Üç Dostu Olan Bir Kişiye Benzer

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in üç dost hakkında yapmış olduğu izâhat, bu dünyadaki imtihanımızın ve mesuliyetimizin neler olduğunu bizlere açıklıyor.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellemEfendimiz, bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:

“İnsan ile ölüm misâli, üç tane dostu olan bir kişiye benzer. O kişiye (ölüm geldiğinde, bu) dostlarından birine şöyle sorar:

«‒Bana nasıl yardımcı olabilirsin?» O dostu (bu suâle şu cevâbı verir):

«‒Ben senin malını muhâfaza ediyorum. Ondan dilediğin kadar alabilirsin. Almayıp bıraktığın şeyler ise senin değildir.» (Bu defâ) o kişi diğer dostuna (hitâben):

«‒Sen bana nasıl yardımcı olabilirsin?» diye sorar. O da:

«‒Ben seninle ilgili olarak üzerime düşen vazifeleri yaparım, vefat ettiğinde (cenâze namazını kılar), kabre defneder, sonra da seni kendi hâline bırakıp dönerim.» der.

Adam (bu sefer) üçüncü dostuna (yönelerek):

«‒Sen bana nasıl yardımcı olabilirsin?» diye sorar. O dostu ise (bir nevî gerçek dostluğun ne olduğunu ifâde sadedinde):

«‒Nerede olursan ol, ben (dâimâ) seninle beraberim! (Seni hiçbir yerde ve hiçbir zaman yalnız bırakmam!)» cevâbını verir.

(Sonra Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu üç dost hakkında şu izâhatı yapar.)

Birinci dostu, kişinin malıdır. Ondan alıp (Allah yolunda kullandığı, infâk edip hayırlar yaptığı malı) kişinin kendisinindir, (infâk etmeyip) biriktirdiği ise (kendi ölümünden sonra vârislerinin eline geçeceğinden) onun değildir.

İkinci dostu, kabilesi ve akrabalarıdır. Vefat ettiğinde gereken bütün vazifeleri yapar, sonra da onu (kabre defnedip) kendi hâline (yapayalnız) bırakırlar.

Üçüncüsü ise amel-i sâlihleridir, o nereye girerse bu dostu da onunla birlikte girer.” (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 129; Hâkim, Müstedrek, I, 146/251; Heysemî, X, 251)

Kaynak: Şebnem Dergisi, Osman Nuri Topbaş, Ekim 2014, 116. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.