Allah'ın 99 İsmi

Allahu Teala'nın en güzel isimleri nelerdir? İsmi Azam nedir?

Mü’minin Allah’ını tanıması için ilahi zatı nitelendiren kavramlara isim veya sıfat denir. Hayy (diri), alîm (bilen), hâlik (yaratan) gibi dil açısından sıfat kalıbında olan kelimeler, isim kabul edilirken, bunların mastarlarını oluşturan ve Allah’ın zatına nispet edilen “diriltmek, yaratmak, bilmek” gibi kavramlar da sıfat olarak kabul edilmiştir.

“Allah” Özel İsmi

İslam âlimlerinin çoğuna göre, Arapça özel bir isim olan Allah kelimesi (lafzatullah), her hangi bir kökten türememiştir. Allah lafzı, Arap Dili kuralları açısından tenvin kabul etmez. İkili hâli (tesniye) ve çoğulu (cem’i) yoktur. Kendisine ibadet edilen Yüce varlığın özel ismidir.

İsm-i Azam (Allah’ın En Büyük İsmi)

Bu tamlama, sözlükte en büyük isim anlamına gelmektedir. Terim olarak Allah’ın en güzel isimleri içerisinde yer alan en büyük ismi için kullanılmıştır. Ancak bu en büyük ismin (ismi azam) hangisi olduğu açıkça bildirilmemiştir.

Bir grup İslam alimi, Allah’ın isimlerinin hepsinin büyük ve üstün olduğunu söylemiş, birini diğerlerinden ayırmamışlardır. Bir grup ise hadisleri gözönünde bulundurarak, bazı isimlerin diğerlerinden daha büyük ve faziletli olduğu görüşünü benimsemişlerdir. Peygamberimizin bazı hadislerinde ismi azamdan bahsedilmekte, bu isimle dua edildiği zaman, duanın mutlaka kabul edileceği bildirilmektedir.[1] Fakat Allah’ın en büyük isminin hangisi olduğunu kesin olarak belirlememize imkan yoktur. Çünkü bu hadislerin bir kısmında Allah ismi, bir kısmında Rahman, Rahim, (esirgeyen, bağışlayan ), el-Hayyu’l-Kayyum (Diri ve her şeyi ayakta tutan), Zul Celal-i Ve’l İkram (azamet ve ikram sahibi) isimleri Allah’ın en büyük isimleri (ismi azam) olarak belirtilmektedir. Peygamberimizin Allah’ın en büyük ismini bildiği halde, ümmetine açıkça bildirmemesinin sebebi herhalde, mü’minlerin Allah’ın bir ismine çok fazla rağbet göstererek, diğer güzel isimlerini ihmal etmeleri endişesi olmalıdır.

Esma-i Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

Esma-i hüsna, Yüce Allah’ın bütün isimleri için kullanılan bir terimdir.

“Allah, kendisinden başka ilah olmayandır. En güzel isimler O’na mahsustur.”[2]

 “...En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanlar O’nun şanını yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.”[3]

Bu ayetlerde de ifade edildiği gibi en güzel isimler, Allah’a mahsustur. Çünkü bütün kemal ve mükemmelliğin sahibi O’dur. O’nun isimleri en yücelik ve mutlak üstünlük manası taşıyan kutsal kavramlardır. Allah’ın isimlerine esma-i ilahiyye de denilir.

Allah Teâlâ’nın Kur’an’da ve sahih hadislerde geçen pek çok ismi vardır. Kul bu isimleri öğrenerek Allah’ı tanır, O’nu sever ve gerçek kul olur. O’nun sevmediği kötü huylardan arınarak, hoşnut olduğu iyi huylarla bezenir. Kur’an’da:          

“En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na o güzel isimlerle dua edin...”[4] buyurularak esmâ-i hüsna ile dua ve niyazda bulunulması emredilmiştir. Mesela “Ey ayıpları örten Allahım! Dünya ve ahirette ayıp ve kusurlarımı ört, beni mahçup etme!”, bağışlanma ve af isteneceği zaman “Ey günahları bağışlayan, Ey kullarını affeden Allahım! Beni de affet ve günahlarımı bağışla!”, tevbe edileceği zaman “Ey tevbeleri kabul eden Allahım! Benim de tevbemi kabul et!” şeklinde içten ve samimi bir şekilde yapılan dualar Allah’ın izniyle geri çevrilmez, kabul edilir.

