Aşure Günü

Aşure Günü hangi gündür? Aşure Günü tutulan orucun ehemmiyeti ve fazileti nedir?

Gemi, selâmetle Cûdi Dağı’na indikten sonra Hazret-i Nuh (a.s.) ve mü’minler, Rablerine şükür olarak oruç tuttular. Arta kalan erzaklarından âşûra pişirdiler.

TATLI DAĞITMANIN SÜNNET OLDUĞU AY

Bu yüzden o güne tekâbul ettiği kabul edilen Muharrem ayının 10. günü sadaka vermek, tatlı dağıtmak ve oruç tutmak sünnettir.

Ebû Hüreyre (r.a.) Peygamber Efendimiz’den şu sözleri rivâyet eder:

“Ramazandan sonra tutulması en sevap olan oruç, ilâhî ay olan Muharrem ayında tutulandır.” (Müslim, Savm, 38)

Hazret-i Ayşe (r.a.) vâlidemiz rivâyet ederler ki:

“Kureyş halkı, câhiliyye devrinde Âşûre günü oruç tutarlardı. Resûlullâh -sallellâhu aleyhi ve sellem- de peygamber olmadan önce bu orucu tutardı.” (Buharî, Savm, 69, Menâkıbu’l-Ensâr, 26, Tefsir, 2/24)

AŞURE GÜNÜNÜN FAZİLETİ

Bu hadis-i şerif, Âşûre günü tutulan orucun ehemmiyetini ve fazîletini ortaya koyar.

Allah’ın, Hz. Âdem’in (a.s.) tevbesini bu günde kabul ettiği ve onu bu günde ‘Safiyyullâh’ (Allah’ın seçilmiş kulu) kıldığı, Hz. İdris’i (a.s.) yüce bir mekâna bu günde yükselttiği, Hazret-i Nuh’u (a.s.) gemiden bu günde çıkardığı, Hazret-i İbrâhim’i (a.s.) ateşten bu günde kurtardığı, Tevrat’ı Mûsâ’ya (a.s.) bu günde indirdiği, Hazret-i Yûsuf’u (a.s.) zindandan bu günde kurtardığı, Hazret-i Yâkub’a (a.s.) gözlerini bu günde iâde ettiği, Hazret-i Eyüp’ü (a.s.) bu günde şifâya kavuşturduğu, Hazret-i Yûnus’u (a.s.) balığın karnından bu günde kurtardığı, bu günde Benî İsrail için Kızıldeniz’i yararak onlara yol açtığı ve onları selâmete ulaştırdığı, Dâvût’u  (a.s.) bu günde mağfiret ettiği, Hazret-i Süleymân’a (a.s.) bu günde mülk ve saltanat verdiği, Hazret-i Muhammed Mustafâ’yı (a.s.) geçmiş ve gelecek günahlarından bu günde mağfiret buyurduğu rivâyet edilir.

Bütün bu ehemmiyetli vak’aların bu günde meydana gelmiş olması Âşûre gününün değerini daha da artırır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

AŞURE NEDİR?

Aşure Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.