Tâ-Hâ Suresi 100. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Tâ-Hâ Suresi 100. ayeti ne anlatıyor? Tâ-Hâ Suresi 100. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Tâ-Hâ Suresi 100. Ayetinin Arapçası:

مَنْ اَعْرَضَ عَنْهُ فَاِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وِزْرًاۙ

Tâ-Hâ Suresi 100. Ayetinin Meali (Anlamı):

Kim ondan yüz çevirirse, kıyâmet gününde ağır bir günah yükünün altına girecektir.

Tâ-Hâ Suresi 100. Ayetinin Tefsiri:

Önceki ümmetlere ait bu kıssaları Cenâb-ı Hak, muhataplarının anlayışsızlıkları ve tebliğin zorluğu karşısında bunalan Habîb-i Ekrem’i için bir teselli olsun ve onun doğruluğuna delil teşkil etsin diye anlatır. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Peygamberlerin mühim haberlerinden kalbini kuvvetlendireceğimiz kıssaların hepsini sana anlatıyoruz.” (Hûd 11/120)

Allah Teâlâ bu kıssaları ona, kendine vahyettiği Kur’an vasıtasıyla ulaştırmaktadır. Bu sebeple mealde ifade edildiği üzere “Sana katımızdan zikir verdik” buyurur. Dolayısıyla buradaki “zikir”den maksat Kur’an’dır. Ona, içinde son derece muhtevalı ve tesirli öğütlerin, hatırlatmaların bulunması sebebiyle “zikir” denilmiştir. Onda insanın dinî ve dünyevî işlerinde karşılaşacağı her türlü meselenin izahı bulunmaktadır. “Zikr”in “şeref” mânası da vardır. O da yine Efendimiz’e Kur’an’la verilen bir şereftir. Bu mânada âyet-i kerîmede: “Şüphesiz bu Kur’an hem senin için hem de kavmin için bir hatırlatmadır ve bir şereftir” buyrulur. (Zuhruf 43/44)

Yüce Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerîm’i, âyetleri üzerinde tefekkür ve tedebbür edilip her türlü emirleri ve yasakları bakımından kendisine tâbi olunmak üzere indirmiştir. (bk. Sād 38/29) Peygamberleri de ancak kendilerine itaat edilmek üzere göndermiştir. (bk. Nisâ 4/64) Kur’an, Allah Teâlâ’nın muradını, râzı olduğu ve olmadığı hususları bildirir. Dolayısıyla ona tâbi olan kurtulur; ona sırt çeviren ise, yaptığı bütün işler Allah’ın rızâsına aykırı olacağı için üzerine ağır bir günah yükü yüklenmiş olur. Günah işlemeye devam ettikçe bu yük daha da ağırlaşır. Bu haliyle ölüp mahşer yerine gelince, şüphesiz o günah yüklerinin altında ebediyen kalır ve cezasını çeker. Bunun, gerçekten çok fenâ bir yük olduğu kesindir. O halde, henüz hayattayken ve fırsat varken iman ve tevbe ederek Allah’tan bağışlanma dilemek suretiyle bu yüklerden kurtulmanın çaresine bakmak gerekir. Zira kıyamet, gerçekten dehşetli bir gündür:

Tâ-Hâ Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Tâ-Hâ Suresi 100. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.