Esmâ-i hüsnanın birden fazla olması, işaret ettiği zatın birden çok olmasını gerektirmez. Bütün isimler o tek zata delalet ederler.

“De ki ister Allah deyin, ister Rahman deyin, hangisini deseniz olur. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur.”[5]

Peygamberimizin bir hadisinde belirtildiğine göre, Allah Teâlâ’nın Kur’an ve hadislerde geçen isimlerinden başka, gayb ilminde kendisine tahsis ettiği veya seçkin kullarına bildirdiği, isimleri de vardır: “(Allah’ım !) Sana ait olan her isimle senden dilerim. O isim ki onunla kendini adlandırdın. Veya kitabında vahyettin. Yahut yarattıklarından birine öğrettin. Yahut da yalnız Senin katında bulunan gayb ilminde onu zatına tahsis ettin.”[6]

Allah’ın isimleri konusundaki dayanak vahiy olduğu için, bu isimler insanlar tarafından değiştirilemez. Ayet ve hadisler Allah’ı nasıl isimlendirmiş ise, öyle isimlendirmek gerekir.

 Ayetlerde ve hadislerde geçen esma-i hüsna şunlardır:

1- Allah (اَللَّهُ):

Allah Teâlâ, gördüğümüz görmediğimiz, bildiğimiz bilmediğimiz bütün âlemlerin sâhibi ve mâliki, kâinatın yegâne yaratıcısı, her türlü övgüye ve ibâdete lâyık olan yüceler yücesi Rabbimizin doksan dokuz isminin bütün özelliklerini kendinde toplayan en kapsamlı özel adıdır.

2- er-Rahmân (اَلرَّحْمَنُ):

Rahmet ve merhamet; acıma, bağışlama, şefkat ve ihsân anlamlarına gelir. “Rahmân” ve “Rahîm” isimleri, “çok şefkat ve merhamet eden” anlamındadır.

3- er-Rahîm (اَلرَّحِيمُ):

Rahîm; pek çok merhamet edici, verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük nimetler vermek suretiyle mükâfâtlandırıcı anlamındadır.

4- el-Melik (اَلْمَلِكُ):

Melik; görülen ve görülmeyen bütün âlemlerin, bütün kâinatın tek sahibi ve mutlak surette tek hükümdârı demektir.

5- el-Kuddûs (اَلْقُدُّوسُ):

Kuddûs; hatadan, gafletten, âcizlikten, her türlü eksiklikten uzak, bütün kemâl sıfatları üzerinde toplamış, bütün övgülerin üstünde olan demektir.

6- es-Selâm (اَلسَّلاَمُ):

Selâm; her türlü eksiklikten, ayıptan, kusurdan, yaratılmışlara özgü değişim ve yok oluştan münezzeh ve sâlim olan; kullarını her türlü kötülüklerden, tehlikelerden selâmete çıkaran; Cennetteki kullarına selam veren demektir.

7- el-Mü’min (اَلْمُؤْمِنُ):

Mü’min; güven veren, va’dine güvenilen; inananları korku ve endişeden güvende kılan; müminlerin imân ve samimiyetini tasdik eden; mûcizeler vermek suretiyle Peygamberlerinin doğruluğunu ispatlayan; kendisine sığınanları koruyan, emniyetle rahatlandıran demektir.

8- el-Müheymin (اَلْمُهَيْمِنُ):

Müheymin; kâinatın bütün işlerini gözetleyip yöneten; bütün yaratıklarını gözetip koruyan; korkulardan emin kılan demektir.

9- el-Azîz (اَلْعَزِيزُ):

Azîz; yenilmesi mümkün olmayan gâlip; dengi ve benzeri bulunmayacak şekilde değerli ve şerefli; güçlü ve yenilmez demektir.

