Akıllı Kişi Ne İçin Çalışır?

Akıllı kişi ne için çalışır? Hadisi şerif akıllı ve ahmak kişinin ayrımını nasıl yapıyor?

Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, akıllı ve ahmağı şöyle tarif buyururlar:

“Akıllı kişi, nefsine hâkim olup onu hesaba çekerek ölüm ötesi için çalışandır. Ahmak da nefsini hevâsına tâbî kıldığı hâlde Allah’tan (hayır) umandır.” (Tirmizî, Kıyâmet, 25/2459; İbn-i Mâce, Zühd, 31)

Nefsinin hevâsına uyduğu hâlde Allah’tan hayır ummak, nefis ve şeytanın şu tarzdaki aldatıcı telkinleriyle olur:

“Nasıl olsa Allah, Ğafûr ve Rahîm’dir, Merhametlilerin en merhametlisidir! Sen günahları işlesen de O affeder!..”

“Ben daha gencim, şimdi hevesimi alayım yaşlanınca vazifelerimi yaparım!”

Âyet-i kerîmede böyle aldanışlara karşı şöyle îkaz beyan buyurulmuştur:

“…Sakın o çok aldatıcı şeytan sizi Allâh’ın affına güvendirerek aldatmasın.” (Lokmân, 33; Fâtır, 5)

Zira;

Cenâb-ı Hak, kullarından sâlih amel, tevbe-i nasûh, takvâ ve istikamet istemektedir.

İnsan yaşayışına çok dikkat etmelidir. Hadîs-i şerifte buyurulur:

“Her kul öldüğü hal (amel) üzere diriltilir.” (Müslim, Cennet, 83)

Yani kul, nasıl bir hayat sürerse, öyle ölür ve nasıl ölür ise, öyle haşredilir.

Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz merhamet, af ve mağfiret sahibi olduğunu ifade eden «cemâl esmâsı»nın yanında, müstehak olanlara; azap, kahır ve ceza vereceğini bildiren, «celâl esmâsı»nı da unutmamak lâzımdır.

Dünya imtihanı için, insana terbiyeye muhtaç bir nefis verilmiş ve şeytan da ona musallat kılınmıştır.

Şeytan aldatma memuru. Nefis de bir başka aldatma ve aldanma memuru.

Bu iki ateşin arasında, insana düşen vazife nefse şeytanı ortak etmemektir. Nefsi ıslah ederek şeytanın şerrinden muhafaza olmaktır.

Nefs de şeytan da insana iç âleminde fısıldarlar. İnsan bu iç sesi; kendisi için hayırlı ve faydalı zannederse, aldanır. Nefs ve şeytan yanlış işleri süsler, güzel gösterirler.

Bugün şeytan ve nefsin fısıltıları çoğaldı. Televizyon, internet, moda ve reklâmların fısıltıları da buna ilâve oldu. Artık cep telefonları fısıldıyor, ekranlar, kulaklıklar, şeytânî vitrinler fısıldıyor. Bütün bu şerlerden muhafaza için, âzamî gayret lâzımdır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2020 Ay: Ağustos, Sayı: 186

İslam ve İhsan

DÜNYA VE AHİRET HAYATINDA SAADETİN İLK ŞARTI

Dünya ve Ahiret Hayatında Saadetin İlk Şartı

DÜNYA VE AHİRET HAYATININ ÖNEMİ NEDİR?

Dünya ve Ahiret Hayatının Önemi Nedir?

NEFİS MUHASEBESİ YAPTIN MI?

Nefis Muhasebesi Yaptın mı?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.