Bel'am Bauranın Hikayesi

Rivâyete göre, Şam’da yaşayan Kenânîler, özellikle de Belka Kabilesi kâfirdi ve Allah tanımazlıkta o kadar çok ileri gitmişlerdi ki, Cenab-ı Hakkın işareti ile bu zulmün bitmesi için Hazret-i Mûsâ komutanlığındaki İsrailoğulları’nın bu millet ile savaşıp zulme son vermeleri emredildi.

Mûsâ -aleyhisselâm- Allah Teâlâ’nın emrine itaat edip Şam’ı fethetmek için ordusu ile harekete geçti.

O sırada Şam’ın Belka köylerinden Bala’da Bel’am bin Baûrâ isminde “ism-i a’zam”ı bilen, duâlarına icâbet edilen büyük bir âlim yaşamaktaydı. Kenânîler, içine düştükleri bu tehlikeli durumdan kendilerini kurtarması için Bel’am’ın kapısını çaldılar. Bel’am’a, “Musa bin İmran’ın kendilerini yurtlarından sürmek ve öldürmek üzere ülkelerine geldiğini, ülkelerine İsrailoğulları’nı yerleştireceğini, kendilerinin gidecek hiçbir yerleri olmadığını, bu belanın def’i için Mûsa ve ordusuna bedduâ etmesini” istediler.

Bel’am, onlara Allâh’ın elçisi için bedduâ edemeyeceğini, inananların ve meleklerin Hazret-i Mûsâ ile beraber olduğunu, Allâh’ın dostlarına bedduâ etmenin çok büyük vebali olduğunu” söylese de azgın ve îmansız Belka halkı ısrarlarına devam ettiler. Birçok hediyelerle gelip dünyalıklar vaat ettiler. Bel’am bunlara itibar etmeyince, durumu zâlim hükümdarlarına bildirdiler.

Hükümdar, bedduâ etmediği takdirde kendisini idam ettireceği tehdidinde bulunup idam sehpasını kurdurdu. Kimsenin sözünü dinlemeyen Bel’am’ın en büyük zaafı karısıydı. Bel’am’ın hanımına karşı düşkünlüğü vardı, onu çok severdi. Kavmi, hiçbir zaman karısının sözünden çıkmayan Bel’am’ı, karısını kandırmak sûretiyle ikna etmeye karar verdi. Hediyelerle Bel’am’ın karısını kandırdılar. Kadın, hediyelerin şatafatından kocası ile konuşup ikna etmeye karar verdi:

“-Bunlar bizim yakınlarımız!.. Üzerimizde komşuluk hakları var. Darda kalana yardım etmek görevimizdir. Şimdi yakınlarımız, büyük bir sıkıntı ile karşı karşıyalar. Senin gibi bir adam, nasıl olur da komşusuna yardımdan kaçınır. Mûsâ ve ordusu, Allâh’ın emri olmadan kendi istekleriyle ülkemizi istilâ ediyorsa, hepimize çok yazık olacak!” dedi.

Başarılı olmak için son kozunu kullandı; Mûsâ ve ordusunun topraklarından gitmesi için bedduâ etmediği takdirde kendisinden boşanacağını bildirdi. Uzun uğraşmalar sonucunda, kadın, Bel’am’ı ikna etti. Nihayet Bel’am, Mûsâ -aleyhisselâm-’ın aleyhine duâ etmeyi kabul etti.

DİLİME ALLAH HAKİM OLDU BEDDUA EDEMİYORUM

Bel’am’a, o gece rüyasında:

“-Ey Bel’am, helak olacaksın!..” denilse de karısının baskıları ve teklif edilen nimetler gözünü kör etti ve rüyasındaki ikazı önemsemedi.

Sabah olduğunda, her zamanki gibi eşeğine binerek duâ ve niyazda bulunduğu Husban Dağı’na çıkmak için yola koyuldu. Eşek dağa tırmanmak istemediği için devamlı çökmekte, Bel’am da kalkıncaya kadar eşeği dövmekteydi. Çaresiz eşek dile gelip:

“-Bel’am nereye gidiyorsun? Meleklerin önümde durarak beni yolumdan çevirdiklerini görmüyor musun?” dese de Bel’am, bütün gücü ile eşeği döverek dağa çıkıp beddua etmeye başladı.

Bedduâ ederken Allâh’ın bir mûcizesi olarak, dili kendi kavmine bedduâ edip, Hazret-i Mûsa kavmi için hayır duâ etmekteydi. Bel’am, Allâh’ın duruma müdahale ettiğini, dünyasını da âhiretini de kaybettiğini anladı. Dili, köpek dili gibi ağzından sarkmış, salyaları etrafa saçılmaktaydı.

Durumun garâbetini gören kavmine:

“-Dilime Allah hâkim oldu, beddua edemiyorum! Dünya ve âhiret ellimden gitti, hileye başvurmaktan başka çaremiz yok!.. Size bir akıl vereyim, onu yapın; belki de kurtulursunuz!” deyip kabilesinin güzel kızlarını İsrailoğulları’nın içine salıvermelerini, kızların askerlere hiç karşı çıkmayıp onları yoldan çıkarmalarını tavsiye etti.

Kavim, kızları askerlerin içine salsa da belli bir zaman sonra Hazret-i Yûşâ komutasındaki ordu tarafından Belkalılar hezîmete uğramışlar Bel’am da öldürülenler arasında yerini almıştı.

Kaynak: Fatma Hâle Sağım, Şebnem Dergisi, 132. Sayı, Şubat 2016

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Allahın yolundan dönmeyelim Allahım sen bizi sensiz koyma bizi dogru bildiyimiz din yolumjzda sapdirma amin kendimizi sana teslim ediyoruz bizi cehennen ehlinden oımaya izin verme

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.