10- el-Cebbâr (اَلْجَبَّارُ):

Cebbâr; dilediğini her durumda gerçekleştiren; istediğini zorla yaptırmaya muktedir olan; yaratılmışların halini iyileştiren; parçalanmış, dağılmış ve bozulmuş olanı düzeltip onaran; her şeyi tasarrufu altına alan demektir.

11- el-Mütekebbir (اَلْمُتَكِّرُ):

Mütekebbir; her zaman ve her yerde büyüklüğünü gösteren; zât ve sıfatlarının mâhiyeti bilinemeyecek kadar ulu, yaratılmışların sıfatlarından yüce olan; azgın ve zâlim insanları mutlak gücüne boyun eğmek zorunda bırakan demektir.

12- el-Hâlik (اَلْخَالِقُ):

Hâlık; her şeyi yaratan, yoktan var eden demektir.

13- el-Bâri’ (اَلْبَارِئُ):

Bâri’; bir örneği ve maddesi olmaksızın yaratan; evrenin bütün parçalarını âhenkli ve düzenli olarak meydana getiren demektir.

14- el-Musavvir (اَلْمُصَوِّرُ):

Musavvir; varlıkları çeşitli şekillerde yaratan; yarattığı her varlığa ayrı bir şekil ve özellik veren demektir.

15- el-Gaffâr (اَلْغَفَّارُ):

Gaffâr; daima affeden; kullarının günahlarını örten, ayıp ve kusurlarını bağışlayan; tekrarlanan günahları bağışlayan; mağfireti, bağışlaması sonsuz olan demektir.

16- el-Kahhâr (اَلْقَهَّارُ):

Kahhâr; yenilmeyen yegane gâlip demektir.

17- el-Vehhâb (اَلْوَهَّابُ):

Vehhâb; karşılık beklemeden bol bol veren; hibesi ve lütfu çok olan demektir.

18- er-Rezzâk (اَلرَّزَّاقُ):

Rezzâk; bedenlerin ve ruhların gıdasını, bütün yaratıklarının rızkını yaratıp veren demektir.

19- el-Fettâh (اَلْفَتَّاحُ):

Fettâh; iyilik kapılarını açan; hakemlik yapan; bütün anlaşmazlıklarda hakemlik yaparak mutlak adâleti gerçekleştiren; zulme uğrayanlara yardım eden; mü’min kullarını zafere ulaştıran; mü’minlere mânevî kapıları açıp kalplerden kederleri gideren; her derde çare bulan; her türlü engelleri kaldıran demektir.

20- el-Alîm (اَلْعَلِيمُ):

Alîm; hakkıyla bilen demektir. Allah Teâlâ, zaman ve yer kaydı olmaksızın büyük küçük, gizli açık her şeyi bilendir.

21- el-Kâbiz (اَلْقَابِضُ):

Kâbız; rızkı daraltan; canlıların ruhlarını alıp hayatlarına son veren demektir.

22- el-Bâsit (اَلْبَاسِطُ):

Bâsıt; rızkı genişleten; ruhları bedenlerine dağıtan demektir.

23- el-Hâfid (اَلْخَافِضُ):

Hâfıd; alçaltan; zillete düşüren; yukarıdan aşağıya indiren demektir.

24- er-Râfi’ (اَلرَّافِعُ):

Râfi’; yücelten, yükselten, yukarı kaldıran, şeref veren demektir.

25- el-Muizz (اَلْمُعِزُّ):

Muizz; üstün kılan, izzet ve şeref veren; mülkü dilediğine veren demektir.

26- el-Müzill (اَلْمُذِلُّ):

Müzill; zillete düşüren, hor ve hakir kılan, rezil ve perişân eden, alçaltan demektir.

27- es-Semî’ (اَلسَّمِيعُ):

Semî’; sonsuz işiten, her türlü kısıtlamadan yüce olarak gizli açık her şeyi işiten; işitilecek şeyler kendisine gizli kalmayan; dilek, dua ve yakarışları kabul eden demektir.

