Zeyd İbni Erkam (ra) Kimdir?

O, İki Cihan Güneşi Efendimiz’den doksan hadis rivayet etti. Yaşlılık döneminde kendisine hadis sorulduğunda artık ihtiyarladığı için unutmaya başladığını ve hadis nakletmenin zorluğunu ileri sürerek rivayette bulunmadı. Zeyd’in naklettiği birçok hadis, Kütüb-i Sitte’de ve diğer hadis kitaplarında yer aldı. Bunlardan tekrarlarıyla birlikte seksen dördünü Ahmed b. Hanbel “Müsned”ine almıştır. (IV, 366-375)

Zeyd, hadis rivayet etme ve sorulan her şeye cevap verme konusunda çok titiz davranırdı. Onun bu hâlet-i rûhiyesi şu rivayetlerde görülmektedir:

“-İbni Ebi Evfa’dan: Zeyd ibni Erkam’ın yanına geldiğimizde ona: “-Rasûlullah’dan bize hadis naklet!” derdik. O da: “Biz yaşlandık, unuttuk. Allah Rasûlünden hadis nakletmek mesuliyetli bir şeydir” derdi. (İbn Asakir, Kenz, V/239 ; Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, 3/518)

Zeyd ibni Erkam, Berâ ibni Âzib radıyallahu anh ile ortak ticaret yaptığı için ticarete dair, özellikle de altın ve gümüş paraların birbiriyle değişimi konusunda bilgi sahibiydi. Ama fıkhî konularda her sorulan soruya cevab vemezdi. Kendisinden daha iyi bilenlere yönlendirirdi. Bu konu ile ilgili olarak Ebu Minhâl’den şunlar nakledilir:

“-Zeyd ibni Erkam ve Bera ibni Âzib’e, altın ve gümüş mübadelesini sordum. Hangisine sorduysam cevab alamadım. Bu konuda titiz davranıyorlardı. Ben birinin yanına vardığımda diğer kardeşine yönlendiriyor ve: “Ona gidip sorun. O benden daha hayırlı ve daha âlimdir” diyordu. (İbn Abdilber, Câmi, II/166)

DAR'ÜL ERKAM

Yine onun hassasiyetini gösteren şu hadisi, tâbiin neslinden Kufe’li bir âlim şöyle nakleder:

“-Yezîd İbni Hayyân’dan: Birgün Husayn İbni Sebre ve Amr İbni Müslim ile beraber Zeyd ibni Erkam’ın evine gittik. Yanına oturduğumuzda Husayn İbni Sebre söze başladı ve:

“-Ey Zeyd! Sen pek çok lutfa nâil olmuş bir kimsesin. Rasûlullah’ı gördün. Sözünü dinledin, onunla birlikte savaşlara katıldın ve arkasında namaz kıldın. Doğrusu büyük saâdete erdin. Ey Zeyd! duyduklarını bize de anlat!” dedi. Bunun üzerine Zeyd ibni Erkam radıyallahu anh şunları söyledi:

“-Yiğenim! Vallahi çok yaşlandım. Aradan çok zaman geçti. Rasûlullah’dan duyup öğrendiklerimin bir kısmını unuttum. Bu sebeple size anlattıklarımı öğrenin. Anlatmadıklarım hususunda da beni zorlamayın.”

Zeyd sözlerine devamla dedi ki: Birgün Rasûlullah, Mekke ile Medine arasındaki Hum suyu başında ayağa kalkarak bize bir konuşma yaptı. Allah’a hamd ü senâdan sonra bize şöyle öğüt verdi:

“-Ey insanlar! Ben de bir insanım. Yakında Rabbi­min elçisi bana da gelecek ve ben onun dâvetine uyup gideceğim. Size iki önemli şey bırakıyorum. Biri, insanı doğruya götüren bir rehber ve nur olan Allah’ın Kitâbı Kur’an’dır. Ona yapışın ve sımsıkı sarılın!” buyurdu. Kur’an’a sarılma ve ona bağlanma konusunda tavsiyelerde bulundu. Sonra sözüne şöyle devam etti:

“Size bir de Ehl-i beyt’imi bırakıyorum. Allah’dan korkun da Ehl-i beyt’ime saygılı davranın! Allah’dan korkun ve Ehl-i Beyt’ime saygılı davranın!.” buyurdu.

EHL-İ BEYT KİMDİR?

Husayn İbni Sebre tekrar söze girdi ve: “-Ey Zeyd! Peygamber’in Ehl-i Beyt’i kimdir? Hanımları da Ehl-i Beyt’inden değil midir?” diye sordu.

Zeyd dedi ki: “-Hanımları da Ehl-i Beyt’indendir. Fakat onun asıl Ehl-i Beyt’i, kendisinden sonra da sadaka almaları haram olanlardır.”

Husayn: -Sadaka almaları haram olanlar kimlerdir? diye sordu.

