Tasavvuf Nasıl Ortaya Çıktı?

Abdullah Sert Bey, tasavvuf ilminin nasıl ortaya çıktığını anlatıyor.

TASAVVUF NASIL ORTAYA ÇIKTI?

Tasavvufa dair yazılan ilk eserlerde sûfî kelimesinin bir unvan biçiminde ortaya çıkışı ve kökeni üzerinde durulduğu halde tasavvuf kelimesinin nasıl türetildiği hususuna bir iki müellif dışında temas edilmemiştir. Bu konuyu ele alan sûfî müelliflerden Ebû Nuaym el-İsfahânî, tasavvufun safâ ve vefâ kelimelerinin birleşiminden geldiğini, bunun yanında zâhidlerin yedikleri çöl bitkisi olan sufâneden, kendisini Kâbe hizmetine adayan kabilenin adı Sûfe’den, Hakk’a boyun eğenlerin uzattıkları sûfetü’l-kafâ (ense saçı) terkibindeki sûfeden yahut ucuz bir giyecek sayıldığı için gurura yol açmayan sûftan (yün elbise) türetilmiş olabileceğini belirtir.

Abdülkerîm el-Kuşeyrî ise tasavvufun Arapça bir kökten geldiğini gösteren bir delile rastlanmadığını, câmid bir lakap olmasının daha uygun görülebileceğini söyler. Ona göre Hz. Peygamber’in sohbetinde bulunanlara sahâbe, sahâbenin sohbetinde bulunanlara tâbiîn, onların sohbetinde bulunanlara tebeu’t-tâbiîn gibi unvanlar verilmiş, daha sonra dinin hükümlerine büyük bir dikkatle riayet edenlere “âbid” ve “zâhid”, zamanla ortaya çıkan bid‘atlara karşı Ehl-i sünnet seçkinlerinin her an Allah’la birlikte olma ve gafletten sakınma gayretlerine VIII. yüzyıldan itibaren tasavvuf denilmiştir.

Öte yandan bir tevazu sembolü olan yün elbise giymeleri sebebiyle âbid ve zâhidlerin sûfî diye anılmaya başlandığı ve onların bu hayat tarzını ifade için sûf kelimesinden “tasavvefe” (yün giydi) fiilinin türetildiği, tasavvuf tabirinin bu fiilin masdarı olarak kullanıldığı ileri sürülmüş, bu görüş hem anlam hem dil bilgisi açısından uygun bulunduğu için genel kabul görmüştür. Tasavvuf yolunu benimseyenlere sûfî, ehl-i tasavvuf veya mutasavvıf adı verilmiştir. (Kaynak: Diyanet Ansiklopedisi)

TASAVVUF NEDİR?

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır.

Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi yüce bir ufka taşımanın diğer adıdır. Yani dâimâ ilâhî kameraların gözetimi altında bulunduğumuzun farkında olarak, bu şuur ve idrâk ile yaşamaktır.

Tasavvuf; bir arınma disiplinidir. Allahʼtan uzaklaştıran her şeyden sakınarak “takvâ”ya erebilme yoludur. Nefsânî ihtirasları dizginleyip rûhânî istîdatları inkişâf ettiren bir mânevî terbiyedir.

Tasavvuf; Peygamber Efendimiz’e vâris olmuş gerçek mürebbîlerin elinde; nefsin tezkiye, kalbin tasfiye edildiği mânevî bir mekteptir.

Tasavvuf; nefse karşı sulhü olmayan bir cenktir.

Tasavvuf; ilâhî takdîre her hâlükârda rızâ göstererek Allah ile dâimâ dost kalabilme mârifetidir. Hayatın med-cezirleri ve acı-tatlı sürprizleri karşısında, gönül dengesini korumaktır. Varlıkta şımarmayıp yoklukta daralmamaktır. Başa gelen cefâları, ilâhî bir imtihan bilip, bunları kendisine bir tezkiye (mânevî arınma) vesîlesi kılabilme olgunluğudur. Şikâyet ve sızlanmayı unutarak dâimâ hamd ile şükreden “güzel bir kul” olabilme mahâretidir.

Tasavvuf; maddî-mânevî bakımdan kendini ikmâl etmiş mü’minlerin, diğergâm bir gönülle mahlûkâta yönelerek, onların mahrûmiyet ve ihtiyaçlarını telâfî mes’ûliyetidir. Yaratan’dan ötürü yaratılanlara şefkat, merhamet, muhabbet ve hizmetin, tabiat-ı asliye hâline gelmesidir.

Tasavvuf; Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip hayatın her safhasında yaşamaktır.

Hâsılı tasavvuf; Allah Rasûlüʼnü aşk ile yakından tanıyabilme, Oʼnun yüce karakter, şahsiyet ve ahlâkından nasîb alarak, dîni, özüne ve rûhuna uygun bir tarzda yaşayabilme gayretidir.

Bu nevî düsturlarla tezat teşkil eden ve ölçüsünü Kur’ân ve Sünnet’­ten almayan ne varsa -her ne kadar tasavvufa izâfe edilirse edilsin- bâtıldır.

TASAVVUF NE DEĞİLDİR?

Dînin derûnî ve ruhânî ciheti, mârifet ve takvâ derinliği olan tasavvufî yönü ihmâl edildiğinde, geriye kuru bir kâideler manzûmesi kalır. Bununla birlikte, bilhassa günümüzde tasavvufî neşveye sahiplik iddiasıyla arz-ı endâm eden bâzı çevreler gibi, her şeyi bâtınî hükümlerden ibâret görüp dînin zâhirî hükümleri diyebileceğimiz şerîati hafife almak da tasavvufun hakîkatinden uzaklığın apaçık bir göstergesidir. Bu gibi kimselerin; “Kalbin temiz olsun da amelin az olsa da olur(!)” şeklinde, nefsânî tâvizlere kapı açan anlayışıyla, şerîatin hâdimi olan gerçek tasavvufun uzaktan yakından bir alâkası yoktur.

Ehl-i Sünnet veʼl-Cemaat muhtevâsı içindeki gerçek tasavvuf, Peygamber Efendimizʼin hayat düsturlarıyla, zâhiren ve bâtınen bütünleşebilme gayretidir. Resûlullah Efendimiz, mânevî olgunluğun zirvesinde bulunmasına rağmen, nasıl ki zâhirî kulluk vazifelerini de son nefesine kadar büyük bir titizlikle îfâ etmişse, Oʼnu örnek alması gereken her müʼmin de hangi mânevî makam, mevkî, meşrep ve tarîkatte olursa olsun, şerʼî vazifelerini de yerine getirmekle mükelleftir.

Bu bakımdan gerçek tasavvuf; İslâmʼı, Allah Resûlü, sahâbe-i kirâm, selef-i sâlihîn ve takvâ ehli müʼminlerdeki feyz ve rûhâniyet dolu muhtevâsıyla idrâk edip, tıpkı onlar gibi, büyük bir aşk ve şevkle yaşama gayretinden ibârettir. (Kaynak: osmannuritopbas.com)

 

İslam ve İhsan

GERÇEK TASAVVUF NEDİR?

Gerçek Tasavvuf Nedir?

TASAVVUF NEDİR? NE DEĞİLDİR? NE İŞE YARAR?

Tasavvuf Nedir? Ne Değildir? Ne İşe Yarar?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.