28- el-Basîr (اَلْبَصِيرُ):

Basîr; sonsuz görücü; her şeyi gören, bilen; kendisinden hiç bir şey saklanamayan demektir.

29- el-Hakem (اَلْحَكَمُ):

Hakem; hükmeden, hakkı yerine getiren; hüküm yetkisi kendisine ait olan; son hükmü verecek olan demektir.

30- el-Adl (اَلْعَدْلُ):

Adl; mutlak adâlet sahibi, çok adâletli, asla zulmetmeyen; her şeyi yerli yerine koyan demektir.

31- el-Latîf (اَللَّطِيفُ):

Latîf; yaratılmışların ihtiyaçlarını en ince ayrıntıya varıncaya kadar bilip sezilmez yollarla karşılayan; kullarına yumuşaklıkla, lütuf ve ihsânıyla muâmele eden demektir.

32- el-Habîr (اَلْخَبِيرُ):

Habîr; her şeyi bilen, her şeyin iç yüzünden, gizli taraflarından haberdâr olan demektir.

33- el-Halîm (اَلْحَلِيمُ):

Halîm; suçluların cezasını vermeye gücü yettiği halde cezalandırmayıp onlar hakkında yumuşak davranan, cezalarını geriye bırakan; acele ve kızgınlıkla muâmele etmeyen demektir.

34- el-Azîm (اَلْعَظِيمُ):

Azîm; büyük, yüce, ulu demektir.

35- el-Gafûr (اَلْغَفُورُ):

Gafûr; günahları bağışlayan; affeden demektir.

36- eş-Şekûr (اَلشَّكُورُ):

Şekûr; az iyiliğe çok mükâfât veren; kendi rızası için yapılan iyilikleri fazlasıyla mükâfâtlandıran demektir.

37- el-Aliyy (اَلْعَلِىُّ):

Aliyy; pek yüce, pek yüksek demektir.

38- el-Kebîr (اَلْكَبِيرُ):

Kebîr; büyük ve ulu demektir.

39- el-Hafîz (اَلْحَفِيظُ):

Hafîz; koruyup gözeten; kendisinden gizli hiç bir şey olmayan demektir.

40- el-Mukît (اَلْمُقِيتُ):

Mukît; yaratılmışların her türlü gıdalarını yaratıp veren; her şeye gücü yeten ve koruyan demektir.

41- el-Hasîb (اَلْحَسِيبُ):

Hasîb; kullarına yeten; onları hesaba çeken demektir.

42- el-Celîl (اَلْجَلِيلُ):

Celîl; azamet ve ululuk sahibi demektir.

43- el-Kerîm (اَلْكَرِيمُ):

Kerîm; ihsânı, in’âmı, lütfu, keremi bol olan, sonsuz cömert demektir.

44- er-Rakîb (اَلرَّقِيبُ):

Rakîb; her şeyi gözetleyip denetleyen; kontrol eden demektir.

45- el-Mucîb (اَلْمُجِيبُ):

Mucîb; kendine yalvaranların isteklerini veren; kullarının dileklerine ve dualarına karşılık veren demektir.

46- el-Vâsi’ (اَلْوَاسِعُ):

Vâsi’; ilmi ve merhameti her şeyi kuşatan demektir.

47- el-Hakîm (اَلْحَكِيمُ):

Hakîm; hikmet sahibi demektir. Allah Teâlâ, yaptığı her şeyi yerli yerince, eksiksiz ve tam yapar.

48- el-Vedûd (اَلْوَدُودُ):

Vedûd; çok seven ve çok sevilen; sevilmeye lâyık olan demektir.

49- el-Mecîd (اَلْمَجِيدُ):

Mecîd; şânı büyük, yüksek; lütuf ve ikrâmı bol demektir.

50- el-Bâis (اَلْبَاعِثُ):

Bâis; ölüleri dirilten, Peygamber gönderen demektir.

51- eş-Şehîd (اَلشَّهِيدُ):

Şehîd; her zaman, her yerde hazır olan; her şeye şâhit olan; kendisine hiç bir şey gizli olmayan demektir.

