Afrika’da Neler Oluyor?

Afrika’nın Batı'ya kölelik dönemi sona mı eriyor? Sömürgeci Batılı ülkelere karşı başlayan başkaldırılar, Afrika’nın Batı'ya kölelik dönemini gerçekten sona erdirecek mi? Yoksa kıta üzerindeki güç mücadelesi, sömürgecilerin ulusal kimliklerinin değişmesinden öteye geçmeyecek mi? Filler tepişirken olan yine Afrika halklarına mı olacak?

Ukrayna savaşı patlak verdiğinde davulun Ukrayna’da çalacağı ama sesinin dünyanın dört bir tarafında yankılanacağı dillendiriliyordu. Öyle de oldu. Savaşın üzerinden geçen 16 ay zarfında yaşadıklarımız bunu doğruluyor. Artık sadece Kiev değil Moskova da bombalardan nasibini alırken küresel düzlemde savaşın sosyal, ekonomik ve jeopolitik yansımalarına tüm dünya yakından şahitlik ediyor.

Uzun zamandır bir güç mücadelesine sahne olan, değişim rüzgârlarının estiği Afrika şu sıralar Ukrayna-Rusya ekseninde çalan davulun sesinin yankılandığı coğrafyalardan biri olarak ön plana çıkıyor. Kendi iç dinamikleri kadar Batı ile Rusya arasındaki soğuk savaşın etkilerinden de kaynaklanan bir değişim, bir dönüşüm içerisinde kara kıta. Afrika’daki bu değişimi; “Afrika’nın Batı'ya kölelik dönemi bitti” diye tanımlıyor Burkina Faso’nun genç Devlet Başkanı İbrahim Traoré.

Evet, sömürgeci Batılı ülkelere karşı bir başkaldırı diyebileceğimiz bu değişim sürecinin ne getirip ne götüreceği pek de öngörülemiyor doğrusu. Bu yeni süreç iddia edildiği gibi Afrika’nın Batı'ya kölelik dönemini gerçekten sona erdirecek mi? Yoksa kıta üzerindeki güç mücadelesi, sömürgecilerin ulusal kimliklerinin değişmesinden öteye geçmeyecek mi? Filler tepişirken olan yine Afrika halklarına mı olacak?

 Velhasıl, Afrika’nın sancılı bölgesi Sahel’de Batı açısından son kale olarak adlandırılan Nijer’de gerçekleşen darbenin ardından gözler yeniden Afrika’daki güç mücadelesine çevrildi. Bu ayki dünya gündemi sayfalarımızda dosya konumuz Afrika üzerindeki güç mücadelesi olacak. Nijer’deki darbeden hareketle, özelde Sahel bölgesi genelde de Afrika’da ne olup bittiğini anlamaya çalışacağız.

AFRİKA’NIN EN SANCILI BÖLGESİ SAHEL

Nijer ile birlikte Moritanya, Senegal, Mali, Çad, Sudan, Burkino Faso ve Nijerya'yı içine alan Sahel bölgesi Afrika’nın en sancılı bölgesi olarak biliniyor. En sancılı bölgesi zira Afrika genelinde gerçekleşen 217’den fazla darbenin yarısı bu bölgede oldu. Bölgede yaşanan darbeler haliyle istikrarsızlığa, istikrarsızlık hem ekonomik hem güvenlik anlamda ciddi problemleri beraberinde getirirken terör örgütlerine de alan açtı.

İstikrarsızlığı ve darbeleriyle nam salmış Sahel bölgesinin kritik ülkesi Nijer’de 26 Temmuz günü yeni bir darbe daha yaşandı. Nijer’in ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Barzoum, bizzat kendisini korumakla görevli başkanlık muhafızları tarafından devrildi. Böylece 2020’de Mali’de, 2022 yılında Burkina Faso’da ve son olarak Nijer’de art arda gerçekleşen darbelerle Fransa yanlısı yönetimler devrildi. Nijer'deki bu son darbeyle birlikte, batıdaki Mali'den doğudaki Sudan'a kadar uzanan Sahel bölgesinin neredeyse tamamı askeri rejimlerin kontrolüne girdi. Batı sömürgeciliği için yıkım olarak görüldü bu tablo.

