Abdullah İbni Ebû Bekir (ra) Kimdir?

Abdullah İbni Ebû Bekir es-Sıddîk radıyallahu anh Rasûllullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin Mekke'den Medine'ye hicreti sırasında Sevr Mağarasında istihbarat görevlisi bir yiğit... İlk müslümanlardan... Zekî, kabiliyetli, becerikli, cesur genç bir sahâbî...

O, Mekke'de doğdu. Babası Hz. Ebû Bekir (r.a)'ın davetiyle küçük yaşta İslâm'la şereflendi. Annesi Kaatile binti Abdiluzza'dır. Esma radıyallahu anhâ ile öz, Aişe radıyallahu anhâ annemizle baba bir kardeşdir.

İSLÂM TARİHİNE GEÇEN VAZİFE

O, çok anlayışlı, zekî ve becerikli bir gençti. İki Cihan Güneşi Efendimizin Medine'ye hicretleri sırasında büyük hizmetler yaptı. Sevr Mağarasında bulundukları üç gün boyunca Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimiz ile babası Hz. Ebû Bekir (r.a)'ın istihbarat hizmetlerini üstlendi. Babasının direktiflerini harfiyyen yerine getirdi. Kimseye bir şey hissettirmedi. Sırrını saklamasını bildi. Her gece Sevr Mağarasına gelir, gündüz şehirde olan bitenleri anlatırdı. Seher vakti olunca yanlarından ayrılır, sabah halkın arasına katılırdı.Gündüzleri, Mekke'de Kureyşliler arasında bulunur, toplantıları takip ederdi, Efendimiz aleyhinde konuşulan sözleri toplar ve onun hakkında alınan kararları araştırıp öğrenirdi. Müşriklerin kurmak istedikleri hile ve tuzakları duyduğunda onları iyice inceleyip anlamaya çalışırdı. O bilgileri zihninde sağlam bir şekilde muhafaza ederdi. Akşam karanlığı etrafı kaplayınca, gizlice Sevr Mağarasına giderdi. Şehirde olup biten hadiseleri, konuşulanları, tuzakları Efendimize tek tek haber verir, heyecanla aktarırdı. Geceyi mağarada geçirdikten sonra, alaca karanlıkta yine kimseye görünmeden tekrar Mekke'ye dönerdi.

Abdullah çocuk denecek yaşta idi. Fakat son derece önemli bir görev yapmaktaydı. Bu tehlikeli vazifeyi yerine getirme konusunda hiç tereddüt etmedi. Çok cesurca hareket etti. İstihbarat işini başarıyla tamamladı. Babasının evde kalan 5 bin dirhem parasını da alıp getirdi. Onun bu hizmeti adının İslâm Tarihine geçmesine sebep oldu. Hz. Âişe (r.anha) üvey kardeşinin bu son derece tehlikeli işteki başarısını takdir eder ve muvaffakıyyetini onun cesaretli, akıllı ve becerikli oluşuyla açıklardı.

Abdullah İbni Ebû Bekir (r.a), Fahr-i Kâinat (s.a) Efendimizin sağlık sıhhat ve emniyet içinde Medine-i Münevvere'ye ulaştığını öğrenince âilesiyle birlikte kendisi de hicret etti. Sevgili Peygamberimiz onu Ali İbni Ebi Tâlib ile ahiret kardeşi ilânetti. Abdullah, aşere-i mübeşşereden Said İbni Zeyd (r.a)'ın kız kardeşi Âtike ile evli idi. Abdullah İbni Ebi Bekir (r.a) Mekke fethinde bulundu. Sonra Huneyn Gazvesine katıldı. Huneyn'den kaçan Sakif ve Hevâzinliler'in toplanmalarına mani olmak istedi. Onların sığınıp saklandıkları Tâif kalesini muhasara etti. Burada kahramanca çarpıştı. Kendisine bir ok isabet etti ve şiddetli yaralandı. Medine-i Münevvere'ye yaralı olarak döndü. Bir süre sonra iyileşti gibi oldu. Fakat daha sonra bu yara tekrar açılmaya başladı.

Hz. Ebû Bekir (r.a)'ın hilafetinin başlarında idi. Hicretin onbirinci senesinin Şevval ayında açılan bu yara bir daha kapanmadı. İyileştirme imkânı bulunamadı. Büyüdüve derinleşti. Nihayet Abdullah'ın şehadetine sebeb oldu. Cenaze namazını babası Hz. Ebû Bekir (r.a) kıldırdı. Kabrinede Hz. Ömer (r.a) ile kardeşi Abdurrahman İbni Ebi Bekir (r.a) yerleştirdi. Taif şehidlerinden sayıldı.

HZ. EBÛ BEKİR'İN YÜREĞİNİN IZDIRABI

Onun vefatından bir müddet sonra Hz. Ebû Bekir (r.a)'a Sakif heyeti geldi. O sırada Abdullah'ın ölümüne sebeb olan ok yanında idi. Heyettekilere: "İçinizde bu oku tanıyanınız var mı?" diye sordu. Sa'd İbni Ubeyd: "Bu oku ben yonttum. Ucunuben sivrilttim. Tüyünü ben taktım. Bunu atan da benim" dedi. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir (r.a) büyük bir metanetle: "Bu ok, Abdullah'ı şehid eden oktur. Senin elinle ona şehidlik şerbetini içiren, onun eliyle seni öldürtmeyen Allah'a hamdolsun. Allah'ın himayesi geniştir." diyerek yüreğinin ızdırabını nâzik bir uslûbla dile getirdi

Ne metanet!... Ne teslimiyet!.. Ne nezâket!.. Ne vakur bir hareket!.. Lidere böylesi hareket gerek... Zulum ve esâret âcizlik olsa gerek... Af ve musamaha en güzel meziyet!... Allah'ım bizlere de hep güzel meziyetler nasib et!... Amin.

Abdullah İbni Ebi Bekir (r.a)'dan bir hadis-i şerif nakledildiği rivayet edilir. O da Mute harbinde İslâm ordusu kumandanlarının şehid oluşlarını Rasûlullah (s.a)'in Medine'de Mescid-i Nebevi'de haber verişine dairdir. Efendimizin bu mucizesini haber vermesiyle rivayeti kitaplara geçmiştir. Cenab-ı Hak'tan şefaatlerini niyaz ederiz. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 2000 - Nisan, Sayı: 170, Sayfa: 039

İslam ve İhsan

HİCRET YOLUNDAYKEN SEVR DAĞI'NDA YAŞANANLAR

Hicret Yolundayken Sevr Dağı'nda Yaşananlar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.