Zengin Müslümanlar Parasını Nasıl Harcamalı?

Zengin Müslümanların para harcama ölçüsü nasıl olmalıdır?

ASGARİ HARCAMA, AZAMİ İNFAK

Dünya serveti, Kurʼân ve Sünnet ölçüleri ışığında kullanmayı bilenler için büyük bir saâdettir. Böyle bir zenginlik, ebediyet saltanatıdır. Bunun için zengin müslüman, kendisine harcarken asgarî ile yetinecek, âzamî olarak infâk edecek. Sahâbeden Hazret-i Ebû Bekir, Osman ibn-i Affan, Abdurrahman bin Avf y; evliyâullahʼtan Ebû Hanîfe, Ubeydullah Ahrâr Hazretleri bunun en güzel misallerindendir.

Hadîs-i şerîfte buyrulur:

“Cömertlik, dalları dünyaya uzanan Cennet ağaçlarından bir ağaçtır. Kim onun dallarından birine tutunursa, bu onu Cennetʼe götürür. Cimrilik ise, dalları dünyaya uzanmış Cehennem ağaçlarından bir ağaçtır. Kim de, onun dallarından birine tutunursa, bu da onu Cehennemʼe çekip sürükler!..” (Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, VII, 435)

Bunun zıddına, israf ve pintiliğe boğulan zenginlik ise fitne ve felâ­ket sebebidir. İnsanlığın utanç vesîlesi olan kahredici bir duygusuzluktur. Nefsâniyetin putperesti hâline gelmektir. Nitekim Firavun, dünya saltanatıyla şımardı, şaşkınlaştı, “Ben sizin en yüce Rabbinizim”en-Nâziât, 24. diyecek kadar ahmaklaştı. Kapıldığı dünya ihtirâsıyla bu âlemde bir müddet saltanat sürdüyse de o fânî saltanat, onu ebedî âlemin sefil bir bedbahtı olmaktan kurtaramadı.

Kārun da aynı belâya dûçâr oldu. Hâlbuki Kārun, fakirken Tevrâtʼı en iyi tefsir eden âbid biriydi. Zenginleşince kavmi bile onun aşırılığına, şâ­şaasına, gösterişine isyan etti; “Şımarma, Allah şımaranları sevmez.” îkâ­zında bulundu. Fakat Kārun, zenginlik sarhoşluğu içinde serveti lûtfedeni unutup malına güvendi. Neticede güvenip dayandığı malıyla birlikte yerin dibine geçirildi. Vaktiyle o mağrurların sarayları üzerine doğan Güneş, şimdi o sarayların harâbeleri üzerine doğuyor.

Velhâsıl kul, -takvâ sahibiyse- zenginlikte de istikâmetini koruyabilir, fakirlikte de…

Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Müslümanın Para ile İmtihanı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.