Amellerde İhlas ve Niyetin Önemi

Ameller hangi niyetle olmalıdır ki nefis için, kendi benliği için değil de Rabbi için olsun? Amellerde ihlâs ve niyetin önemi anlatan güzel bir kıssa...

Ameldeki ihlâsı Hazret-i Ali’den öğren! O Allah arslanı hilelerden temizlenmeyi ne güzel bilmiştir!

O ki; Allah yolunda bir gazâda karşısına çıkan amansız bir kişiyi alt ederek yere düşürmüş ve bertarâf etmek için üzerine atlamıştı.

O esnada ölümle burun buruna gelen kişi; yenilgisinin hırsıyla, edepsizlik etti, Hazret-i Ali’nin mübârek yüzüne tükürdü.

Hazret-i Ali; düşmanını öldürmek için kaldırmış olduğu kılıcını o anda geri çekti. Düşmanın üzerinden kalkarak onu serbest bıraktı.

Ölümün pençesinden kurtulan düşman kişi, rakibinin gösterdiği ve kendince yersiz olan bu merhamet ve af karşısında şaşırıp kaldı. Ölümün dehşetini unuttu da, bu inanılmaz affın hayretiyle sual etti:

“–Neden böyle yaptın? Ey cenk meydanlarının yenilmez kahramanı! Lutfedip hâlinden bir parça anlat! Bu nice ahvâldir?

Yâ Ali! Sen, bir fırtınaydın, dalgalı bir deniz gibiydin. Şimdi sâkin bir ummân oluverdin! Seni o hâlden bu hâle getiren nedir?”

Rakibinin bu sözleri üzerine Hazret-i Ali şöyle buyurdu:

“–Ey kişi! Bilesin ki ben, kılıcımı yalnız Hakk’ın rızâsı için kullanmaktayım. Çünkü ben; Hakk’ın kölesiyim, nefsimin değil! Allâh’ın arslanıyım, hevâ ve hevesimin değil!

Şu gazâda seninle dövüşürken bana tükürmen dolayısıyla nefsânî bir hâl zuhûr edince, kılıcı kınına koymayı münasip gördüm. Tâ ki, Allah için seven ve Allah için buğzeden bahtiyarlardan olayım.”

Bu müstesnâ fazîlet üzerine, adam hidâyete erdi. Hazret-i Ali’nin huzûrunda kelime-i şahâdeti söyleyip İslâm ile müşerref oldu.

İşte hiddeti yenmeye lutfedilen ilâhî bereket!..

Öfke gibi, insanda taşkınlığa sebebiyet veren bir başka bâtınî haram ise; ihtirastır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Temmuz Sayı: 149

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.