Zebun Ne Demek? Zebun Ne Anlama Gelir?

Zebun ne demek? Zebun kelimesinin anlamı nedir? Zebun kelimesine örnek cümleler...

Ze­bûn: Za­yıf, ar­gın. Güç­süz, kuv­vet­siz, me­cal­siz, der­man­sız. Bî­çâ­re, za­val­lı, düş­kün. Üz­gün anlamlarına gelmektedir.

ZEBUN KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

“A‘mâk-ı Hayâl” adlı eserinde Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi, mecâzî bir hikâye anlatarak, bu sefâleti saâdete çevirmenin yoluna işâret eder. Hulâsaten naklettiğimiz bu hâdisede, materyalist felsefenin zebûnu olarak rûhî buhranlar içinde kıvranıp huzur ve saâdeti arayan hikâyenin kahramanı Râcî, bir saz taksimi eşliğinde Aynalı Baba’nın okuduğu derin mânâlı şiirlerin tesiriyle a‘mâk-ı hayâlʼe, yani hayal âleminin
derinliklerine dalıp gider. Kendisini bir mecliste bulur. Orada peygamberlerden filozoflara, ulvî şahsiyetlerden süflî kimselere kadar herkes vardır. Bütün insanları temsil eden “Beşeriyet” adında biri de, gerçek saâdetin peşinde hıçkırıklarla ağlayarak çâre aramaktadır.

*****

Hakkʼa kul olan, Oʼnun mahlûkâtına kul olmaktan kurtulur, gerçek hürriyete kavuşur. Aksi hâlde insan, zâlim insanların kulu-kölesi, malınmülkün
esiri, nefsânî arzuların zebûnu olmaktan kurtulamaz. Bu esâretlerden yegâne kurtuluş fidyesi ise, nefsini Cenâb-ı Hakkʼa râm ederek Oʼnun emirlerine tam teslim olmaktır. Müʼmin için dünya hayatında bundan kârlı bir ticaret yoktur. Zira nefsini Allâhʼa satan, yani hevâ ve heveslerinden
vazgeçerek ilâhî emirlere teslim olan kimse, dünyadan da nasibini alır. Fakat kendini dünyaya râm eden bir kimse, Allâhʼın rızâsından mahrum
kalır.

*****

Yirmi yaşlarında bir delikanlı...

Kemâl-zevâl dengesi içinde akıp giden bu âlemdeki hâlden hâle geçişlerin sonsuzluğuna berrak bir şekilde vâkıf olamıyordu. Birbirine dolaşmış
iplik yumakları gibi karmakarışık his ve fikirlerin zebûnu olmaktan kendini kurtaramıyordu.

Zihninde müthiş bir yangın vardı. Yüreğinde sanki mahşer kaynıyordu... İdrâki, dünyâya geliş ve dünyâdan gidiş gibi iki muazzam sırrın arasına
sıkışmış kalmıştı... Aklı, hayâtın türlü iniş ve çıkışları; sayısız aldanmalar, kazanmalar, kaybetmelerle dolu ihtilâç zincirleri ile âdeta bağlanmıştı... Esrar yüklü muammâları aşamıyordu. Sayısız mahlûkâtın, birbirinden değişik kader programları neyin nesiydi? Velhâsıl binbir türlü çalkantı içinde yüzüp gidiyor, kendisini âdeta köksüz bir ağaç gibi kurumaya mahkûm görüyordu...

*****

Genç, içini çekti, Târih Baba’nın yüzüne baktı, sonra da hafifçe başını önüne eğdi. Fâtih’in hitâbından dimağ ve idrâkine sunulan bu hakîkatler,
onu derin bir tefekküre sevk etti. Ancak genç, hâlâ rûhî ihtilâçlarının girdabında kıvranıyordu. Oysa onun, su içen bir ceylân sükûneti ile huzur
bulması gerekirdi. Genci bin bir endişenin zebûnu olmuş bir hâlde görmek, sultânı üzdü. Ayağa kalktı; böylece görüşmenin bittiğine işaret etmiş oldu.

*****

Mâlum olduğu üzere İblis, önceleri Hak katında yüksek bir mevkî sâhibi idi. Ancak kibrinin neticesi olarak Cenâb-ı Hakk’ın emrinin kudret, azamet ve haşmetini göremeyip kendisinin Hazret-i Âdem’den üstün olduğu iddiâsına kalkıştı. Kendisinde bir varlık ve şeref vehmetmesi, onu Rabbinin emrine muhâlefet etmeye kadar sürükledi. Netîcede kibir ve inadının zebûnu olarak ebediyyen perişan oldu.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.