52- el-Hakk (اَلْحَقُّ):

Hak; varlığı gerçek olan, varlığı hiç değişmeden duran; varlığı ve ilâhlığı kesin olan, hükmünün gereğini yerine getiren demektir.

53- el-Vekîl (اَلْوَكِيلُ):

Vekîl; işlerini kendisine bırakanların işlerini en mükemmel bir şekilde yapan; kendisine güvenilip dayanılan demektir.

54- el-Kaviyy (اَلْقَوِىُّ):

Kaviyy; pek güçlü; gücü her şeye yeten demektir.

55- el-Metîn (اَلْمَتِينُ):

Metîn; sonsuz kudrete sahip; son derece güçlü, kuvvetli; dayanıklı, sağlam demektir.

56- el-Veliyy (اَلْوَلِىُّ):

Veliyy; dost ve yardımcı demektir.

57- el-Hamîd (اَلْحَمِيدُ):

Hamîd; övülmeye lâyık olan demektir.

58- el-Muhsî (اَلْمُحْصِي):

Muhsî; sonsuz ilmiyle her şeyin sayısını bilen, her yapılanı bir bir sayan demektir.

59- el-Mübdi’ (اَلْمُبْدِئُ):

Mübdi’; yaratıkları maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan demektir.

60- el-Muîd (اَلْمُعِيدُ):

Muîd; yaratılmışları öldürdükten, yok ettikten sonra tekrar yaratan; öldükten sonra dirilten demektir.

61- el-Muhyî (اَلْمُحْيِي):

Muhyî; can veren, yaşatan demektir.

62- el-Mümît (اَلْمُمِيتُ):

Mümît; öldüren, canlının hayatına son veren demektir.

63- el-Hayy (اَلْحَىُّ):

Hayy; diri, canlı olan; ölmek şânından olmayan demektir.

64- el-Kayyûm (اَلْقَيُّومُ):

Kayyûm; her şeyin varlığı kendisine bağlı olan; kâinatı idare eden demektir.

65- el-Vâcid (اَلْوَاجِدُ):

Vâcid; istediğini istediği zaman bulan; hiç bir şeye muhtaç olmayan demektir.

66- el-Mâcid (اَلْمَاجِدُ):

Mâcid; şânı ve kadri büyük; kerem ve cömertliği bol demektir.

67- el-Vâhid (الْواَحِدُ):

Vâhid; bir olan, tek olan; zâtında, sıfatlarında, isimlerinde ve fiillerinde asla ortağı, dengi ve benzeri bulunmayan demektir.

68- es-Samed (اَلصَّمَدُ):

Samed; her şeyin kendisine muhtaç olduğu, kendisinin hiç bir şeye muhtaç olmadığı; ihtiyaçların giderilmesi ve ızdırapların dindirilmesi için baş vurulacak tek merci demektir.

69- el-Kâdir (اَلْقَادِرُ):

Kâdir; her şeye gücü yeten; kudret sahibi demektir.

70- el-Muktedir (اَلْمُقْتَدِرُ):

Muktedir; tam bir kudret sahibi; her şeye gücü yeten demektir.

71- el-Mukaddim (اَلْمُقَدِّمُ):

Mukaddim; istediğini öne alan, ileri geçiren demektir.

72- el-Muahhir (اَلْمُؤَخِّرُ):

Muahhir; istediğini geri koyan, arkaya bırakan demektir.

73- el-Evvel (اَلأَوَّلُ):

Evvel; ilk; varlığının başlangıcı olmayan demektir.

74- el-Âhir (اَلآخِرُ):

Âhir; varlığının sonu olmayan demektir.

75- ez-Zâhir (اَلظَّاهِرُ):

Zâhir; varlığı apaçık demektir.

76- el-Bâtın (اَلْباَطِنُ):

Bâtın; zâtının görülmesi ve mâhiyetinin bilinmesi açısından gizli demektir.

77- el-Vâlî (اَلْوَالِي):

Vâlî; kâinatın tek hâkimi, yöneticisi demektir.

78- el-Müteâlî (اَلْمُتَعَالِي) :

Müteâlî; izzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce demektir.

