Zehravan Olarak Bilinen Sureler Hangileridir?

Zehravan olarak bilinen sureler nelerdir?

Kur'an-ı Kerim'in iki ve üçüncü sureleri olan Bakara ve Âl-i İmrân surelerine “çifte güller” anlamına Zehrâvân veya Zehrâveyn denir.

Zehravân ne demektir?

Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerine “çifte güller” anlamına Zehrâvân veya Zehrâveyn denir.

Bakara Sûresi ne anlama gelmektedir? Kaç Ayettir?

Bakara Sûresi, Kur’ân-ı Kerîm’in ikinci ve en uzun sûresidir.

Sûrenin ilk âyetlerinin hicretten sonra Medine’de ilk nâzil olan âyetler olduğu kabul edilir.

286 ayettir.

Kur’ân-ı Kerîm’in en son nâzil olduğu rivayet edilen “vetteķū yevmen = واتّقوا يوماً ” âyeti de Bakara sûresindedir. (âyet 281). Buna göre hicretten sonra inmeye başlayan sûrenin nüzûlü dokuz on yıl sürmüş ve bütün Medine devri boyunca devam etmiştir. 

Fâsılaları, “kalk düşünelim” anlamına gelen قم لندبر sözündeki ب، د، ر، ق، ل، م، ن harfleridir.

Bakara sûresinin İsimleri

Bakara sûresine ayrıca içindeki Âyetü’l-kürsî’den (âyet 255) dolayı Sûretü’l-kürsî, ihtiva ettiği hükümlerin çokluğu sebebiyle Füstâtü’l-Kur’ân adları da verilmiştir. Türkçe’de “hatim başı” veya “büyük elif-lâm-mîm” diye de adlandırılır. Ancak en meşhur adı Bakara’dır.

Arapça’da “sığır, inek” anlamına gelen bu söz sûrede genel olarak sığır cinsi için değil bir tek inek için kullanılmıştır.

Tevrat’ın Tesniye bölümünde de yer aldığı üzere (21, 1-9) Hz. Mûsâ devrinde, İsrâiloğulları arasında fâili bulunamayan bir cinayetten dolayı diyet olarak kurban edilmesi gereken bu ineğin bazı özellikleri vardı.

Peygamberlere ayrıntılı sorular sormanın uygun olmadığı yolunda birtakım uyarıları da ihtiva eden bu hikâye Kur’ân-ı Kerîm’de yalnızca bu sûrede geçmektedir (âyet 67-71).

Bakara sûresinin Lakapları

Bakara Sûresinin “senâm” (zirve) ve “zehrâ” (parlak beyaz, nurlu) olmak üzere iki lakabı vardır. 

Bakara sûresinin Konusu

Bakara sûresi sadece sayfa ve âyet sayısı bakımından Kur’an’ın en uzun sûresi değil, aynı zamanda içine aldığı konuların çokluğu ve çeşitliliği bakımından da çok yönlü bir sûresidir.

Sûrede başta iman esasları olmak üzere insanın yaratılışı, kıblenin değişmesi, namaz, oruç, hac, sadaka, boşanma, nesep, nafaka, borçların kaydedilmesi gibi pek çok konuya yer verilmiştir.

Bunlar doğrudan doğruya veya dolaylı olarak dini ve dindarlığı ilgilendiren meselelerdir. İslâmiyet’in gelişme ve yayılma süreci içinde değişik zamanlarda gündeme gelmiş olan bu konular, daha önce veya daha sonra nâzil olan diğer sûrelerdeki âyetlerle de ilişkilidir. 

Sûrede ön planda tutulan ana hedeflerin üç noktada yoğunluk kazandığı görülür.

1. İslâm dininin iman esaslarını açıklamak, bilhassa Âyetü’l-Kürsî’de doruk noktasına varan tek tanrı (tevhid) inancının özelliklerini belirtmek, müslümanların nasıl bir tanrı inancına sahip olmaları gerektiğini ortaya koymak.

2. Kur’an hidayetinin ne olduğunu (âyet 185) ve bu hidayet karşısında çeşitli insan gruplarının durumunu ve yerini belirlemek.

3. Müslümanların başka dinlerin mensuplarından ayrı, müstakil bir cemaat ve kendine mahsus vasıfları bulunan bir ümmet olduklarını ortaya koymak, bu ümmetin toplu davranış kurallarını belirtmek; bununla ilgili olarak İsrâiloğulları’nın din anlayışı ve uygulamasında içine düştükleri yanılgı ve sapmalardan çarpıcı örnekler vererek müslümanları uyarmak.

Sûrenin ilk âyetleri, söz konusu hidayet karşısında çeşitli insan gruplarının yerini belirleyen bir giriş mahiyetindedir. Buna göre insanlar müminler, kâfirler, bir de ikiyüzlü kararsızlar olarak üçe ayrılırlar. Bu üçüncü gruptan olan ikiyüzlülerden bir kısmına, daha sonra nâzil olan Nisâ (âyet 137-145), Tevbe (âyet 66-67) ve Münâfikūn sûrelerinde “münafık” adı verilecektir.

