Zeml İbni Amr (ra) Kimdir?

Zeml ibni Amr radıyallahu anh rakik bir gönle ve duygulu bir kalbe sahib şair ruhlu bir sahâbî!..

Müslüman oluşunun sevincini kendi söylediği şiirle paylaşan ve halkına ilan eden bir bahtiyar!.. Kabile halkından her bir ferdin İslâm’la buluşması için çalışan, gayret eden ve çırpınan bir tebliğ eri!.. Onun İslam’la şereflenişi ibret verici, garib bir hadise neticesinde olmuştur.

Kuzey Arabistan’da yaşayan Yemen taraflarında ikamet eden Kudâa kabilesine bağlı Uzre oğullarına mensubtur. Adı Zeml olup, babasının adı Rebîa olarak rivayet edilmektedir. Zeml ibni Amr, hicri 9. yılın Safer ayında Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’le görüşmek üzere on iki kişilik Benî Uzre heyetiyle birlikte Yemen’den kalkıp Medine’ye geldi. Bir müddet heyetle birlikte hep beraber Ensar’dan Remle binti Hâris en- Neccâriyye’nin evinde misafir olarak kaldı. Medine’de kaldığı süre içerisinde Mescid-i Nebi’ye devam etti. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in huzurunda bulundu ve sohbetlerini dinledi. Bir ara Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e Medine’ye gelmelerine sebep olan şu ilginç olayı anlattı ve bunun izahını istedi:

“-Bizim kabilenin, çok eskiden beri taptığı bir putu vardı. Adı Humâm idi. Bir gün bu putun bulunduğu yerden bir ses geldi. Ben hayret içerisinde kaldım. Bu ses birkaç kez tekrar edildi. Her seferinde şöyle sesleniliyordu:

“Beklenen son peygamber çıkmıştır. Son din İslâm bu peygamberle birlikte gönderilmiştir.” Yeni bir dinle gönderilen bu peygambere uyulması gerektiğini bildiren bu ses birkaç gün aralıklarla tekrar tekrar duyuldu. Daha sonra kabilemizin sevdiği, inandığı bu put devrilerek yüzüstü yere kapandı. İşte bu olay üzerine Medine’ye gelip sizinle görüşmeye karar verdim” dedi. Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Zeml ibni Amr’ı dinledikten sonra gayet açık ve net bir şekilde şöyle buyurdu:

“Duyulan sözlerin Müslüman bir cin tarafından söylenmiş olabileceğini bildirdi. Onları İslâm’a davet etti.” (Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, II, 322)

İki Cihan Güneşi sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in bu davetini tereddüt etmeden hemen kabul etti ve İslam’la şereflendi. Müslüman olduğunu kendi yazdığı bir şiirle ilân etti. (İbn Sa‘d, I, 332) Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz heyetin önde gelenleri arasında yer aldığı anlaşılan Zeml ibni Amr radıyallahu anh’e bir sancak verdi ve onu kabilesinin sancaktarı yaptı. Bu arada Zeml’in ve arkadaşlarının Müslüman olduklarını, kabilelerini İslâm’a davet etmekle görevlendirildiklerini ve kendilerine uyanların kurtuluşa ereceklerini bildiren bir mektup yazdırarak ona teslim etti. (Muhammed Hamîdullah, el-Vesâi‘u’s-siyâsiyye, s. 282-283. İslâm Peygamberi (trc. Salih Tuğ), İstanbul 1991, I, 524)

Memleketine dönen Zeml ibni Amr radıyallahu anh burada kabile halkına İslâm’ı öğretmekle meşgul oldu. Hayatının sonuna kadar İslam’ın bir tebliğ eri olarak çalıştı.

Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Ömer ve Hazreti Osman radıyallahu anhüm dönemlerinde Medine’den uzakta yaşadığı ve bu sebeple yeterince tanınmadığı için kendisine bir görev verilmedi. Bu sırada onun Dımaşk’a göç edip oraya yerleştiği anlaşılmaktadır. Hazreti Ali radıyallahu anh’in hilâfeti devrinde (656-661) adı çokça duyulmaya başlandı. Hazreti Ali ile Muâviye ibni Ebû Süfyân arasında çıkan anlaşmazlıkta Muâviye’nin yanında yer aldı.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 344, Ekim 2014

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.