“Allah’a ve Resulü’ne Hainlik Etmeyin” Ayeti

Hıyânet ne demektir? “Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamber’e hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz” ayetini nasıl anlamalıyız?

Enfal sûresinin 27. ayetinde şöyle buyrulur:

“Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamber’e hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz.” (Enfal sûresi, 27)

HIYANET NE DEMEKTİR?

Hıyânet; emânete riâyet etmemek, vazifeyi tam olarak yerine getirmemek, haksızlık yapmak, bir şeyi kötü mânada saklayıp gizlemek gibi anlamlara gelir. Nitekim Allah Resûlü (s.a.s.):

“Allahım! Açlıktan sana sığınırım; çünkü o kişi ile beraber oturup kalkanların en kötüsüdür. Hâinlikten de sana sığınırım; çünkü o en kötü sırdaştır” buyurur. (Ebû Dâvûd, Vitr 32)

Allah’a ve Rasûlüne hıyânet; Kur’ân-ı Kerîm’in hükümlerine ve Peygamberimizin (s.a.s.) sünnetine riâyet etmemek, saygısızlık yapmak, dinin emir ve yasaklarına sırf gösteriş için uymak, Allah ve Rasûlü aleyhinde düşmana gizli sırları vermek gibi durumlardır. Allah ve Rasûlü’ne hıyânet edenler, kendi aralarındaki emanetlere de hıyânet ederler. Artık birbirlerine olan güvenleri yok olur; mal, can, ırz ve namus emniyeti kalmaz. Âyet-i kerîmenin iniş sebebiyle ilgili rivayet bu durumu daha açık bir tarzda ortaya koymaktadır:

Resûlullah (s.a.s.), Medine’deki yahudi kabîlelerinden biri olan Kureyzaoğulları’nı yirmi bir gece süreyle kuşatma altına aldı. Onlar, kardeşleri Nadîroğulları gibi Şam taraflarında Ezreât ve Erîha’da oturan kardeşlerinin yanına gitmek üzere Resûlullah ile anlaşmak istediler. Resûlullah bu teklifi reddedip Sa‘d b. Muâz’ın haklarında vereceği karara göre hareket etmelerine müsaade edeceğini bildirdi. Onlar Sa‘d’in hakemliğini kabul etmeyip kendilerine Ebû Lübâbe b. Abdülmünzir’in gönderilmesini talep ettiler. Ebû Lübâbe’nin Kurayza oğullarıyla arası iyiydi. Çünkü çocukları ve malları onların elindeydi. Peygamberimiz Ebû Lübâbe’yi onlara gönderince onlar: “Ne dersin, Sad’ın hükmüne razı olalım mı?” diye sordular. O da Sa‘d’ın onlar hakkındaki kararının boyunları vurularak öldürülmeleri olduğuna işaret etmek üzere boğazını gösterip onun hakemliğine razı olmamalarını îmâ etti. Ebu Lübâbe der ki: “Henüz ayaklarımı yerinden kıpırdatmadan Allah ve Rasûlü’ne ihânet ettiğimi anladım.” Çünkü Resûlullah (s.a.s.) onlardan Sa‘d’ın haklarında vereceği hükme razı olmalarını istemiş, o ise onları bundan vazgeçirmişti. İşte bunun üzerine bu âyet nâzil oldu.

Ebû Lübâbe, kendisini mescidin direğine bağlayıp ölünceye ya da Allah tarafından affedilinceye kadar yiyip içmeyeceğine yemin etti. Yedi gün sonra bayılıp düştü. Sonra Allah tevbesini kabul etti. Kendisine tevbesinin kabul edildiği, artık bağlarını çözüp evine gidebileceği söylenince: “Hayır vallahi, Resûlullah (s.a.s.) gelip bağlarımı çözmedikçe buradan ayrılmam” dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.) gelip bağlarını çözdü. Ebû Lübâbe: “Tevbemin tamam olması için, böyle bir günaha giriftar olduğum kavmimin bulunduğu bu memleketi terk edeceğim ve malımın tamâmını tasadduk edeceğim” deyince Resûlullah (s.a.v.): “Malının üçte birini tasadduk etmen yeter” buyurdu. (Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 238-239)

Görüldüğü üzere bu gibi durumlarda insanın ayaklarının kaymasına sebep olan en büyük tehlike mal ve evlattır.

Kaynak: kuranvemeali.com

İslam ve İhsan

KUR’AN’IN TEMEL KONULARI NELERDİR?

Kur’an’ın Temel Konuları Nelerdir?

KUR'AN'IN ANA KONULARI NELERDİR?

Kur'an'ın Ana Konuları Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.