Ashab-ı Kehf Kimdir?

Ashab-ı Kehf, putperest ve zâlim bir hükümdar olan Dakyanus devrinde Tarsus’da yaşamış, îman ve tevhîd mücâdelesi vermiş bir grup sâlih gençtir.

Onlar, îmanlarında sebat gösterip zulümlere katlanmaları ve Allah yolundan ayrılmamaları sebebiyle medhedilmişlerdir. Kıyâmete kadar gelecek bütün mü’minler onları hayranlıkla yâd edecektir.

Kral Dakyanus’un yakınlarından olan bu gençler, karanlık ve bâtıl inançlar arasında hakîkati bulmuşlardı. Allâh’a sığınıp dâimâ duâ hâlinde yaşamışlar, Allah da onların îmanlarını kuvvetlendirmiştir. Zamanı geldiğinde ise îmanlarını açığa vurup zâlimlere karşı muhteşem bir îman celâdeti sergilemişlerdir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“…O yiğitler (zâlim hükümdarın karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: «Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir. Biz O’ndan başkasına ilâh demeyiz. Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz. Şu bizim kavmimiz Allah’tan başka ilâhlar edindiler. Bu tanrılar konusunda açık bir delil getirseler ya, (ne mümkün!) Öyle ise Allah hakkında yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir?!»” (el-Kehf, 14-15)

Daha sonra, kendilerinin canına kasteden zâlim Dakyanusʼun elinden kurtularak bir mağaraya sığındılar ve:

رَبَّنَٓا اٰتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ اَمْرِنَا رَشَدًا

“Ey Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize, şu hâlimizden bir kurtuluş yolu hazırla!” diye niyâz ettiler. (el-Kehf, 10)

Cenâb-ı Hak onları mağarada uzun yıllar uyuttu. Hazret-i Mevlânâ şöyle der:

“Gâfiller arasında bulunup onlardan menfî tesir almaktansa uyumak daha evlâdır. Cenâb-ı Hak, Ashâb-ı Kehf’i fâsıkların arasından ayırıp onların kalplerini gafletten korumuştur.”

Ashâb-ı Kehf, 309 sene sonra uyandıklarında, mağarada çok az bir zaman kaldıklarını zannettiler. Şehirden erzak almaları gerekiyordu, ancak onların en mühim endişesi, îmanlarını muhâfaza etmek ve haramlardan uzak durmaktı. Cenâb-ı Hak bu hususa şöyle işâret eder:

“…Şöyle dediler: «Şimdi siz içinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın, (şehrin) hangi yiyeceği daha temiz ve helâl ise size ondan erzak getirsin. Ancak gâyet nâzik ve dikkatli hareket etsin ve sakın sizi kimseye sezdirmesin! Zira onlar sizi fark ederlerse ya taşlayarak öldürürler, ya da kendi dinlerine döndürürler, bu takdirde ise ebediyyen felâh bulamazsınız!»” (el-Kehf, 19-20)

Bu ihlâs ve samimiyetleri neticesinde onlar, Allâh’ın vaadinin hak olduğuna, O’nun gücünün her şeye yettiğine, kıyâmet, ölümden sonra diriliş ve âhiretin şüphe götürmez hakîkatler olduğuna delil oldular. (Bkz. el-Kehf, 21)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Gençlik , Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.