Sûre, İslâm dininin iman ilkelerini ve müslümanların din anlayışını belirleyen ve âdeta sûreyi baştan sona özetleyen şu meâlde bir hâtime ile son bulur: Başta Hz. Peygamber olmak üzere bütün müslümanlar Allah’tan gelen vahye inanırlar. Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ederler ve iman açısından peygamberler arasında hiç fark gözetmezler. Allah’ın emirleri karşısında, “İşittik ve itaat ettik” derler ve mağfiret dilerler. Allah hiç kimseye taşıyamayacağı bir yük yüklemez. Her kulun yaptığı iyilik de işlediği kötülük de kendisine aittir. Bilmeden veya unutarak işlenen hatalar bağışlanacaktır. Müminler Allah’tan af, mağfiret, rahmet ve kâfirlere karşı yardım dilerler (âyet 285-286).

Bakara sûresinin fazileti

Bakara sûresinin faziletine dair olan hadislerden bazıları şunlardır: “Kur’an’ı okuyunuz. Çünkü o kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçi olacaktır. ‘İki Zehrâ’yı (Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri) okuyunuz. Çünkü bu ikisi kıyamet gününde iki bulut kümesi veya iki gölgelik yahut da gökyüzünde kanatlarını açmış saf saf uçan iki alay kuş gibi gelecek ve okuyucularını koruyacaktır. Bakara sûresini okuyunuz. Çünkü onu iyice öğrenmek bereket, öğrenmemek ise büyük ziyandır” (Müslim, “Müsâfirîn”, 252).

“Her şeyin bir zirvesi vardır. Kur’an’ın zirvesi de Bakara sûresidir. Kim onu evinde bir gece okursa oraya üç gece şeytan girmez; kim onu evinde gündüz okursa oraya üç gün şeytan girmez” (Dârimî, “Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 13-15).

“Kim Bakara sûresinin son iki âyetini geceleyin okursa bunlar kendisine yeter” (Buhârî, “Fezâʾil”, 10, 27;).

 Ayrıca Kur’an âyetlerinin en yücesi olan Âyetü’l-kürsî’nin bu sûrede yer almış olması da onun faziletini gösterir (Bakara sûresinin faziletine dair diğer rivayetler için bk. Aydemir, s. 112-133).

Âl-İ İmrân Sûresi ne anlama gelmektedir?

Kur’ân-ı Kerîm’in üçüncü sûresi. Medine devrinde nâzil olmuştur, 200 âyettir. Fâsılası (ا، ب، د، ر، ط، ق، ل، م، ن) harfleridir. Adını otuz üçüncü âyette geçen “âle İmrâne” ifadesinden alır. Âl* “âile, sülâle, akraba ve hânedan” demektir. “Peygamberlerin ümmeti, hükümdarların sadık tebaa ve has kulları” anlamına da gelir. İmrân* ise özel isimdir.
Kaynaklarda iki ayrı İmrân’dan söz edilir. Bunlardan ilki Hz. Mûsâ ile Hz. Hârûn’un babası, ikincisi Hz. Meryem’in babasıdır. Otuz üçüncü âyette adı geçen İmrân’ın bu ikisinden hangisi olduğu ihtilâflı ise de daha sonraki âyetlerin, özellikle Hz. Meryem’in iffeti ve Hz. Îsâ’nın peygamberliği ile ilgili oluşu, söz konusu İmrân’ın Hz. Meryem’in babası İmrân olmasını gerektirmektedir

Âl-İ İmrân Sûresinin İsimleri nelerdir?

Emân, Kenz, Tayyibe gibi isimlerle de anılır.

Âl-İ İmrân Sûresinin Konusu ve Nüzul Sebebi

Sûrenin nüzûl sebebi, peygamberlik konusuna açıklık kazandırmak, peygamberlerin Allah’a, birbirlerine ve diğer insanlara (ümmete) karşı görev ve sorumluluklarını belirlemek ve onlar hakkındaki yanlış görüş ve inanışları düzeltmektir.

Bakara sûresinde genellikle ulûhiyyet konusu üzerinde durulmuş, bu sûrede ise peygamberlik meselesi ele alınarak bütün yönleriyle ortaya konmuştur. Sûre gerek konu ve muhteva gerekse üslûp bakımından Bakara sûresini andırmakta ve onun devamı gibi görünmektedir. Ayrıca Meryem, Hac, Enfâl ve Tevbe sûreleriyle de yakından ilgili bazı bölümler ihtiva etmektedir.

Sûrenin giriş kısmından hemen sonra gelen âyetlerde Hz. Îsâ’nın ailesi, anası, Meryem’in iffeti, babasız dünyaya gelişi ve irşadları, özellikle Allah’ın birliği hakkında söyledikleri açıklanmakta ve İnciller’de bulunmayan bilgiler verilmektedir. 

Sûre içinde yer yer sabırdan, cesaretten, kin ve öfkeye yenik düşmenin tehlikesinden söz eden âyetler de bulunmaktadır. 

Âl-i İmrân sûresinin fazileti

Müslim ve Tirmizî’nin naklettiklerine göre Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri, onları okuyup gereğiyle amel edenleri kıyamet günü ateşten koruyacaktır. Bir başka hadiste ise Âl-i İmrân sûresinin son on âyetini okuyup da onlar üzerinde düşünmeyenlerin kendilerine yazık etmiş olacakları ifade edilmiştir (bk. Münzirî, II, 373).

Kaynak: Diyanet Haber

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.