Zeyd: -Ali’nin ailesi, Akîl’in ailesi, Ca’fer’in ailesi ve Abbas’ın ailesidir, dedi. Husayn: -Bunların hepsine sadaka almak haram mıdır? diye sorunca Zeyd ibni Erkam: -Evet, cevabını verdi. (Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 36)

RASÛLULLAH'IN BIRAKTIĞI İKİ ÖNEMLİ ŞEY

Bir başka rivayete göre Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:

“-Size iki önemli şey bırakıyorum. Bunlardan biri Allah’ın Kitâb’ıdır. O Allah’ın ipidir. Ona yapışan doğru yolu bulur. Onu bırakan da yolunu sapıtır.” (Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 37. Riyazussalihin Terceme ve Şerhi, c. 2, s. 647)

Zeyd ibni Erkam’ın muhtelif mevzularda hadis rivayeti vardır. Hazreti Ebu Bekir Sıddık’ın haram lokma konusundaki hassasiyetini gösteren şu hadis-i şerifi de o rivayet etmiştir. Şöyle ki:

“-Hazreti Ebu Bekir’ın, arasıra kendisine hile yapan bir kölesi vardı. Bir akşam bu köle ona bir yemek getirdi. Hazreti Ebu Bekir de ondan bir lokma aldı. Köle ona:

“-Bugün sana ne oldu? Her zaman bir şey getirdiğimde nereden aldığımı sorardın. Bugün sormadın” dedi. Bunun üzerine Hazreti Ebu Bekir:

“-Çok acıktığımdan olmalı! Sahi sen bu yemeği nereden getirdin?” diye sordu.

Köle şöyle cevab verdi.

“-Cahiliye döneminde tanıdığım bir arkadaşımın yanına uğradım. Düğün yapıyorlardı; bana da bu yemeği verdiler” dedi.

Bunları işiten Hazreti Ebu Bekir kölesine celallendi ve: “-Sen beni helâk mı etmek istiyorsun?” dedi. Sonra parmağını sokarak istifrâ etmek istediyse de hiçbir şey çıkaramadı. Kendisine : “-Ya Eba Bekir! Ancak su ile çıkarabilirsin!” dediler. O da hemen su getirilmesini emretti.

Bir yandan su içiyor, bir yandan da yediğini dışarı çıkarmaya çalışıyordu. Yediklerini çıkarıncaya kadar bu şekilde devam etti. Orada bulunanlar: “-Allah sana merhamet etsin. Bütün bunları bir lokma yemek için mi yapıyorsun?” dediler.

Cevap olarak onlara şöyle söyledi: “-Canımın çıkacağını bilsem yine de o lokmayı çıkarırdım. Çünkü ben Rasûlullah’ın: “Haramdan oluşup gelişen vücutlar için en layık şey ateştir” buyurduğunu işittim. İşte bunun için vücudumun bu bir lokmadan yararlanmasından korktum” dedi. (Ebu Nuaym, Hilye I/31; Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, 3/164-165)

Zeyd, günlük hayatta bize lazım olacak duaları öğretir ve şunları nakleder:

“-Rasûlullah Efendimiz namazı bitirince:

“Ey Rabbimiz!.. Ey her şeyin Rabbi!.. Ben şehadet ederim ki, ancak sensin rab! Biriciksin sen, ortağın yoktur.

Ey Allah’ım!.. Ey Rabbimiz!.. Ey her şeyin Rabbi!.. Ben şehadet ederim ki, Muhammed senin kulun ve Rasûlündür.

Ey Allah’ım!.. Ey her şeyin Rabbi!.. Ben şehadet ederim ki, bütün kullar kardeştirler.

Ey Allah’ım!.. Ey Rabbimiz!.. Ey her şeyin Rabbi!.. Beni kendim için ve ehlim için ihlaslı kıl ve her saatte, dünyada ve ahirette.

Ey celal ve ikram sahibi!.. Dinle ve duamı kabul eyle!.. Allah yücelerin en yücesidir.

Ey Allah’ım!.. Gökleri ve yeri nurlandır!.. Allah yücelerin en yücesidir.

Allah bana kâfidir. O ne güzel vekildir. Allah yücelerin yücesidir” diye dua ederdi. (Bidaye, IV/243; Hilye, I/119)

Bir başka hadis-i şerifde de günlük şu duayı bizlere öğretir.

RASÛLULLAH'IN DUÂSI

“-Zeyd İbni Erkam’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi:

“Allahım! Âcizlikten, tembellikten, cimrilikten, ihtiyarlayıp ele avuca düşmekten ve kabir azâbından sana sığınırım. Allahım! Nefsime takvâ nasip et ve onu her türlü günahtan temizle; onu en iyi temizleyecek sensin. Ona yardım edip eğitecek sadece sensin. Allahım! Faydasız ilimden, ürpermeyen gönülden, doyma bilmeyen nefisten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.” (Riyazussalıhın Terceme ve şerhi c. 6, s. 456 Müslim, Zikir 73)

Zeyd ibni Erkam, ömrünün son dönemlerinde Kûfe’ye yerleşti. 66 hicri / 686 miladi senede orada vefat etti.

Allah ondan razı olsun. Rabbimiz cümlemize Zeyd'in ıhlas ve samimiyetinden hisseler nasib edip, şefaatlerine nail eylesin. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 339, Mayıs 2014

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Selamun aleykum: Her sahabi ra.efendimizin rivayet ettiği hadisler sayı olarakta belirenmişken,Kimse yeni hadisler uyduramayacağına göre.bazı prof ların hadislere neden saldırdığını anlamak mümkün değil.Acaba bu hadis düşmanlıkları siyasi kirlilik sonucumudur.nedir efendim.

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.