Akıllı Kişinin Yapacağı Amel

Hüdâyî Hazretleri akıllı kimseyi nasıl tarif ediyor? Müslüman için en tehlikeli ve büyük gaflet nedir? Rahman suresi 7-8. ayetleri Müslümanları hangi hususta uyarıyor?

Hüdâyî Hazretleri buyurur:

Âkil isen hayra sa‘y et dâimâ

لَـيْـسَ  لِلْاِنْـسَـانِ  اِلَّا  مَـا  سَـعٰـى

“Akıllı isen, dâimî olarak hayra çalış. Zira âyet-i kerîmede; «İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.»[8] buyrulmaktadır.”

NE BÜYÜK BİR GAFLETTİR!

Cenâb-ı Hakk’ın bir imtihan âlemi ve mârifetullah mektebi olarak yarattığı kâinâta ibret nazarıyla baktığımız zaman görürüz ki; hiçbir şeyde bir hantallık, donukluk ve atâlet yoktur. Dünya, Güneş, Ay, yıldızlar ve galaksiler, ilâhî tayinle belirlenmiş olan vazifelerini, hiç aksatmadan yerine getiriyor, bunun için durmaksızın hareket ediyor.

Makro âlem gibi, mikro âlemde de durum farklı değil. Meselâ maddenin en küçük parçası denilen atoma bakıldığında; onun içinde de proton, nötron, elektron ve diğer kuarkların, müthiş bir hızla ve dâimî bir sûrette deveran hâlinde oldukları görülüyor. Yani cansız denilen cemâdat bile, dâimî bir hareketle Yaratıcıʼsının takdîr ettiği nizâma boyun eğmiş hâldedir.

Hâl böyle iken, mahlûkâtın en şereflisi olarak ve ahsen-i takvîm üzere / en güzel kıvamda yaratılmış olan insanoğlunun bu ilâhî tanzîmin dışında kalması, yaratılış gayesine aykırı şekilde davranması, sâlih amellerden, hayırlı gayret ve faâliyetlerden uzak durması, ne büyük bir gaflettir!

SAKIN DENGEYİ BOZMAYIN!

Nitekim Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmelerde:

“Göğü Allah yükseltti ve mîzânı (dengeyi) O koydu. Sakın dengeyi bozmayın!” (er-Rahmân, 7-8) buyuruyor.

Eğer insan, kâinattaki bu ilâhî nizâma aykırı şekilde, nefsânî bir atâlet içinde kalırsa, yahut gücünü Hakkʼın değil bâtılın emrinde kullanırsa, kendine yazık etmiş, âdeta muazzam bir hazineyi çöpe atmış olur.

Şâir Mehmed Âkif, Safahat’ında, insanı tembellik ve gafletten uyandırarak gayrete getirme maksadıyla şöyle der:

Yer çalışsın, gök çalışsın, sen sıkılmazsan otur!
Bunların hakkında bilmem bir bahânen var mı? Dur!
Mâsivâ[9] bir şey midir, boş durmuyor Hâlık bile:
Bak tecellî eyliyor bin şe’n-i gûnâgûn[10] ile.
Ey, bütün dünyâ ve mâfîhâ[11] ayaktayken yatan!
Leş misin davranmıyorsun? Bâri Allah’tan utan!..

Dolayısıyla;

‒Cenâb-ı Hakkʼın bizlere lûtfettiği ömür nîmetinin her ânını sâlih amellerle tezyîn etmeye çalışmalı,

‒İyilik ve takvâda yarışmalı,

‒Sâlih amellerimizi, hayır-hasenâtımızı, fedakârlıklarımızı hiçbir zaman kâfî görmeyip Allah yolunda hep daha fazlasını yapabilmenin gayreti içinde olmalıyız.

Zira fânîliğinin idrâki içinde olan bir müʼmin, aslâ boş duramaz, âtıl ve faydasız kalamaz. Bizler de canımızla, malımızla, elimizle, dilimizle, -hiçbir şeye gücümüz yetmezse- kalbî duâlarımızla, dâimâ hayırlı bir gayretin içinde olalım ki âhiretimizi tehlikeye atmayalım.

Diğer taraftan, ilâhî imtihan âlemi olan dünyada, sürekli hak ile bâtılın, îman ile küfrün, hayır ile şerrin mücâdelesi vardır. Bu mücâdelenin doğru tarafında peygamberler, sıddîklar, şehidler ve sâlih mü’minler bulunmaktadır; yanlış tarafında da şeytan ve avenesi, yani İslâm düşmanları…

İşte bu mücâdelede bir mü’minin atâlet sergilemesi, hissiz, nâdan, alık ve abus kalması da, gerçek bir îman şuuruyla aslâ bağdaşmaz. Bunun için mü’min; canıyla, malıyla, kâbiliyetleriyle, emeğiyle, çevresi üzerindeki tesiriyle, velhâsıl sahip olduğu bütün imkânlarla İslâm’ın muzafferiyeti, hakkın ve hayrın galebesi, şerrin ve bâtılın bertarafı uğrunda gayret sarf etmelidir. Zira bu gayretler, hem kulun âhirette vebalden kurtulmasına, hem de büyük ecirler kazanmasına vesîledir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2023 – Mayıs, Sayı: 447

İslam ve İhsan

AKILLI İNSAN KİMDİR?

Akıllı İnsan Kimdir?

AKILLI KİŞİ NE İÇİN ÇALIŞIR?

Akıllı Kişi Ne İçin Çalışır?

AKILLI İNSAN ZEYTİN AĞACI GİBİDİR

Akıllı İnsan Zeytin Ağacı Gibidir

DÜNYA VE AHİRET HAYATINDA SAADETİN İLK ŞARTI

Dünya ve Ahiret Hayatında Saadetin İlk Şartı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.