Yusuf Suresi 22. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Yusuf Suresi 22. ayeti ne anlatıyor? Yusuf Suresi 22. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Yusuf Suresi 22. Ayetinin Arapçası:

وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُٓ اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًاۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ

Yusuf Suresi 22. Ayetinin Meali (Anlamı):

Yûsuf olgunluk çağına erişince ona hüküm ve ilim verdik. İşte biz, iyilik eden ve işini güzel yapanları böyle mükâfatlandırırız.

Yusuf Suresi 22. Ayetinin Tefsiri:

Kur’ân-ı Kerîm, Yûsuf’u satın alan Mısır’lıyı sonraki âyetlerde “azîz” olarak zikreder. (bk. Yûsuf 12/30, 51) İleride devlet idaresinde yüksek bir makâma getirilecek olan Yûsuf da bu ünvanla anılacaktır. (bk. Yûsuf 12/78) Bu durum “azîz” sıfatının Mısır’da yüksek bir resmî makam olduğunu gösterir. Zaten bu kelime Arapça olarak da “gücüne karşı koyulamayan kimse” mânasına gelmektedir. Aziz, hanımına Yûsuf’a değer vermesini ve ona iyi bakmasını söyler. Ona bir köle gibi davranmamasını, bilakis bir evlat muamelesi yapmasını öğütler. Demek ki Allah Teâlâ Yûsuf’u Mısır’da imkânları bol, görgülü, devlet idaresinde tecrübeli bir ailenin yanına yerleştirmiş ve onu, kendini geliştirebilecek imkânlara kavuşturmuştur. Yûsuf bu ailenin yanında kalacak, bilgi ve görgüsü artacak ve burada devletin nasıl idare edildiğini öğrenecektir. İnsan, toplum ve devlet hayatıyla alakalı olayların nasıl cereyan ettiğini, bunlardaki sebep-sonuç ilişkisini ve işlerin neticede nereye varacağını bizzat tecrübe ile kavrayacaktır. Nitekim Hz. Yûsuf olgunluk yaşına gelince Allah Teâlâ ona hüküm ve ilim vermiş; onu devlet idaresinde maliye bakanlığı gibi çok önemli bir makama getirmiştir. Hz. Yûsuf’a verilen “hüküm”den maksat yönetme ve hükmetmedir. “İlim”den maksat da peygamberliğe ilâveten ona verilen hadiseleri yorumlama ve rüyâları tâbir etme bilgisidir. Nitekim Hz. Yûsuf’un: “Rabbim! Bana iktidar ve saltanattan büyük bir nasip verdin; bana rüyaların tâbirini, eşya ve hâdiselerin yorumunu öğrettin” (Yûsuf 12/101) duasında bu mânaya işaret vardır. Böylece onda iktidar ile bilgi birleştirilmiş ve ilmin, devleti yönetebilmenin ayrılmaz bir parçası olduğu beyân buyrulmuştur.

Kıssa anlatılmaya devam ederken gelinen bu noktada, işin içine bir kısım gönül ilişkilerinin girmesiyle birlikte, olaylar farklı bir boyut kazanmaktadır: 

Yusuf Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Yusuf Suresi 22. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.