, güzel ve sanatkârene bir ruhla yapmak. Derviş Hak’la beraberliği bir hayat tarzı haline getirmiş ya da bu hali gerçekleştirmeye çalışan bir kişilik demektir. Bu yönüyle o, Hakk’ın murakabesinde iş gördüğünün farkındadır. Gönlünde Hâlık’la böyle bir kıvam yaşayan kulun O’nun yaratıklarıyla ilişkilerinde de samimiyet, sadakat, tazim, muhabbet ve sadakat olması tabiidir. “İnsan ihsana mağluptur, mecluptur” denilir. Yani ihsan ediciyi sevmek, ona hayran olmak ve nihayet ona yakın olmak ve hatta onun gibi olmaya çalışmak bütün varlığın özüne konulmuş bir kanun-i ilahidir. İşte çağın dervişi bu gerçeğin farkında olarak hemen her işte “ihsan” kalitesini kendisi için riayet edilmesi gereken bir farz bilmelidir. Nitekim Allah Resûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- “Allah her işte ihsan üzere amel etmeyi farz kılmıştır” buyurur.

ÜLFET VE MUHABBET ÜZERE BİR İLİŞKİ İNŞA ETMEK…

Müseccel Allah düşmanları hariç hemen herkesle hatta tüm varlıkla barışık olmak ve sevgi alışverişinde bulunmak, modern zamanların dervişinde bulunması gereken önemli bir ahlaktır. Bencilleşerek ve yalnızlaşarak tadı kaçan dünyamızın yeniden ağzının tadının gelmesi diğer bir ifadeyle seviye kazanması, ancak böylesi muhabbet ve ülfet fedailerinin yayacağı pozitif enerji ile sağlanabilecektir. Ruhsuzlaşan, katılaşan ve kabalaşan iletişim üslubunun yeniden inşası, Allah ile nitelikli beraberlik yaşayan gönüllere sahip dervişlerin ipeksi dokunuşlarıyla gerçekleşebilecektir. Dervişlik her şeyle ilişkiyi kesmek değil, her şeyle doğru bir şekilde bir ilişki inşa etmektir. Her şey ilgiyle büyür ve gelişir. Bozulmalar da onarılmalar da ilgi iledir. Önemli olan ilgiyi gösterenin kişilik kalitesidir.

Hülasa dervişlik her çağa lazım bir ihtiyaçtır. Ancak çağın gereğini kuşanmadan içi boş bir sloganla dervişlik iddiasında bulunmak da kelimenin içini boşaltmak diğer bir ifadeyle kelimeye hakkını vermemektir. Bu itibarla derviş olmak zor zanaat ise de olmaya çalışmak bile kıymetlidir.

Dipnotlar:  

[1] Bkz. Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri, IV, 188-189; Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri, III, 141-143, 145; Allah Dostunun Dünyasından Hacı Mûsâ Topba Efendi le Sohbetler (Hazırlayan: Erkam Yayınları) sh. 95-97.

Kaynak: Adem Ergül, Altınoluk Dergisi, Sayı: 450

İslam ve İhsan

DERVİŞ NE DEMEK?

Derviş Ne Demek?

DERVİŞLİK ALÂMETLERİ

Dervişlik Alâmetleri

MODERN ZAMANDA NASIL DERVİŞ OLUNUR?

Modern Zamanda Nasıl Derviş Olunur?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.