Yusuf Suresi 2. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Yusuf Suresi 2. ayeti ne anlatıyor? Yusuf Suresi 2. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Yusuf Suresi 2. Ayetinin Arapçası:

اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ قُرْءٰنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

Yusuf Suresi 2. Ayetinin Meali (Anlamı):

Hiç şüphesiz biz o kitâbı, düşünüp anlamanız için Arapça bir Kur’an olarak indirdik.

Yusuf Suresi 2. Ayetinin Tefsiri:

Kur’ân-ı Kerîm “mübîn”dir. Mübîn kelimesinin üç mânası vardır:

    Kendi özünde açık, seçik ve aydınlık; kendisinin ne olduğunu tanıtmaya kendisi yeterli olan.

    Beyân edici, açıklayıcı, açığa çıkarıcı, ayırt edici. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm helâlleri, haramları, cezaları, hükümleri, hidâyet ve kurtuluş yollarını, rahmet ve berekete nâil olabilme usullerini açıklamaktadır.

    Dili ve ifadesi gayet güzel; maksat ve muradını gereğine göre dilediği gibi anlatan fasîh ve belîğ bir kelâm.

Kur’ân-ı Kerîm Arapça olarak indirilmiştir. Bunun hikmeti, onu vahiy yoluyla alan Peygamber’in ve ona ilk muhatap olanların Arap olmasıdır. İlk muhatapların onu kolaylıkla anlayabilmeleri için Kur’an’ın Arapça inmesinden daha tabii bir durum olamaz. Nitekim âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:

“Biz her bir peygamberi, dinî emir ve yasakları onlara en güzel şekilde anlatmaları için kendi kavminin diliyle gönderdik.” (İbrâhim 14/4)

 “Biz o Kur’an’ı yabancı bir dilde indirseydik, onlar elbette: «Onun âyetleri anlayacağımız bir dille iyice açıklanmalı değil miydi? Arap olmayana yabancı dilde bir kitap olur mu?» diyeceklerdi.” (Fussılet 41/44)

Ancak bu açıklamalar, Kur’ân-ı Kerîm’in yalnız Araplara indiği şeklinde yanlış bir anlaşılmaya sebebiyet vermemelidir. Nitekim pek çok âyet-i kerîme Kur’an’ın bütün insanlara gönderildiğini yani cihânşümûl olduğunu açıkça beyân eder. (bk. Bakara 2/185; Âl-i İmrân  3/138; A‘râf  7/158; Sebe 34/28) Onu önce Araplar öğrenecek, sonra da başka milletlere öğreteceklerdir. Böylece Kur’an elden ele, dilden dile bütün dünyaya yayılacak, hidâyet nasip olan herkes ona inanma, onu okuyup anlama ve yaşama bahtiyarlığına erecektir. Nitekim vakıa da böyle gerçekleşmiştir. Ayrıca burada Arap olmayanların Kur’ân-ı Kerîm’i anlayabilmeleri için onun başka dillere tercüme ve tefsir edilmesinin zaruretine de bir işaret bulunmaktadır.

 O Kur’an ki:

Yusuf Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Yusuf Suresi 2. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.