Târık Suresi 11. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Târık Suresi 11. ayeti ne anlatıyor? Târık Suresi 11. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Târık Suresi 11. Ayetinin Arapçası:

وَالسَّمَٓاءِ ذَاتِ الرَّجْعِۙ

Târık Suresi 11. Ayetinin Meali (Anlamı):

Yemin ederim dönümlü ve döndürümlü göğe,

Târık Suresi 11. Ayetinin Tefsiri:

Kur’ân-ı Kerîm’in hakkı bâtıldan, doğruyu eğriden ayırdeden ilâhî bir söz olduğu bildirilmek üzere önce önemli birer vasıfları ile göğe ve yere yemin edilir. İlk olarak içindeki cisimlerle beraber dönen ve aşağıdan yükselen suyu yağmur olarak geri döndüren göğe yemin edilir. Ayette geçen اَلرَّجْعُ (rec‘) kelimesinin hem “dönümlü” hem de “döndürümlü” anlamına gelmesi mümkün olduğundan ayet “dönümlü ve döndürümlü göğe yemin olsun” mânasını taşır. Nitekim gökyüzü, içinde bulunan kocaman cisimlerle birlikte hareket halinde olup dönmektedir. Aralarındaki mesafeler ancak ışık yılıyla ölçülebilecek kadar büyük olan gökteki sayısız yıldızlar, yıldız kümeleri, galaksiler sürekli hareket halindedir. Bu gün bilimsel araştırmalar, içinde bulunduğumuz Samanyolu galaksisinin saniyede 320 km hızla kendi etrafında döndüğünü ve büyüklüğü sebebiyle bu dönüşünün ancak 200 milyon yılda tamamlanabileceğini söylemektedir. Rec’ kelimesinde “yağmur” mânası da vardır. Buna göre ayet, yağmurun tekrar tekrar yağmasına veya suyun denizlerden buhar halinde yükselerek tekrar yağmur halinde geri dönmesine işaret eder.

İkinci olarak dünyayı yemyeşil zümrüt gibi bir cennet halinde süslemek ve üzerinde yaşayan canlıları besleyip büyütmek için her türlü bitkiyi çıkarmak üzere çatlayıp patlayan, şerha şerha yarılan yere yemin edilir. Ayette zikredilen اَلصَّدْعُ (sad‘) kelimesinde yarılmak, çatlamak ve çatlak mânaları bulunur ki bu, ilk olarak yeryüzünün bitkileri bitirmek için çatlayıp yarılışını anlatır. Bununla birlikte yeryüzünde değişik sebeplerle meydana gelen çatlaklar, yarıklar, hendekler, vadiler ve yolları; yarılıp insanların defnedildiği ve yine yarılıp insanların mahşere çıkacağı kabirleri de ifade eder.

Sûrenin akışı üstten ve alttan gelen şeylerin birleşip kaynaşarak yeni oluşumlar meydana gelmesiyle alakalıdır. Dolayısıyla göğün dönüşlü olması yukarıdan gelen fiil ve etkiyi, yerin yarılışlı olması da aşağıda bulunan alıcı kabiliyet ve istidadı ifade ederek gök ve yer biri diğerini sararak aşılayan karı ve koca konumunda olmaktadır. İkisinin izdivacından en faziletli ve en mükerrem varlık olarak doğan insan yine bunlar arasından, sulb ve terâib arasından çıkar gibi çıkarak Allah’a dönmek üzere âhiret âlemine gidecektir. Bütün bunlar da, Allah Teâlâ’nın kudreti altında yine O’nun yaratması ve korumasıyla cereyan etmektedir.

Rec’ yağmur, sad’ bitki diye mülahaza edildiğinde, fışkırarak çıkan erkeğin menisinin kadının yumurtacığını aşılaması gibi, yağmur da uzay boşluğunda bir yumurtayı andıran yeryüzünü, bitkileri bitirmek üzere aşılamakta böylece ilâhî bir fiil olarak canlılar yoktan var edilmektedirler.

Göklerdeki düzenli hareket ve yerdeki faydalı yarılma, sürülme ve açılma Allah’ın yüce kudretini yansıttığı; her olay ve harekette O’nun düzenlemesiyle ilgili bir proğramın bulunduğunu ortaya koyduğu gibi Kur’an da her ayet ve kelimesiyle ilâhî kudretten süzülüp gelen ve beşer idrakine seslenip onun aklını ve düşüncesini harekete geçiren, sonra da ona en doğru yolu ve en iyi hayat düzenini öğreten son ilâhî kitaptır. O kitap muhaliflerini, içinde taşıdığı binlerce hakikat belgeleriyle susturmaktadır. O, şüphesiz ki hak ile bâtılı ayıran kesin bir hükümdür. O asla şaka değildir. Bu bakımdan Kur’ân-ı Kerîm ve ayetlerini alaya almak, mizah ve şaka konusu yapmak büyük günahtır, hatta kişinin küfrüne bile sebep olabilir.

Bütün bunlara rağmen: 

Târık Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Târık Suresi 11. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.