Arafat Vakfesi

Arafat vakfesi nedir? Vakfenin geçerli olmasının şartları nelerdir? Arafat vakfesinin sünnetleri.

Arafat, Mekke’nin yaklaşık 25 km. güneydoğusunda Harem sınırları dışında bir bölgedir. Vakfe; bir yerde bir süre durmak veya beklemek demektir. Arafe günü, güneşin zevâlinden, kurban bayramının birinci günü şafak sökünceye kadar, Arafat’ta kısa bir süre de olsa, durmanın, haccın temel bir rüknü olduğunda, İslâm bilginleri görüş birliği içindedir. Hadiste; “Hac Arafat’tan ibarettir” [1] buyurulur. Bu yüzden, vakfe yapamayan kimse, haccı kaçırmış olur ve ertesi yıl yeniden hac yapar.

VAKFENİN GEÇERLİ OLMASININ ŞARTLARI

Vakfenin geçerli olması için iki şart vardır. Hac için ihramlı olmak ve vakfeyi belirli yer ve zamanda yapmak. İhram konusu yukarıda anlatıldığı için, biz vakfe yeri ve zamanı ile ilgili bilgi vereceğiz.

a) Vakfenin yeri: Bugün belirli sınırlarla çevrelenen Arafat’ın her yeri vakfe Hadiste “Arafat’ın tamamı vakfe yeridir.” [2] buyurulmuş, ancak şeytan vadisi denilen Urene vadisi vakfe yeri dışında tutulmuştur.[3] Burada bulunan Nemîre Mescidi’nin kuzeybatı (kıble) tarafından bir bölümü de vakfe yerinin dışında kalmaktadır. Taberî ve Mâtürîdî, vakfe için Cebel-i Rahme’ye çıkmayı müstehap saymışsa da, bu konuda sağlam bir bilgi yoktur. Ancak Mekke’nin hadisçi ve âlimlerince Hz. Peygamber’in vakfe yaptığı yer şöyle belirlenmiştir: Arafat’da kıbleye yüzünü dönünce dağ sağdan önünde kalır. Bu gün Âdem mutfağı denilen dörtgen bina solda ve biraz onun arkasında yer alır.[4]

b) Vakfenin zamanı: Zilhiccenin 9. arefe günü zeval vaktinden, yani güneşin tepe noktasından batıya yönelmesinden itibaren bayramın ilk günü “fecr-i sâdık” denilen tan yeri ağarmaya başladığı zamana kadar geçen süredir. Bu konuda mezhepler arasında görüş birliği vardır. Sadece Hanbelîler’e göre vaktin ilk anı, arefe günü fecr-i sâdıkla başlar.

Vakfenin geçerli olması için niyet, akıl ve bilme şart olmadığından, belirtilen süre içinde şuurlu, şuursuz, uykuda veya uyanık, abdestli veya abdestsiz, hangi durumda olursa olsun, bir an Arafat sınırları içinde bulunan ya da oradan geçen kimse vakfeyi yapmış olur.

Hanefî, Mâlikî ve Hanbelîler’e göre, Arafat’ta gece ile gündüzün arasını birleştirmek için güneş batıncaya kadar kalmak vâciptir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s) böyle yapmış ve “Hac ile ilgili ibâdetlerinizi benden alınız” [5] buyurmuştur. Aksi halde, güneşin gurûbundan önce Arafat’tan ayrılana kurban cezası gerekir. Şâfiîler gurûba kadar kalışı sünnet saydıkları için, güneş batmadan ayrılanlara ceza gerekmez.

Ancak Mâlikîler gündüz ve gecenin her ikisinde, az da olsa Arafat’ta bulunmayı gerekli gördükleri için, yalnız gündüz veya yalnız gece kısmında vakfe yapan kimse o yılın haccına yetişmiş sayılmaz. Buna göre, hacca gelen kimse, arefe günü güneş batmadan az önce de olsa, Arafat’a girmiş olmalı ve gecenin bir bölümünü de orada geçirmiş bulunmalıdır.

