Amellerimiz Bizi Kurtarır mı?

Ameline güvenme! Zira bütün ibadetlerimiz, amellerimiz ve hizmetlerimiz, tıpkı duâlarımız gibi kabule muhtaçtır.

Kulun hiçbir ameli, kendisine lutfedilmiş olan nîmetlerin şükür borcunu tam olarak ödemeye kâfî gelmez. Bunun içindir ki, sâlih ve ârif kullar ve hattâ peygamberler dahî, yalnız amellerinin mukâbilinde değil, onlara ilâveten Allâh’ın af ve merhametiyle muhâsebe olunmayı arzu ederler. Nitekim bir gün Allah Resûlü ashâbını ifrat ve tefritten uzak, muvâzeneli bir kulluk hayâtı yaşamaya dâvet ederek:

“Orta yolu tutunuz, (Kitap ve Sünnet’in istikâmeti üzere) dosdoğru olunuz. Biliniz ki, hiçbiriniz ameli sâyesinde de kurtuluşa eremez.” buyurmuşlardı. Sahâbîler:

“Siz de mi kurtulamazsınız, ey Allâh’ın Resûlü?” diye hayrretle sordular. Efendimiz:

(Evet) ben de kurtulamam. Ancak Allah, rahmet ve keremi ile beni bağışlamış olursa, o başka!” cevâbını verdi. (Müslim, Münâfikîn, 76, 78)

Diğer bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulur:

“Bir adam, doğduğu günden, yaşlanıp öldüğü güne kadar Allah rızâsı için ve tâat niyetiyle alnını yerden kaldırmayıp gayret etse, o adam yine de kıyâmet günü amellerini az görür.” (Ahmed, c. IV, s. 185)

AMELLERİMİZ KURTULUŞUMUZA KÂFİ DEĞİL

Yâni böyle âbid bir mü’min bile amellerinin kurtuluşuna kâfî gelmeyeceğini anlar. Peygamber Efendimiz de gecelleri ayakları şişinceye kadar namaz kıldığı hâlde yine de:

“Allâh’ım! Sen’i lâyık olduğun şekilde medh ü senâdan âcizim! Sen kendini nasıl  medh ü senâ etmişsen öylesin!” (Müslim, Salât, 222) niyâzında  bulunarak insanoğlunun bu husustaki mutlak aczini beyân etmiştir. Dolayısıyla bizlere düşen, hiçbir zaman gayreti elden bırakmamakla birlikte, amellerimizle kendimizi tesellî etmeyip Allah’tan af ve kerem dilemektir.

Velhâsıl, insanların fânî lezzetler ve nefsânî arzular kıskacında ve rûhî buhranların girdabında âdeta boğulduğu günümüzde, üzerimizdeki ilâhî mes’ûliyetlerin daha da ağırlaşmış olduğu muhakkaktır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gönül Bahçesinden Öyle Bir Rahmet Ki, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ALLAH KATINDA EN MAKBUL AMEL

Allah Katında En Makbul Amel

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.