Bişr-i Hafi Hazretleri Kimdir?

Bişr-i el-Hafi Hazretleri Kimdir? İlk devir sûfîlerinden Bişr-i El-Hâfî Hazretleri’nin hayatı, tasavvufi düşünceleri ve eserleri…

Bişr-i El-Hâfî Hazretleri, 150 (767) veya 152 (769) yılında Merv’de doğdu. Merv’in ileri gelen ailelerinden birine mensuptur. İlk dinî bilgilerini aldıktan sonra hadis ilmine yöneldi ve bu alanda devrin sayılı muhaddislerinden biri oldu. İmam Mâlik b. Enes, Şerîk b. Abdullah, Hammâd b. Zeyd, İbrâhim b. Sa‘d, Fudayl b. İyâz ve Abdullah b. Mübârek (k.s.) gibi muhaddislerden hadis öğrendi. İmam Ahmed b. Hanbel, Ebû Hayseme Züheyr b. Harb, Ahmed ed-Devrakī ve İbrâhim el-Harbî gibi âlimler de kendisinden hadis rivayet etmişlerdir. Dârekutnî onun sika bir râvi olduğunu, sahih olmayan hiçbir hadis rivayet etmediğini belirtmiştir. (bk. Münâvî, I, 208) Kaynakların ortaklaşa verdikleri bilgilere göre Hâfî daha sonra bütün kitaplarını toprağa gömerek tasavvufa yöneldi ve dayısı Ali b. Harşem’in sohbetlerine katıldı. Bu arada devrin sûfîlerinden Fudayl b. İyâz, Serî es-Sakatî, Ahmed b. Âsım el-Antâkî, Ebû Ali el-Cûzcânî ve Ebû Saîd el-Harrâz Hazretleri ile görüştü.

BİŞR-İ EL-HAFİ HAZRETLERİ’NİN YOLDA BULDUĞU KÂĞIT

Tasavvufî kaynaklardaki bir menkıbeye göre, Hz. Bişr-i el-Hâfî’nin yolda bulduğu “besmele” yazılı bir kâğıdı itina ile temizledikten sonra levha haline getirerek muhafaza etmesi üzerine rüyasında duyduğu ilâhî bir ses, Allah’ın ismine göstermiş olduğu bu saygıya karşılık Allah’ın da onun adını dünya ve âhirette saygın kılacağını bildirmiş, bu şekilde zühd ve tasavvuf yolu kendisine açılmıştır. (bk. Ebû Nuaym, VIII, 336; Münâvî, I, 210) Gerçekten tasavvufî kaynaklarda Bişr el-Hâfî adının “insanlar arasında bir peygamber adı gibi” hürmet gördüğüne, âhiretteki mertebesinin İmam Şâfiî ve İmam Ahmed b. Hanbel gibi âlimlerinkinden daha üstün olduğuna işaret eden menkıbeler nakledilmiştir. (bk. Ebû Nuaym, VIII, 337, 352; Münâvî, I, 208, 211) Kaynaklar Bişr’in hadis ilmiyle meşguliyetten vazgeçerek tasavvufa yönelmesinde, o dönemde büyük itibar gören bu alandaki çalışmalarından dolayı kendisinde gurur ve kibir duygusu, şan ve şöhret arzusu hissederek bunlardan kurtulma düşüncesinin de etkili olduğunu belirtmişlerdir. Nitekim rivayete göre, hadis ilmiyle ilgisini kesmemesini isteyen eski hocası ve arkadaşlarının, “Allah yarın senden, ‘niçin Peygamber’in hadislerini nakletmedin?’ diye sorduğunda ne cevap vereceksin?” şeklindeki sorularına şu karşılığı vermiştir: “Şunu diyeceğim: Sen bana nefse muhalefet etmeyi emrettin. Nefsim ise hadis rivayet etmeyi ve itibar görmeyi arzu etmekteydi. İşte bu yüzden ona muhalefet ettim.” (Münâvî, I, 210)

BİŞR-İ “EL-HAFİ” LAKABINI NASIL ALDI?

Bişr’in “el-Hâfî” (yalınayak) lakabını alışı konusunda üç değişik rivayet vardır. Hücvîrî’ye göre müşâhede halinin kendisine hâkim olması sebebiyle ayağına hiçbir şey giymemiştir. Attâr’ın belirttiğine göre, “O yeryüzünü size bir döşek kıldı” (el-Bakara 2/22) âyetine işaretle, “Allah tarafından döşenmiş bir yerde ayakkabı ile gezilmez” diyerek yalınayak gezmeyi tercih etmiştir. İbnü’l-Mülakkın’ın verdiği bilgiye göre ise bir ayakkabı tamircisinin kendisine söylediği, “Ayakkabını tamir ettirmek için insanlara ne çok sıkıntı veriyorsun!” ifadesi üzerine ayakkabısını fırlatıp atmıştır.