İslâm bilginleri arasında, vakfe için abdest, setr-i avret, kıbleye dönme ve niyetin şart olmadığı konusunda herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. Bu duruma göre, abdestsiz ya da cünüp kişinin veya âdetli ya da loğusa olan kadının yapacağı vakfe de geçerlidir. Çünkü Hz. Aişe, Rasûlullah (s.a.s)’ın emriyle, âdetli iken vakfe yapmıştır.[6]

ARAFAT VAKFESİNİN SÜNNETLERİ

a) Zilhicce’nin 8. günü olan terviye gününü arefe gününe bağlayan geceyi Mina’da geçirip, arefe günü sabahı güneş doğduktan sonra Arafat’a hareket etmek.

b) Arefe günü zeval vaktinden önce Arafat bölgesinde bulunmak ve mümkünse vakfe için boy abdesti almak.

c) Zeval vaktinden sonra öğle namazından önce Nemîre Mescidi’nde hutbe okunması.

d) Öğle ve ikindi namazlarını cem’-i takdîm ile kılmak.

e) Vakfe sırasında abdestli ve kıbleye yönelik bulunmak.

f) Vakfeyi cem’-i takdîm ile kılınan namazdan sonra yapmak. Vakfe sırasında ayakta durmak oturmaktan, binit üzerinde bulunmak ayakta durmaktan daha faziletlidir.

g) Mümkün olursa, vakfeyi Cebelü’r-Rahme denilen tepenin yakınında yapmak.

h) Arefe günü oruçlu bulunmamak.

i) Gün boyunca telbiye, zikir, tesbih, dua ve istiğfar gibi ibadetlere çokça devam etmek. Kendisi, ana babası, çocukları ve bütün müslümanlar için dua etmek.

Cem’-i takdîm: Arefe günü Arafat’ta öğle ve ikindi namazlarını öğle vakti içinde birleştirerek birlikte kılmak sünnettir. Buna “cem’-i takdîm (sonraki namazı vaktinden öne alarak birleştirmek)” denir.

Ebû Hanîfe’ye göre bu namazların cem’-i takdîm ile kılınabilmesi için iki şart gerekir. a) Arefe günü hac için ihramlı olarak Arafat’ta bulunmak, b) Nemîre Mescidi’nde büyük cemâatle kılmak. Aksi halde her namaz kendi vaktinde kılınır.

Diğer üç mezhep ile Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre ise, arefe günü hac için ihramlı olanların, Arafat’ta öğle ve ikindi namazlarını ister Nemîre Mescidi’nde, ister çadırlarda, ister cemâatle, isterse yalnız olarak cem’-i takdîmle kılmaları sünnettir.

Bu namazların cem’-i takdîmle kılınışı şöyle olur: Öğle ezanı okununca önce öğle namazının ilk sünneti kılınır. Sonra kâmet getirilerek öğlenin farzı kılınır. Sonra yeniden kâmet getirilir ve ikindinin farzı kılınır. İkindi namazı için ayrıca ezan okunmaz ve iki farz arasındaki sünnetler kılınmaz. Burada, ikindi namazı kendi vaktinden önce kılınacağı için ikinci bir bildirime (kâmet) ihtiyaç vardır. Müzdelife’deki akşam ve yatsı namazlarının birleştirilmesinde ise tek ezan ve tek kâmet yeterlidir. Her iki farzdan sonra telbiye ve teşrîk tekbirleri okunur.

Vakfe’yi yaptıktan sonra vefat eden kimse, haccın tamamlanmasını vasiyet etmişse, bir deve kurban etmekle haccı tamam olmuş bulunur.[7]

Dipnotlar:

[1] Tirmizî, Tefsîru sûre 2/3, 22; Ebû Dâvud, Menâsik, 57, 68; İbn Mâce, Menâsık, 57; Dârimî, Menâsik, 54 [2] Müslim, Hac, 149; Ebû Dâvud, Savm, 5, Menâsik, 56, 64; Tirmizî, Hac, 54. [3] İbn Mâce, Menâsik, 55, 73. [4] İbn Âbidîn, age, IV, 532. [5] A. İbn Hanbel, Müsned, III, 318, 366. [6] Kâsânî, age, II, 125, 127; Meydânî, age, I, 191 vd.; İbn Âbidîn, age, II, 237; İbn Rüşd, age, I, 335-337. [7] İbn Âbidîn, age, IV, 6.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ARAFAT VAKFESİ NEDİR?

Arafat Vakfesi Nedir?

ARAFAT VAKFESİNDE OKUNACAK DUALAR

Arafat Vakfesinde Okunacak Dualar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.