25 milyon nüfuslu ve %80’i Müslüman olan Nijer, yüzölçümü bakımdan Batı Afrika'nın en büyük ülkesi. Uranyum, petrol ve altın gibi önemli yer altı kaynaklarına sahip. Dünya uranyum üretiminin %7'sini karşılayan Nijer, dünyanın en büyük 5. uranyum üreticisi durumunda.

Fransa, nükleer santralleri için Nijer’den çok ucuza aldığı uranyum ile kendi elektrik ihtiyacının %70’ini temin ederken, Nijer vatandaşlarının sadece %18’inin elektriğe erişebiliyor olması, nüfusunun %40’ından fazlasının aşırı yoksulluk içinde yaşıyor olması calib-i dikkattir.

-Mali ve Burkina-Faso’dan kovulmaları sonrası Nijer, Sahel bölgesinde Batılı askerî üslere ev sahipliği yapan tek Batı müttefiki ülke olarak kalmıştı aynı zamanda. Ülkedeki Fransız ve ABD üslerinin bulunmasının gerekçesi “terörle mücadele” olarak lanse edilse de sömürü düzenini tahkim etmek ya da bir diğer ifadeyle kamufle etmek için kullanılıyordu.

ARTAN JEOPOLİTİK ÖNEM REKABETİ DERİNLEŞTİRDİ

Nijer ve Sahel bölgesi ön plana çıksa da aslında artan önemi nedeniyle genel anlamda Afrika kıtası üzerinde bölgesel ve küresel aktörler arasında çok ciddi bir rekabet yaşanıyor. Afrika neden mi önemli? Dünyadaki tarım arazilerinin yüzde 60’ı, küresel petrol arazilerinin yüzde 9,6’sı, kobaltın yüzde 90’ı, manganezin yüzde 70’i ve yıllık uranyum üretiminin yüzde 18’i Afrika’ya ait. Ayrıca küresel altın arzının yarısı ve elmas üretiminin de yüzde 45’inden fazlası yine Afrika ülkeleri tarafından gerçekleştiriliyor. Tüm bu tablo Afrika’nın neden küresel aktörlerin odağında olduğu sorusunun cevabını veriyor.

Jeostratejik konumu, denizaşırı limanları, Asya ile Avrupa arasında önemli kavşak noktasında olması ve dahi genç, dinamik bir işgücüne sahip olması, tüketici tabanının genişlemesi dünya ticaretinde Afrika’yı ilgi odağı haline getiren sebepler olarak sıralanıyor.

Burkina Faso’nun genç Devlet Başkanı İbrahim Traoré’nin Afrika’daki güç dengesindeki değişime işaret eden “Afrika’nın Batı'ya kölelik dönemi bitti” tespitine yeniden dönecek olursak…

Dünyanın ilgi odağı haline gelen Afrika’da “Batı'ya kölelik dönemi bitti” demek için belki henüz erken, ancak Mali, Burkina Faso ve Nijer’de olduğu gibi yıllar boyu kıtanın kanını emen Fransa gibi sömürgecilere; “defol” diyerek kovan bu başkaldırı sürecinin arkasının geleceğini öngörmek mümkün.  Batılı yayın organlarında da bu kaygı dillendiriliyor, Batı’nın kıtadaki nüfuzunun eridiğine ilişkin analizler yayınlanırken, Çin, Rusya ve Türkiye kıta genelinde güç boşluğunu dolduran, ekonomik ve siyasi nüfuzlarını hızla artıran ülkeler olarak gösteriliyor. Nüfuzları erimeye başlasa da Afrika hâlâ, Batının sömürgeci geçmişinin etkilerinden kurtulabilmiş değil. Birçok Afrika ülkesi geliştirdiği ilişkilerle Batı’nın sömürgeci geçmişinin etkilerinden kurtulmaya çalışıyor.

