"Bir Gün Filistin Topraklarında İslam Bayrağının Dalgalanacağına İnanıyorum"

Filistinli Süleyman el-Hezalin, ilerleyen yaşına ve işgalci İsrail güçleriyle yerleşimcilerin baskılarına rağmen ön saflarda direnişe devam ediyor ve bir gün Filistin topraklarında İslam bayrağının dalgalanacağına inanıyor.

İşgal altındaki Batı Şeria'nın güneyindeki El Halil kentine bağlı Ummu'l Hayr köyünde yaşayan Süleyman el-Hezalin, ilerlemiş yaşına rağmen elinde Filistin bayrağı ve dilinden hiç düşürmediği tekbirle işgalci İsrail askerlerine meydan okuyor.

Yaşadığı köy başta olmak üzere Filistin köyleri, işgalci İsrail güçleri ve Yahudi yerleşimcilerin baskın ve saldırılarına maruz kaldığında en ön safta karşı koyan Hezalin, Filistin direnişinin sembol isimleri arasında yer alıyor.

- Esirleri ve Mescid-i Aksa'yı dilinden düşürmüyor

El Halil'in güneyindeki Yatta beldesinin doğusunda yer alan Ummu'l Hayr köyünde 1956'dan bu yana yaşayan Hezalin aşiretinin, özellikle Karmiel Yahudi yerleşim biriminin inşasından sonra sıkıntıları daha da arttı.

İşgalci İsrail güçleri tarafından en az 15 defa yıkıma maruz kalan Ummu'l Hayr köyü, yerleşim birimleriyle kuşatılmış durumda.

İşgalci İsrail'in Filistin topraklarını gasbeden bir devlet olduğunu söyleyen Hezalin, derme çatma eviyle Yahudi yerleşim birimlerini birbirinden ayıran tel çitlerin olduğu alanda elinde bayrak, dilinde "Allah’ım esirleri ve Mescid-i Aksa'yı kurtar." duasıyla direnmeye devam ediyor.

70'ine merdiven dayayan Filistinli, Yahudi yerleşim birimleri karşıtı gösterilerde pek çok kez gözaltına alındığını belirterek, "Kimsenin sesini yükseltmesini istemiyorlar, bu topraklar, Hazreti Muhammed'in ayak bastığı topraklar." dedi.

- Son nefesine kadar bu topraklarda direnecek

Filistin halkının tamamının zorluklar içinde yaşadığını ve kendisinin de ilerlemiş yaşına rağmen onlara destek verdiğini söyleyen Hezalin, şu ifadeleri kullandı:

"Son nefesime kadar bu topraklarda direnme sözü verdim. Allah'tan, dosta sevinç, düşmana üzüntü verecek bir şehadet diliyorum. Damarlarımda kan aktığı sürece durmayacak ve diz çökmeyeceğim."

Hezalin, işgale karşı direnişin sadece belli bir yaş grubuyla sınırlı olmadığına ve ilerleyen yaşına rağmen bu yolda yürümeye devam edeceğini belirtti.

Filistin gruplarından hiçbirine mensubiyeti olmadığını söyleyen ve kendisini sadece "Filistinli" olarak tanımlayan Hezalin, atalarının ve Hazreti Ömer'in diyarı olan "bu kutsal toprakları" sevdiğini dile getirdi.

- Onlara El Halil ve Nablus da yetmez

İşgalci İsrail güçlerinin, Ummu'l Hayr köyünde gerçekleştirdiği yıkımlarda kendilerine silahla saldırdığını ifade eden Hezalin, "Pek çok kez gözaltına alındım. Her defasında gözaltına alındığım yere bir daha dönmeyeceğime dair belge imzaladım ama yine döndüm. Sabah gözaltına alıyorlar, öğlen yine aynı gösteriye katılıyorum." diye konuştu.

Hezalin, halk direnişlerine katıldığı için yüklü miktarda para cezasına çarptırıldığını da aktardı.

"Onlara El Halil'i ve Nablus'u versek yine de yetinmezler. Onlar, Fırat ve Nil nehirlerini de isterler." diyen Hezalin Müslüman gençlere "Bu topraklarda er ya da geç İslam bayrağı dalgalanacağı" mesajını verdi.

- İşgalci İsrail'in yerleşim politikası, Filistinlileri küçük topluluklara çevirdi

İşgalci İsrail'in genişleme ve yerleşim politikası Hezalin ve diğer aşiretleri, sadece geniş mera ve tarım arazilerinden mahrum etmekle kalmadı onları altyapı hizmetlerinin olmadığı dışa kapalı küçük topluluklara çevirdi.

El Halil'in güneyindeki "Koruma ve Direniş Komitelerinin" verilerine göre, C statüsünde yer alan Yatta beldesinin doğusunda 22 bedevi topluluk bulunuyor ve bunlar işgalci İsrail'in baskı politikalarına maruz kalıyor. İşgalci İsrail bu bölgelerde hiçbir yapılaşmaya izin vermiyor.

Filistin ile işgalci İsrail yönetimi arasında 1995'te imzalanan "İkinci Oslo Antlaşması" çerçevesinde Batı Şeria; A, B ve C bölgelerine ayrılmıştı. Yüzde 18'i kapsayan "A bölgesi"nin yönetimi idari ve güvenlik olarak Filistin'e, yüzde 21'lik "B bölgesi"nin idari yönetimi Filistin'e, "güvenliği" işgalci İsrail'e devredilirken, yüzde 61'ini kapsayan "C bölgesi"nin "idare ve güvenliği" işgalci İsrail'e bırakılmıştı.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.