Allah'a Verdiğimiz Söze Sadık Mıyız?

Yaratılışımızda Allah'a (c.c.) verdiğimiz söze sadık mıyız? Sözün gerekliliklerini yerine getiriyor muyuz?

Âyet-i kerîmede buyurulur:

وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ اُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَه۪يدًا…

“Böylece sizin insanlığa şahitler olmanız (yani İslâm’ı temsil etmeniz), Rasûl’ün de size şahit olması için sizi mûtedil (hakka ve hayra istîdatlı, vasat, ölçülü, ifrat ve tefritten uzak) bir ümmet kıldık…” (el-Bakara, 143)

Hazret-i Mevlânâ; dünya hayatının Cenâb-ı Hakk’a kulluk imtihanı oluşunu, âyet-i kerîmenin bir nevi tefsiri olarak, şu güzel misal ile anlatır:

“Biz bu dünyaya ruhlar âleminde Rabbimiz’e verdiğimiz sözü tutmak, şahitliğimizi yerine getirmek için geldik.

Bizler kazâ ve kader hâkiminin;

«–Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» sorusunun cevabına;

«–Evet Rabbimiz’sin.» cevabını verdiren bir ahitte bulunduğumuz bu ezel dâvâsının görülmesi, gerçekleştirilmesi için bu dehlizde bulunuyoruz.

Mademki ezelde biz; «Evet!» dedik, işte ezelde verdiğimiz bu sözün, bu; «Evet!» deyişimizin, bu dünyada başımıza gelen musîbetlerle imtihanını vermekte, bu dâvâ için şahitlik etmekteyiz. Yani bizim bu dünyada yaptığımız; amellerimiz, işlerimiz, hareketlerimiz, sözlerimiz, dertlerimiz, kederlerimiz ve sabırlarımız, hepsi ezel dâvâsına getirdiğimiz şahitlerdir.”

O hâlde, bir mü’min; ömrünü dâimâ sâlih amellerle tezyin etmelidir ki, ezeldeki ahdine sâdık olduğunu gösterebilsin. Hazret-i Mevlânâ, sâlih ameller işlemeye teşvik ederek şöyle devam eder:

“Neden ezel hâkiminin mahkeme koridorunda susup duruyoruz. Biz buraya şahitlik etmeye gelmedik mi? Neden Muhammedî emirlere uyarak, insan gibi yaşayarak, şahitliğimizi yerine getirmiyoruz?

Ey şahit, ne zamana kadar mahkeme koridorunda bekleyip duracaksın? Vakti gelmişken şahitlik vazifeni yap. Bu iş bitsin, gitsin. Bu pis, bu sıkıcı koridorda hapis olup kalmak hoşuna mı gidiyor? Aksilik yapma, aklını başına al, şahitliğini bir an evvel yerine getir. Kurtul, çık git.

Seni buraya şahitlikte bulunman; inat etmemen, inkâra düşmemen için çağırdılar.

Hâlbuki sen; şu daracık yerde, şu pis karanlık koridorda oturmuş, inadından elini sadaka vermekten, yoksullara yardımdan esirgiyor, dilini Allâh’ı zikretmekten alıkoyuyor, dudaklarını yumuyorsun.

Ey şahit, senden beklenen şahitliğini yapmadıkça bu koridordan nasıl kurtulursun? Yaşadığın zamanın kıymetini bil. İş başarma zamanı geçmeden, sâlih ameller işle, kurtul.

İster yüz senede ister bir anda; madem sonunda şu emâneti vereceksin, hemen şimdi ver de kurtul.

Namaz da oruç da bütün görünen ibâdetler, iyilikler de içte îman nûruna şahitlik ederler.”

“Bir kimse mal ile yahut başka türlü bir vasıta ile hayra çalışırsa, o gayret; «İçimde, gönlümde cömertlik ve iyilikseverlik cevheri vardır.» demektir.

«Benim içimde, takvâ ile cömertlikten ibaret bir cevherim vardır ki, bu zekât ve bu orucun ikisi de ona şahittir.» demektir.

O oruç der ki:

«–Allâh’ım! Bu kişi helâl lokmayı bile Sen’in emrine uyarak yemedi. Susuzken su içmedi, bu kişi nasıl olur da harama el atar?»

Verdiği zekât der ki:

«–O çok sevdiği kendi malından ayrıldı, yoksula verdi. Bu adam, eline fırsat düşünce nasıl olur da hırsızlık yapar?»”

Unutmamalıdır ki, en kötü hırsızlık, fakirin zekât hakkını gasbetmektir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Ekim Sayı: 152

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.