RUSYA NÜFUZ ARAYIŞINDA

Rusya, Ukrayna savaşı sonrası Batı dünyası ile hemen her alanda her coğrafyada kozlarını paylaşıyor. Afrika kıtası üzerinde de Batı dünyası ile bir hesaplaşma içerisinde Putin yönetimi. Kıta üzerindeki nüfuzunu derinleştirmeye çalışırken, silah satışı ve güvenlik anlaşmalarıyla yani ağırlıklı olarak sert gücünü bir koz olarak kullanıyor. 2020’de Mali’de 2022’de ise Burkina Faso’daki darbeler sonrası cunta yönetimleriyle askeri anlaşmalar yapan Putin yönetimi Sahel bölgesindeki güç mücadelesinde Rusya’yı önemli bir aktör olarak ön plana çıkarttı. Söz konusu ülkeler de Rusya’nın sert gücünü bir anlamda Batı’ya karşı denge unsuru olarak kullanmayı tercih ediyorlar. Nijer’de darbe sonrası sokaklarda Rus bayraklarının sallanmasının darbenin arkasında Moskova olmasından değil Batı’ya karşı Rusya’nın denge unsuru olarak kullanma amacından kaynaklandığının altı çiziliyor bölgeye ilişkin yapılan analizlerde.

Rusya’nın Afrika’daki nüfuzunu derinleştirirken elindeki bir diğer kozu tahılı oldu. Gıda krizindeki kıta ülkelerine bedava tahıl taahhüdünde bulunan Putin yönetimi bununla da kalmayıp geçen ay düzenlediği Rusya-Afrika zirvesinde tüm Afrika’nın 23 milyar dolarlık borcunu bir kalemde silerek, Afrika’da Batı ile giriştiği nüfuz mücadelesinde bir anlamda sert gücünün yanı sıra yumuşak gücünü de kullanmaya çalışmakta.

ÇİN’İN TARTIŞILAN “BORÇ TUZAĞI STRATEJİSİ”

Çin’in Afrika kıtası üzerinde etki üretme çabaları ise çok daha öncelere dayanıyor. Pekin yönetiminin bu anlamda bir hayli mesafe kat ettiği söylenebilir. Çin’in kıta üzerinde etki üretme noktasında kullandığı en etkili strateji ise ekonomik yardımlar. Ancak Çin’in ekonomik gücü ile Afrika’da etki üretme çabaları, uluslararası analizlerde “borç tuzağı stratejisi” olarak tanımlanıyor. Borç verip, ülkelerin borçlarını geri ödeyemedikleri durumlarda kilit önemdeki varlıklarına el koyduğu iddiasını Pekin yönetimi yalanlasa da bu noktada kimi somut örnekler veriliyor. Dünyada borç veren ülkeler arasında ilk sıralarda yer alan Çin’in Afrika ülkelerine de 150 milyar doları geçkin kredi sağladığı biliniyor.

AÇILIMDAN ORTAKLIĞA TÜRKİYE'NİN AFRİKA POLİTİKASI

Türkiye de özellikle son yıllarda gerçekleştirdiği açılımlarla kıta üzerinde askeri, ekonomik ve siyasi nüfuzunu derinleştiren ülkelerden biri olarak ön plana çıktı. Siyasi ve ekonomik ilişkilerin yanı sıra birçok Afrika ülkesiyle gerçekleştirilen savunma anlaşmaları Batı medyasında en çok yer alan haberler arasında. Türkiye, 20’yi aşkın Afrika ülkesine savunma sanayi ürünleri ihraç etti. Bu noktada şu hususun altını çizmek gerekiyor. Türkiye’nin savunma sanayisi ile Batı’nın birçok ülkeye karşı yıllar boyu bir şantaj aracı olarak kullandığı silah teknolojisi tekelini kırması Afrika’da Batı karşıtı çıkışları motive eden önemli nedenlerden biri olarak gösteriliyor.

