Şeytanın En Büyük Tuzağı

Allah'ın Müslümanlara olan merhameti aşikârdır. Tövbe kapısı son ana kadar açık bırakılmıştır ta ki mümin bu merhameti suistimal etmesin. Şeytanın bizleri, Allah'ın (cc) affıyla aldatması şeytanın en büyük tuzaklarındandır. İşte şeytanın bu vesvesesine karşı müminin sergilemesi gereken tavrı.

Allah Teâlâ; fısk u fücur, zulüm ve küfürde ısrarcı olanlara لاَ يَهْد۪ى ifadesiyle hidâyet etmeyeceğini beyan buyurmuştur. Bu gaflet ve günahlar; her tekerrürde, kalbe kara noktalar bırakarak, sonunda onu kapkara bir zindana döndürür. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut dahha da katıdır…” (el-Bakara, 74)

Yani Rabbinin Kahhār, Mudill isimlerini kendine celbeden, insanın kendi davranışlarıdır. Hidâyet isteyen de, hidâyetin esbâbına sarılmalı; yalvara yalvara O cömertlik, rahmet ve merhamet kapısından dilenmelidir.

Şeytan da; insana olan hasedi, kini ve gururundan dolayı, ezelde Mudill isminin mazharı olmaya tâlip olmuştur. İnsanoğlunu azdırmaya, cehenneme doldurmaya ahdetmiştir.

Şeytan gaflet ehlini, Allâh’ın affıyla aldatır;

“Nasıl olsa Allah Gafûr’dur / çok mağfiret sahibidir; Rahîm’dir / çok merhametlidir. Nasıl olsa seni de affeder.” der.

Fakat o mel‘un şeytan;

“Aman, Rabbinin azâbı pek şiddetlidir. O, Aziz’dir, Kahhâr’dır.” demez, bu hakikatleri hiç hatıra getirmez.

SEN GENÇSİN TEVBE EDERSİN

Şeytan; bulunduğu hâlden suçluluk duyan insanı, gelecekte tevbe edip düzelebileceği umutlarıyla da kandırır. Günahların aldatıcı, fânî câzibesinden kendini koparamayan nefislere bu mavallar, masal gibi gelir. Gaflet uykusuna daldıkça daldırır. Hazret-i Yûsuf’u kuyuya atmayı, öldürmeyi düşünen kardeşleri; yaptıkları bu cürmü farkında olarak, yani bile bile işlediler. Kendilerini;

“Sonradan tevbe eder, biz de sâlihlerden oluruz!” diye kandırdılar, avuttular.

Bugün ise;

“Sen gençsin, sonra tevbe edersin. Bir seferlik fâize girsen ne olur ki! Gençlikte bu kadarcık günah bir şey değil! Şimdi tahsildesin, tesettüre sonra dikkat edersin…” gibi şeytânî telkinler çoğalmaktadır.

Hâlbuki herkes için hiç ummadığı bir zaman ve mekânda son nefes âniden geliverir!

Nitekim Hazret-i Ali  -radıyallâhu anh– buyurur:

“İnsanlar uykudadır. Ölümle uyanırlar…”

Dünya hayatına berbat, perişan bir vaziyette vedâ etmiş niceleri vardır ki; bir gün tevbe edip, hâllerini ıslah etme hayali boğazlarında bir ukde olarak kalakalmıştır.

“Yâ Rabbî! Beni geri döndür de sâlih bir kul olayım, sadaka vereyim, ibâdet edeyim!” diye nice yalvarsa da, geçen geçmiş olacaktır.

DÜŞÜNMEMİZ GEREKEN AYETİ KERİME

Âyet-i kerîmede buyurulur:

“O gün cehennem getirilir; insan o gün (her şeyi) anlar, fakat o anlamadan ona ne fayda?!.” (el-Fecr, 23)

Yine Cenâb-ı Hak cehennemden bir manzara sergiler:

“Onlar orada şöyle feryat ederler:

«–Rabbimiz! Bizi çıkar, (önce) yaptığımızın yerine iyi işler yapalım!»

(Onlara şöyle cevap verilir:)

«–Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi?

Size îkāz edici (bir peygamber) de gelmedi mi? (Niçin inanmadınız?)

Şimdi tadın (azâbı)!

Zâlimlerin yardımcısı yoktur!»” (Fâtır, 37)

Bir de; Bir Müslüman, toplumun şu anki vaziyetine bakarak kendisini üstün görmemeli. Zira Cenâb-ı Hak, bizlere nümûne-i imtisal olarak asr-ı saâdet toplumunu misal göstermektedir. Âyet-i kerîmede; Allâh’ın rızâsına ve gerçek kurtuluşa ermek için yegâne yol, şöyle gösterilir:

“(İslâm dînine girme husûsunda) öne geçen ilk muhâcirler ve ensar ile onlara güzellikle tâbî olanlar var ya; işte Allah onlardan râzı olmuştur, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.” (et-Tevbe, 100)

İnsanı gaflete dûçâr eden bir başka husus da, gaflet ehlinin sayıca çokluğudur.

Kaynak: osmannuritopbas.com

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.