Amr İbni Abese Es-sülemî (ra) Kimdir?

Amr İbni Abese radıyallahu anh İslâmiyeti ilk kabul eden kahramanlardan... Cahiliye döneminde putlara tapmaktan nefret eden, devamlı onlardan kurtulmanın yolunu arayan aklı başında bir yiğit... Hakk'a hakîkata ulaşabilmek için sürekli bir arayış içinde bulunan samimi bir genç... Halkın putlara tapmasını anlamsız ve yanlış bulan dürüst insan...

Amr İbni Abese (r.a.) Süleym oğulları kabilesinin Becîle boyuna mensuptur. Ebû Zer Gıfarî (r.a.) ile ana bir kardeştir. Ebû Necîh veya Nüceyh künyesiyle anılır. Babasının adı Hâlid, annesinin Remle'dir. O'nun İslâm'la şereflenişini, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizle buluşmasını bizzat kendisinden dinleyelim:

"Ben Cahiliye devrinde iken halkın sapıklık üzere bulunduğunu, doğru bir yolda olmadığını biliyordum. Çünkü onlar putlara tapıyorlardı. Halbuki putlara tapmak ne kadar anlamsız ve yanlış bir hareketti. Bundan bir kurtuluş yolu arıyordum. Bir ehl-i kitap adamla görüştüm. Bana: "Mekke'de biri çıkacak, kavminin putlarını reddedecek. O, Putlardan başka bir ilâha davet edecek, sen onu bul." diye nasihat etti. Bir müddet sonra Mekke'de bir kişinin çıktığını ve kendisinin Allah'ın elçisi olduğunu söylediğini ve yeni din konusunda önemli haberler verdiğini duydum. Bineğime atlayıp derhal o zâta geldim.

Kureyşin ezâ ve cefâsından dolayı onun ortalıkta görünmediğini öğrendim. Onunla görüşmenin yollarını aradım. Nihayet kendisine Ukaz tarafında ulaştım. Yanına vardım ve: "Sen kimsin?" dedim. O da: "Ben Peygamberim" dedi. "Seni kim gönderdi?" dedim. "Beni, Allah gönderdi" dedi "Ne ile gönderdi?" dedim. O da: "Tek ve ortağı olmayan Allah'a ibadet etmek, kan dökmemek, putları kırmak, hısım ve akrabaları gözetmek, Allah'ı bir bilip O'na hiçbir ?eyi ortak koşmamak vazifesiyle gönderdi." diye cevap verdi.

HAK YOLUNU BULAN GENÇ

Amr İbni Abese aradığını bulmuştu. Gönlünde iman nuru parlamıştı. İki Cihan Güneşi Efendimize bir soru daha sordu: "Bu konuda sana yardımcı olacak kimler var?" dedi. "Ebû Bekir ile Bilal yanımda" buyurdu. Amr ibni Abese'nin gönlü ışıdı ve kelime-i şehâdet getirerek İslâm'a girdi. Böylece, ilk müslümanlardan olma şerefini elde etti.

Amr İbni Abese (r.a.) bundan sonraki hayatını yine kendisi şöyle anlatıyor:

"Ben İslâm'a girince Rasûlullah (s.a.) Efendimizin yanından ayrılmak istemedim. Ya Rasûlallah! Sana yardım etmek üzere yanında kalmak istiyorum" dedim. Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz yaşadığı mevcut şartları dikkate alarak; "Şimdi sen memleketine dön. Ne zaman benim meydana çıktığımı, İslâmiyeti açıkça tebliğ etmeye başladığımı duyarsan o zaman yanıma gel" buyurdu.

Ben ailemin yanına döndüm. Süleym oğulları içinde uzun süre kaldım. Gelen giden yolculardan haber almaya çalışıyordum. Bir ara Rasûlullah (s.a.)'in Medine'ye hicret ettiğini duydum. Medine'den bizim taraflara gelenlere: "Medine'ye gelen o zât ne yaptı?" diye sordum. Onlar da: "Halk hep ona koşuyor, onun dinine giriyor. Kavmi onu öldürmek istemiş, başaramamış" diye cevap verince gönlüm rahat etmedi. Derhal Medine'ye gitmek üzere hareket ettim. Rasûlullah'ın huzuruna vardım ve: "Ya Rasûlallah! Beni tanıdınız mı?" dedim. Efendimiz: "Evet!.. sen Mekke'de bize gelen kişi değil misin?" buyurdu. Bana şunları sormuştun, ben de sana, şöyle şöyle cevap vermiştim diyerek kendisini unutmadığını gösterdi. Bu sevgi ve yakınlığı görünce tekrar Efendimize: "Ya Rasûlallah! Allah'ın sana öğrettiklerinden bana da öğret; bana namazı öğret!" dedim. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.) bana şunları öğretti:

"Sabah namazını kıl. Sonra güneş doğup bir mızrak boyu yükselinceye kadar namaz kılma. Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasından doğar. Kâfirler de o zaman secde ederler. Sonra dikilmiş mızrağın gölgesi azalıp bitinceye kadar nâfile namaz kıl. Çünkü namaz isbatlı şahitlidir. Sonra ara ver. O vakitte cehennem kızdırılır. Gölge döndüğü zaman öğle namazını kıl. İkindiye kadar kılmaya devam et. İkindiden sonra güneş batıncaya kadar ara ver. Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasından batar, kâfirler de o zaman güneşe secde ederler." buyurdu. Ben tekrar: "Ya Rasûlallah! Bana abdestten de bahset? dedim. Bunun üzerine Efendimiz:

ABDEST ALMANIN FAZİLETİ

"Her kim abdest suyunu hazırlayıp, ağzına burnuna su verir ve burnunu temizlerse, mutlaka yüzünün, ağzının ve burnunun günâhları dökülür. Yüzünü yıkarsa, yüzünün günahları dökülür. Dirsekleriyle birlikte elini yıkarsa, elinin günahları su ile beraber parmak uçlarından akar gider. Sonra başını meshederse, başının günahları dökülür. Sonra topuklarıyla beraber ayaklarını yıkarsa, ayaklarının günahları su ile beraber akar. Eğer böylece abdest alan bu adam, kalkıp namaz kılar, Allah'a hamd ve senâ eder, O'nu lâyık olduğu vasıflarla yüceltir ve gönlünü tam anlamıyla Allah'a bağlarsa, mutlaka anasından doğduğu günkü gibi günahlarından arınmış olur." buyurdu.

Amr İbni Abese (r.a.) âbid ve zâhid bir hayat yaşadı. İstiğfar dilinden düşmezdi. Devamlı tevbe ederdi. Mekke Fethi'nden önce Medine'ye hicret etti. Rasûlullah (s.a.) efendimizin yanından ayrılmadı. Mekke'nin fethine, daha sonra da Tâif muhasarasına katıldı. Suriye üzerine gönderilen orduda görev aldı. Yermük savaşında Halid İbni Velid (r.a.)ın süvari birliklerine kumanda etti. 38 hadis-i şerif naklettiği rivayet edilmektedir. Büyük bir ihtimalle Hz. Osman (r.a.)'ın halifeliğinin son yıllarında Şam taraflarında vefat ettiği tahmin edilmektedir. Cenâb-ı Hak cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 2001 - Şubat, Sayı: 180, Sayfa: 038

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.