Bişr’in tasavvufî düşüncesinde takvâ, vera‘ ve nefse muhalefet konuları ayrı bir yer tutar. “Kırk yıldır canım kebap istiyor, henüz onu elde edebilecek helâl para bulamadım” diyen Bişr, zühdün ancak hırs ve tamahtan arındırılmış bir gönülde barınabileceğini belirtmiş, sultanların şüpheli paralarla yaptırdığı çeşmelerden bile su içmemeye dikkat etmiştir. Geçimini örgücülük yaparak sağlardı. Abdullah b. Cellâ Bişr için, “Vera‘ konusunda üstadımız odur” der (Zehebî, X, 471). Bişr el-Hâfî, rızâ, tevekkül ve teslimiyet gibi dinî terimlere tasavvufî yorum ve açıklamalar getiren ilk sûfîlerden biridir. A. Schimmel onu Hâris el-Muhâsibî’yi hazırlayan sûfîlerin başında saymaktadır.

Bişr el-Hâfî’nin tasavvufî hayatında iyilikleri gizleme, riya ve şöhretten kaçınma ilkesi, bir başka ifade ile Melâmî neşve önemli bir yer tutar. Bişr’e göre methedilmekten hoşlanmak, ruhî olgunluğa engel olması bakımından günah işlemekten daha zararlıdır. Şöhret arayan kimse âhiretin hazzına ulaşamaz. Yaşarken gösterişi seven insanlar öldükten sonra bile cenazelerine çok kişinin katılmasını isterler. Kişi tanınmamasını ve bilinmemesini ganimet bilmelidir. (İbnü’l-Mülakkın, s. 112)

3 GRUP SUFİ VARDIR

Bişr’e göre üç grup sûfî vardır. Birinci grup hiç kimseden bir şey istemeyenlerdir, bunlara ruhanî denir. İkinci grup bir şey istemeyen, fakat verildiğinde kabul edenlerdir; bunlara orta halli (mutavassıt) denir; bu gibiler tevekkülle sükûn bulurlar. Son grup ise ibadetle meşgul olur, rızıklarını Allah’tan bekler ve arzularını yenmeye çalışırlar. (Attâr, s. 172) Cömertlik de kişinin gönül hayatı açısından önemli ahlâkî bir esastır. Dinî konularda lâubali bir cömerdi (şâtır) cimri sûfîye tercih eden ve cimriye bakmanın kalbe kasvet ve ağırlık verdiğini söyleyen Bişr, kişinin eli darda iken ikramda bulunmasını dünyanın en zor işlerinden biri olarak görmektedir. Bir gün onu soğuktan titrerken gören dostları bunun sebebini sorduklarında şu karşılığı almışlardı: “Fakir ve düşkünleri hatırladım, onlara yardım edecek kadar zengin olmadığımdan onların acılarını hiç olmazsa bu şekilde paylaşmak istedim.”

CEVABINI BİŞRDEN İSTEYİN

Devrinin âlimlerini, dinî konularda gerekli hassasiyeti göstermeyip sadece elde ettikleri bilgileri başkalarına aktarmakla yetindikleri için tenkit eden Bişr’in İmam Ahmed b. Hanbel ile dostluğu sürekli olmuştur. Halkın ihlâs, tevekkül ve rızâ ile ilgili sorularına cevap veren İmam İbn Hanbel muhabbet ile ilgili soru soran bir kişiye, “Bunun cevabını Bişr’den isteyiniz. O hayatta iken benim bu soruya cevap vermem uygun olmaz” demiştir. Dönemin en canlı dinî tartışmalarından biri olan “Kur’an mahlûk mudur, değil midir” (bk. HALKU’l-KUR’ÂN) meselesinde İmam Ahmed İbn Hanbel tarafını tutan Bişr-i el-Hâfî’nin imanı ikrar, tasdik ve amel olarak tarif etmesi de onun, ameli imandan bir cüz sayan Hanbelî düşüncesine olan yakınlığını göstermektedir. (Hücvîrî, s. 421; Câmî, s. 102) Ayrıca Hanbelîler’den İbnü’l-Cevzî’nin Menâḳıbü Bişri’l-Ḥâfî adıyla bir eser kaleme almasının sebebini de bu fikrî yakınlığa bağlamak mümkündür.

Fıkhî konularda Süfyân es-Sevrî Hazretleri’nin mezhebine tâbi olan Bişr (İbn Hacer, I, 445) devrindeki sûfîleri de tenkit etmiş, özellikle dinî esaslara riayette titizlik göstermeyen, takvâ yerine mârifet konularına ağırlık veren, istikamet yerine kerameti esas alan sûfîlere karşı çıkmıştır. Tasavvufî terbiye gören dervişlerin seyahat etmelerini tavsiye eden sûfîlerden biri olan Bişr’e kaynaklarda Kitâbü’z-Zühd (Kitâbü’t-Taṣavvuf) adlı bir eser (bk. Sezgin, I, 683) ile bazı manzumeler isnat edilmiştir.

Kaynak: DİA

İslam ve İhsan

HAK DOSTLARI VE MÜRŞİD-İ KAMİLLER

Hak Dostları ve Mürşid-i Kamiller

HAK DOSTLARI NASIL YAŞARLAR?

Hak Dostları Nasıl Yaşarlar?

TÜRKİYE'DE ALLAH DOSTLARI HARİTASI

Türkiye'de Allah Dostları Haritası

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.