Türkiye’nin Afrika’daki etkisini artırırken elindeki diğer önemli kozlarından biri de sömürge geçmişi olmaması, kazan-kazan formatında muhataplarıyla göz hizasında ilişki kurması, özellikle yumuşak gücü sivil toplum örgütleriyle Afrika halkları nezdinde bıraktığı olumlu intibalar Türkiye’nin kıta üzerinde ürettiği etkiyi daha hızlı derinleştirdi.

DARBELER VE TÜRKİYE’NİN YAKLAŞIMI

Türkiye, 2020’den beri üst üste darbelerin yaşandığı Mali, Burkino Faso ve Nijer gibi özellikle Fransa ile derin görüş ayrılığı yaşayan Sahel bölgesindeki ülkelerle son dönemde olumlu ilişkiler geliştirdi. Söz konusu ülkelerle SİHA satışlarını da ihtiva eden savunma sanayi anlaşmaları yapıldı. Mali ve Burkina Faso darbelerinde olduğu gibi Nijer’deki darbe sonrası Türkiye’den yapılan açıklamalarda; “Türkiye’nin olayları derin endişe ile takip ettiği dost ve kardeş Nijer’de anayasal düzen ile toplumsal barış ve istikrarın bozulmamasını temenni ediyoruz” şeklinde nispeten temkinli bir dilin kullanıldığı görüldü.

NİJER’E ASKERİ MÜDAHALE KAPIDA YA SONRASI…

Nijer’e askeri müdahalede bulunulacak mı? Bu satırların kaleme alındığı günlerde gündemdeki soru buydu? Nijer’deki darbeyi bertaraf etmek isteyen Macron yönetimi “Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu” (ECOWAS) üzerinde ciddi bir baskı kurarak askeri müdahale talebinde bulunuyordu. Bu satırlar kaleme alındığı günlerde Nijer’e askeri müdahale tarihinin netleştiği dahi ileri sürülmüştü. Ancak bu müdahalenin muhtemel sonuçlarının öngörülemediğini belirtiyor Batı medyası. Zira, müdahalenin bölgesel bir savaşı tetikleme ihtimali bir hayli yüksek. Sudan’da aylardır süren iç savaşın bölgeye yönelik tehditleri sürerken bir de Nijer üzerinde yeni bir savaşın patlak vermesi Batı Afrika’daki mevcut kaotik ortamın daha da kötüleşmesine neden olabilir. Bölgedeki insani dramın çok daha kötüleşmesi, Avrupa’ya yönelen göçmen sayısının kat ve kat artması demek. Batı medyası bu endişesini dile getiriyor.

Sonuç olarak Afrika’da ciddi bir değişim rüzgârı esiyor. Ancak bu değişimin ne getireceği ne götüreceği merak konusu. Sömürgecilerden boşalan güç boşluğunu kimin, nasıl dolduracağı sorusunun cevapları önemli. Sömürgecilerin boşluğunu yeni sömürgeciler mi dolduracak? “Borç tuzağı stratejisi” ile hareket eden Çin mi, bulundukları her yerde işledikleri insan hakları ihlalleri ile tartışılan paramiliter gücü Wagner ile Afrika’da nüfuz arayışındaki Rusya mı? Kıta üzerindeki güç mücadelesinin, sömürgecilerin ulusal kimliklerinin değişmesinden öteye geçmeyeceği gibi bir endişe söz konusu. Velhasıl Afrika’daki güç mücadelesini daha çok konuşacağız.

Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 451

İslam ve İhsan

AFRİKA NASIL HRİSTİYANLAŞTI?

Afrika Nasıl Hristiyanlaştı?

AFRİKA NEDEN CAZİBE MERKEZİ?

Afrika Neden Cazibe Merkezi?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.