79- el-Berr (اَلْبَرُّ):

Berr; iyiliği çok olan; va’dini yerine getiren demektir.

80- et-Tevvâb (اَلتَّوَّابُ):

Tevvâb; tövbe eden kullarının tövbelerini kabul eden ve tövbede muvaffak kılan demektir.

81- el-Müntekim (اَلْمُنْتَقِمُ):

Müntekim; suçlulara, adâleti ile hak ettikleri cezayı veren demektir.

82- el-Afüvv (اَلْعَفُوُّ):

Afüv; hiç bir sorumluluk kalmayacak şekilde günahları affeden demektir.

83- er-Raûf (اَلرَّؤُفُ):

Raûf; çok şefkatli ve merhametli demektir.

84- Mâlikü’l-Mülk (مَالِكُ الْمُلْكِ):

Mâlikü’l-mülk; mülkün gerçek sahibi; bütün varlık âleminin tek hâkimi demektir.

85- Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm (ذُو الْجَلاَلِ وَ الْاِكْرَامِ):

Zü’l-celâli ve’l-ikrâm; ululuk ve ikrâm sahibi demektir.

86- el-Muksit (اَلْمُقْسِطُ):

Muksit; adâlet sahibi; bütün işlerini denk, birbirine uygun ve yerli yerinde yapan demektir.

87- el-Câmi’ (اَلْجَامِعُ):

Câmi’; istediğini istediği zaman istediği yerde toplayan demektir.

88- el-Ğaniyy (اَلْغَنِىُّ):

Ğaniyy; çok zengin olan; hiç bir şeye muhtaç olmayan demektir.

89- el-Muğnî (اَلْمُغْنِي):

Muğnî; istediğini zengin eden demektir.

90- el-Mâni’ (اَلْمَانِعُ):

Mâni’; dilemediği şeylerin gerçekleşmesine izin vermeyen; kötü şeylere engel olan demektir.

91- ed-Dârr (اِلضَّارُّ):

Dârr; zarar veren; elem ve zarar verici şeyleri yaratan demektir.

92- en-Nâfi’ (اَلنَّافِعُ):

Nâfi’; fayda veren; dilediği kuluna hayırlı ve faydalı olanı veren demektir.

93- en-Nûr (اَلنُّورُ):

Nûr; nurlandıran, ışık veren, nur kaynağı; âlemleri nurlandıran; istediği simalara, zihinlere ve gönüllere nur yağdıran demektir.

94- el-Hâdî (اَلْهَادِي):

Hâdî; hidâyeti yaratan; istediği kulunu muradına erdiren, hayırlı yollara muvaffak kılan demektir.

95- el-Bedî’ (اَلْبَدِيعُ):

Bedî’; varlıkları, eşi, benzeri ve örneği olmaksızın, sanatkârane bir şekilde yaratan demektir.

96- el-Bâkî (اَلْبَاقِي):

Bâkî; ebedî olan; varlığının sonu olmayan demektir.

97- el-Vâris (اَلْوَارِثُ):

Vâris; varlığının sonu olmayan demektir. Allah Teâlâ, yaratılmış bütün varlıkları yok ettikten sonra bâkî kalan, mülkün gerçek sahibidir.

98- er-Reşîd (اَلرَّشِيدُ):

Reşîd; irşad eden; doğru yolu gösteren demektir.

99- es-Sabûr (اَلصَّبُورُ):

Sabûr; çok sabırlı demektir.

Dipnotlar:

[1] Konu ile ilgili hadisler için bkz. Ebû Davud, Vitr, 23; Tirmizî, Daavât, 64, 65, 100; Nesâi, Shcv, 58; İbn Mâce, Duâ, 9, 10.

[2] Taha sûresi, 8. ayet

[3] Haşr sûresi, 24. ayet

[4] A’râf sûresi, 180. ayet 

[5] İsrâ sûresi, 110. ayet

[6] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1, 391.

İslam ve İhsan

AKAİD İLMİ NEDİR?

Akaid İlmi Nedir?

KISACA ALLAH'A İMAN NEDİR?

Kısaca Allah'a İman Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.