Velîler Neden Tasarrufları Neden Kafirlere Karşı Kullanmazlar?

Velîler neden tasarruflarıyla kâfirleri ezmezler? Mâdem kerâmetleri var, kâfirlere karşı niçin kullanmazlar? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...

Önce şunu açık ve kesin bir biçimde ifâde etmeliyiz ki, hiçbir kulun ve yaratığın mutlak bir tasarruf gücü yoktur. Peygamberlere verilmeyen bir şeyin velîlere verilmiş olması düşünülemez. Bu yüzden Allah’ın tasarrufunun dışında velîlere âid bir tasarruf olamaz.

Velîlerin tasarrufu ancak Allah’ın tasarrufuna uygun düştüğü zaman velîlerin tasarrufu olarak adlandırılır. Kuldan zâhir olan fiilin kula izâfesi gibi. Bu âlemde mutlak fâil ve mutasarrıf, sâdece Allah Teâlâ hazretleri olduğuna göre, velîlere izâfe edilen tasarruf da O’na âiddir. Velîler sâdece mazhardır. Binâenaleyh velîlerin Allah’ın irâdesine rağmen bu âlemde herhangi bir sûretle tasarrufta bulunmaları söz konusu değildir. Âdetullah ve sünnetullah hükmünü icrâ eder.

Velîlerin kâfirleri tasarruflarıyla ezmesini beklemek, âdetullaha aykırıdır. Kerâmet bir ikrâm-ı ilâhîdir. Sâhibi vermeyince olmaz. Başkasının adına mal dağıtan bir veznedar nasıl patronundan izin almadan veremiyorsa, mânevî tasarruf sâhipleri de öyledir. Allah verirse mutasarrıf olurlar, vermezse ellerinden ne gelir? Şu kadar var ki onların nezd-i ilâhîde ibâdet ve amelleri sâyesinde nazlı ve îtibârlı bir konumları vardır. Değilse velî olamazlar. Ancak velâyet kul için bir teminat değildir.

Peygamberler nasıl kâfirlere karşı beşer olmanın gereği yapılması gerekeni yapmışlarsa, velîler de mücâdelelerini o boyutta yürütmek durumundadırlar.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

TASARRUF NE DEMEKTİR? ÖLDÜKTEN SONRA DEVAM EDER Mİ?

Tasarruf Ne Demektir? Öldükten Sonra Devam Eder mi?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.