Tevbe Suresi 121. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Tevbe Suresi 121. ayeti ne anlatıyor? Tevbe Suresi 121. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Tevbe Suresi 121. Ayetinin Arapçası:

وَلَا يُنْفِقُونَ نَفَقَةً صَغ۪يرَةً وَلَا كَب۪يرَةً وَلَا يَقْطَعُونَ وَادِيًا اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ لِيَجْزِيَهُمُ اللّٰهُ اَحْسَنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Tevbe Suresi 121. Ayetinin Meali (Anlamı):

Onlar, Allah yolunda küçük veya büyük bir harcama yapsalar veya herhangi bir vâdiden geçmiş olsalar, bunlar da yine mutlaka onların lehine sevap olarak yazılır. Neticede Allah, onları işledikleri amellerin en güzeliyle mükâfatlandırır.

Tevbe Suresi 121. Ayetinin Tefsiri:

Burada Medine halkı ve çevresindeki bedeviler misal olarak verilmiştir. Yoksa âyetlerin hitabı bütün müslümanlaradır. Geçerli mazereti olmayan hiç kimsenin Peygamber’den geri kalması ve kendi canını onun canına tercih etmesi câiz değildir. Aynı şekilde susuzluk, açlık, yorgunluk gibi Allah yolunda çekilecek sıkıntılara ve yapılacak fedakârlıklara va‘dedilen mükâfâtlar da kıyâmete kadar bütün mü’minler için geçerlidir. Nihâyetsiz kerem ve rahmet sahibi olan Cenâb-ı Hak, kendi yolunda yapılan her türlü sa’y ü gayreti, fedakârlığı, infakı, cihadı kabul buyuracak, onların her birini amel-i sâlih olarak kaydedecek ve fazlasıyla mükâfatlarını verecektir.

Ebû Hüreyre (r.a.)’dan rivayete göre ashâb-ı kirâmdan bir kişi, tatlı bir su pınarının bulunduğu bir vadiye rastladı ve burası onun hoşuna gitti. Kendi kendine: “İnsanları terk edip de şu vadiye yerleşsem! Ama bu işi Resûlullah (s.a.s.)’den izin almadan yapmayacağım” dedi. Durumu Allah Resûlü (s.a.s.)’e açtı. Efendimiz şöyle buyurdu:

“Böyle yapma! Çünkü sizden birinizin Allah yolunda cihad ederek elde edeceği makam, yetmiş yıl namaz kılmasından daha faziletlidir. Allah’ın sizi bağışlamasını ve cennete sokmasını istemez misiniz?!. Allah yolunda savaşın! Kim Allah yolunda bir deve sağımı müddeti kadar savaşırsa cennet ona vacip olur.” (Tirmizî, Cihad 17/1650; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 524)

Öyleyse ey mü’minler, Allah yolunda cihad çağrısı yapıldığında koşarak gelin. Ancak, İslâm toplumunun ihtiyaçları, gelişmesi ve faydası aşısından cihad ile ilim tahsili arasındaki şu dengeyi de ihmal etmeyin:

Tevbe Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Tevbe Suresi 121. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.